Her kentin dokusu, dinamikleri, ticareti, sosyal hayatı farklıdır.
Bu bağlamda baktığınızda öncelikler, değerlerde değişir.
Antalya’yı öngörmek,yönetmek, geleceğe hazırlamak, ticari hayatını canlı tutmak için plan yapmak gerekir. Antalya’yı yaşamak, Antalya’yı teneffüs etmek gerekir.
Uzaktan bakarak, kağıt üzerinden koyulan kurallarla bu kentin kaderini, geleceğe hazırlamak olmaz.
Bu kentin dinamikleri özerk olmalıdır.
Hızla göç alan, gelişen Antalya’nın 10 yıl öncesini düşünürsek bugün 50 yıllık planını yapmamız gerekliliğini önceliklerimiz arasına koymamız şartır…Bugün altyapının, yol, su ihtiyacını karşılıyor görünmesi, yarın yetersiz kaldığında neler yaşayacağımızı düşünmememize neden oluyor ve bir kısır döngüde ilerliyoruz.
Antalya kendi kaderini çizen şanslı illerden biri; son on yıla baktığımızda ise hem şanslı hem şanssız mı diye adlandıramadığım bir hale dönüştü…
2004 yılında iktidar partisinin adayı Menderes Türel ile devletin yatırımlarının hız aldığı ve gelişme oranı muazzam yükselen bir haldeydi. 2009’da seçmen yönünü değiştirdi ve Türel Ankara’ya gitti.
Şanslı kent Antalya’nın Ankara da iki güçlü ismi vardı.
2014 seçimlerinde iktidar parti genel başkan yardımcılığı ve Antalya vekili Menderes Türel yeniden aday olduğunda Antalya’nın iktidar partisinde Ak Parti kurucu üyelerinden Mevlüt Çavuşoglu Dışişleri Bakanı vardı.
Seçmen Ak Parti ve Menderes Türel dedi.
Verilen ara sonrası Türel Başkan’ın geldiği gün itibari ile Antalya’da sırtı yer görmedi desek yalan olmaz.
G 20 ve Expo gibi büyük organizasyonlaın ev sahibi oldu Başkan Türel…
Öte yandan Türel, turizm ve tarım sektörünün önemli müşterisi Rusya ile kriz ve 15 Temmuz kalkışması gibi bu kentin ekonomisini alt üst edecek boyuttaki önemli sorunla karşı karşıya kaldı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yoğun sürecini ise bu köşeye sığdırmak mümkün değil. Ülkenin yoğun dış politikasının yanında Antalya’yı hiçbir zaman ihmal etmeyen Çavuşoğlu’nun ayakta alkışlanacak insanüstü bir performans ile görev yaptığına tanık olduk.
İşte şanslı/ şanssız Antalya’nın bugün kaderini bu iki Antalya sevdalısı insanın sırtına yükleyip uzaktan gazel okumaktan vazgeçip yine birlik beraberlik ve kent bilinci ile siyaset üstü el birliği içinde yönetilmesi zamanıdır.
Antalya’da yaşayanların, kentin dinamiklerini bilen vekillerin sayesinde bu girdaptan çıkabiliriz.
Yerel siyasetçiler düğün, cenaze, mevlut gibi sosyal faaliyetlerine ara verip Antalya’da yaşayanların güncel sorunları için bir araya gelmeli ve ivedi çözüm kararları üretmeleri lazım.
Zira ülkemizin bir ucunda köprü, yol, havalimanı yapan müteahhit ve sanayicisi bu kenti teneffüs etmeden işlerini sürdürürken Antalya’da tarlasını otel yapan yatırımcı aynı hizada olamıyor. Global hacimli iş yapan firmalar, Antalya’daki faaliyetleri ipotekle kredi veren bankalar tadında. İş böyle olunca faaliyetlerini durdursalar bile otellerini kapatıp, işçilerini çıkasalar da mülkiyetleri ve ülke genelindeki faaliyetleri devam edebiliyor.
Oysa vergisini bu memlekette ödeyen tüccar ve yatırımcının, kentte yaşanan krizde mevcudiyetini sürdürmesi ve üstelik yine kendi memleketlisi tarafından ayağına çelme takıldığı halde mücadele etmesi imkansız hale geliyor.
Devlet müteahhiti otelciler kredi yapılandırmalarını yaparken, ATSO ya da OSB’deki yerli sanayici, esnaf ve Kobi’ler bu hususta maalesef ki bankalar tarafından muhatap alınmadılar. Ticaretin durduğu kentte hangi referans ile bankalara yapılandırmada bulunacaklar ?
Tüketici kredisinden, ipotekli krediyi bile ödeyemeyecek haldeki Antalya tüccarının, esnafının, çalışanın derdini kim anlatacak?
Antalya yanıyor, SSK, vergi, kredi ödemeleri, ticareti durmuş olan bu kentte, bir de hatır çekleriyle uzatmaları yaşayan tüccar Aralık ayını göremeyecek halde. Bunun önlemini almazsak olası iyi giden Rus ilişkileri ile 2017 sezonunun iyi halinde bile bu kentte ayakta duracak şirket kalmayacak.
Ekonomisi çökmüş bir kentte hizmete dayalı bir ticaretten medet beklemek mümkün müdür?
Yorumlar
Kalan Karakter: