Antalya’da, gerek milletvekili ve gerekse yerel seçimlerde aday adaylarının ve adayların kendilerini tanımlarken sıkça kullandıkları bir söz vardır:
“Ben Yörük çocuğuyum…”
Adaylar arasında bu tanımlamanın ciddi polemiklere yol açtığı zamanlar olmuştur.
“Ne yani, o Yörük çocuğu da biz değil miyiz?”
“Ya onun babası falan memleketten gelme tam Yörük sayılmaz, ben yedi göbek Yörük çocuğuyum…”
Bu türden tanımlamalarla kentte yaşayan Yörüklerin oyunu almaktır amaçları…
Bunlara “madem Yörüksün, şimdiye dek ne yaptın Yörük kültürü için” deseniz eminim sus-pus olurlar…
Kentleşmenin bu kadar hızlı ve gelişmişlik düzeyinde olmadığı dönemlerde Yörükler, genellikle Toros dağlarında hayvancılıkla geçimini sağlayan ve yazın yaylada, kışın obada yaşayan göçebe Türkmenlerdir…
Emeği ile geçinen ve bunu başarmak için de doğayla hem barışıktırlar, hem de mücadele ederler.
Yaşama biçimlerinden dolayı yüzyıllar ötesinden getirdikleri kültürel dokularını uzun yıllar koruyarak bugünlere dek getirmişlerdir.
Ancak kentleşme kıskacına girdiklerinden kültürel özellikleri ve kimi kendilerine has davranış biçimleri törpülenmiş, tıpkı Türkiye’nin diğer kültürel gruplarının başına gelenler Yörük- Türkmenlerinde başına gelmiştir.
Yörük kelimesinde saklı olan özellikleri yitirmiş olmalarına rağmen kentte de yaşasalar yine de kendilerini Yörük olarak ifade edenler, Maraş’tan Ege kıyılarına dek uzanan coğrafyada kültürlerini koruma kaygısı ile yüzlerce dernek kurmuşlar.
Ancak kentleşme olgusunun dayatmaları karşısında her geçen gün sadece dernekleşme ile kültürlerini koruyamayacaklarını anlayan kimi Yörük kanaat önderleri, bu coğrafyada kurulu bulunan dernekleri bir araya getirip federasyonlaşma adımı attılar. .
Kurucu Başkanlığını Batı Akdeniz Yörük Türkmen Derneği Başkanı “Süleyman Sarıkaya’nın,” Başkan Yardımcılığını da Hayta Yörükleri Derneği Başkanı “İbrahim Bodur’un” yapacağı “Akdeniz Bölgesi Yörük Türkmen Federasyonunun” kuruluşu için değişik illerden gelen 20 Yörük derneği ile bir araya geldiler.
Yakında kuruluşlarının tamamlanacağını ifade eden Bodur’a, “Kurucular arasında Alevi-Tahtacı Türkmen dernekleri var mı” diye sorduğumda “Elbette var ve olacaklar.” Dedi.
Ve devamında söyledikleri bence çok önemliydi.
“Biz, Yörük-Türkmenleri ve onların bu kültürlerini korkmaları, gelecek kuşaklara sadece Yörük kelimesini değil, bu kelimenin içerdiği kültürü de aktarmayı hedefliyoruz. Bunun içinde Sünni Türkmenlerde olacak, Alevi Türkmenlerde…”
Türkiye’de en çok ihtiyacımız olan şeylerden birisi de demokratik kitle örgütlerinin yaygınlaştırılmasıdır.
Demokratik yaşama biçiminde bu türden örgütler bir yandan kendi varlık nedenlerini sürdürürken diğer yandan yönetime katılmanın aracı olurlar…
Umuyorum ve diliyorum ki Akdeniz Yörük Türkmen Derneği, her hangi bir siyasi yapılanmanın arka bahçesi olmadan varlık nedenlerine uygun bir yapı ve faaliyet alanı oluşturur…
Bu Antalya ve Türkiye için bir kazançtır…