1970’lerin başından bu yana tanık olduğum “devlet içinde muktedir” olma mücadelesinin her aşamasını en yakından izledim.
Ama bugünkü kadar “açıktan açığa ve her türlü sınırı aşarak” yapılan bir muktedir olma mücadelesine tanık olmadım.
Son dönem yaşanan ekonomik kriz ve uluslar arası sorunların içeriye yansıyan meseleleri yüzünden toplumsal gündemin arka sıralarına düşen bir konuyu yeniden ele almak istedim.
Geçmişte muktedir olma mücadelesinde “siyaseten” çeşitli argümanları ortaya koymanın bir kazanç sağlamayacağını ve üstünlük getirmediğini görenler AK Partiyle beraber argümanlarını değiştirdiler.
80’li yıllarla beraber muktedir olmak için verilen mücadelenin kazanç anahtarı, paraya hükmetme ve bunun sonucunda da kaçınılmaz olarak “yolsuzluk” oldu.
Çünkü “paranın en büyük patronu devlettir ve iktidarlar bu parayı yönetmekle mükelleftir.”
Bu nedenle istese de istemese de sistemin irrasyonel olmasından dolayı iktidar olanlar “kirlenmekten” kurtulamıyorlardı.
12 Eylül generalleri, Özal, Çiller, Mesut Yılmaz ve iktidarı paylaştıkları yakın çevreleri bu kirlenmeden paylarını alan siyasiler oldular.
Şimdi de aynı yöntem geçerli.
17 yıldır iktidarda olan AK Parti, ortaya konulan bütün siyasi argümanlara rağmen, bir türlü “sandıkta yenilmiyordu çünkü paraya hükmetmenin ne demek olduğunu çok iyi öğrenmişlerdi.”
Dolayısıyla paraya hükmetme sonucunda onlarda kendilerinden önceki iktidarlar gibi “kirlendiler...”
Ancak bu öylesine ilginç bir sürece evrildi ki kendi seçmenleri bile artık “çalıyorlar ama çalışıyorlar” diyerek kirlendiklerini kabul eden ifadeler kullanmak zorunda kaldılar.
Ve elbette bu kirlilikte yalnız değillerdi, FETÖ denen bir “suç ortakları” vardı...
Ama birden ne olduysa olsu, “gül gibi geçinip giderlerken” ortaklardan FETÖ, AK Partinin payına göz dikti ve kızılca kıyamet koptu.
Bu öylesine bir kıyamet oldu ki kirlenmiş çarşaflar birer birer ortalığa saçılmaya başladı.
“Tencere dibin kara, senin ki benden kara” sözünü bile gölgede bırakacak sözlerle saldırılmaya başlandı.
Sonuçta “makas değiştirerek” muktedir hale gelen AK Parti yola çıktığı ortağını yerle yeksan etti…
Sorun uluslar arası boyuta taşınacak kadar ilerledi.
Erdoğan, “aldatıldık, Allah’ım ve milletim affetsin,” diyerek geçmişteki tüm “tu-kaka” işlerin FETÖ tarafından yapıldığını –kendisinin hiç payı yokmuş gibi- ileri sürerek adeta kendisini aklamaya çabaladı.
Yukarda dediğim gibi, sistem irrasyonel olunca, dünyada en zor bozulacak ortaklık olan suç ortaklığını bile parçalayacak bir süreç kaçınılmaz olmaktadır.
Bu suç ortaklığı denen şey öylesine bir ortaklık ki, bozulunca ortalığa saçılanlar ve yayılan kokular o kadar iğrenç olur ki, fosseptik çukuru bunun yanında pırıl pırıl kalır.
Mamafih sonuçta kaybeden emekçi halk ve devletin kurumları, kazananı ise yine AK Parti ve Erdoğan oldu…