Ovacık ilçesinin komünist belediye başkanı, unutturulmuş ve içi boşaltılmış kooperatifçilik kavramını yeniden ülkenin gündemine soktu.
Gerek bu başkanın başarısı, gerekse yaşanan derin ekonomik kriz sayesinde sol bir kavram olan kooperatifçiliği sadece CHP’li siyasetçiler değil, AK Partili siyasetçilerde savunur hale geldi.
Üreten ve ürettiklerini değerlendirerek gelir elde eden emekçiler ile tüketiciler arasında dengeli bir paylaşım esasına dayanan kooperatifçiliğe yabancı bir toplum da değiliz zaten.
Hatta gelişmiş ve güçlü bir kooperatifçilik geleneğimiz vardır.
Hayatın her alanında olduğu gibi bu anlayışın da 12 Eylül darbesinden sonra içi boşaltıldı, işlevsizleştirildi ve giderek unutturuldu.
Bu elbette darbeyi destekleyen sermaye tarafından bilinçli yapılan bir tercihti ve bu tercihin nedeni “batılı dünyada olduğu gibi sanayi ve finans sektörlerinde gerçekleştirilen tekelleşmeyi tarım ve hayvancılıkta da gerçekleştirmekti.”
Böylece parada olduğu gibi toprakta da tekeleşmenin yolu açıldı.
Bunun için öncelikle kooperatifçiliği tasfiye etmek gerekiyordu.
Çünkü verimli toprakların olduğu bölgelerde küçük toprak sahipleri köyden kente göçe direniyor ve onlara bu dirençlerinde en büyük desteği de kooperatifler sağlıyordu.
Zaman içerisinde miras yoluyla toprakların daha da küçülmesi, tarım ve hayvancılığa verilen desteklerin zayıflatılması ve kentlerin çafçaflı albenisi(!) köyden kente göçü zorladı.
Hayvancılık terk edildiği gibi topraklarda atıl duruma geldi…
Ve bu toprakları parça parça toplayan tarımsal şirketler kırsal alanda devasa tarım alanlarına ve meralara sahip oldu.
Marketlerde adına sıkça rastladığımız gıda markaları işte bu tarımsal tekelleşmeyi gerçekleştirme yolunda çalışan sermayedir.
“Ancak tekelleşmeye çalışan firmaların yeterli sermayeye sahip olamaması, dünyadaki rakipleri ile rekabet edememesi sonucu iç pazarda kalması, modernleşme ve yeni teknolojiyi transfer edemeyişleri, sanayide ve bankacılıkta olduğu gibi küresel ortaklar bulamayışları sonucunda tarımda ve hayvancılıkta bir çöküşün yolu açıldı.”
Ve böylece tarım ve hayvan ürünlerinde kaçınılmaz olarak ithalatçı ülke konumuna gelmemize neden olundu.”
Yaşadığımız ekonomik krizin en çok hissedildiği tarım ve hayvan ürünlerinde yaşanan fiyat artışlarının mutfakta yarattığı yangını söndürmek için akıllara yeniden kooperatifçilik geldi.
Topraksız ve topraklarını küçükte olsa koruyabilen köylüler yerel yöneticilerin önderliğinde gerçekleştirdikleri kooperatifler aracılığı ile hem sağlıklı ürünler elde etmeyi hem de gelir ve geçim düzeylerini korumayı başardılar.
Tekelleşmiş tarım firmalarından daha ucuz ürünü tüketicilere ulaştırdılar.
“Eskişehir’de CHP’li Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen” bunu yıllar önce başlattı ve son derece olumlu sonuçlar aldı.
Gönül ister ki yeni seçilecek belediye başkanları da aynı yolu izleyip kırsal alanlara yönelik kooperatifçiliği teşvik ve önderlik etsinler.
Antalya, tarımsal üretimleriyle Türkiye’yi doyuran bir kenttir.
Küçük toprak sahipleri ve küçük seraları olan çiftçiler kooperatiflerde örgütlendiklerinde hem kentimiz insanları ucuz gıda ürünlerine kavuşurlar, hem de bu küçük üreticiler korunup kollanmış olurlar…
İnsana dokunmanın ve hayatı kolaylaştırmanın adı da, en etkili yolu da budur…
Gerek bu başkanın başarısı, gerekse yaşanan derin ekonomik kriz sayesinde sol bir kavram olan kooperatifçiliği sadece CHP’li siyasetçiler değil, AK Partili siyasetçilerde savunur hale geldi.
Üreten ve ürettiklerini değerlendirerek gelir elde eden emekçiler ile tüketiciler arasında dengeli bir paylaşım esasına dayanan kooperatifçiliğe yabancı bir toplum da değiliz zaten.
Hatta gelişmiş ve güçlü bir kooperatifçilik geleneğimiz vardır.
Hayatın her alanında olduğu gibi bu anlayışın da 12 Eylül darbesinden sonra içi boşaltıldı, işlevsizleştirildi ve giderek unutturuldu.
Bu elbette darbeyi destekleyen sermaye tarafından bilinçli yapılan bir tercihti ve bu tercihin nedeni “batılı dünyada olduğu gibi sanayi ve finans sektörlerinde gerçekleştirilen tekelleşmeyi tarım ve hayvancılıkta da gerçekleştirmekti.”
Böylece parada olduğu gibi toprakta da tekeleşmenin yolu açıldı.
Bunun için öncelikle kooperatifçiliği tasfiye etmek gerekiyordu.
Çünkü verimli toprakların olduğu bölgelerde küçük toprak sahipleri köyden kente göçe direniyor ve onlara bu dirençlerinde en büyük desteği de kooperatifler sağlıyordu.
Zaman içerisinde miras yoluyla toprakların daha da küçülmesi, tarım ve hayvancılığa verilen desteklerin zayıflatılması ve kentlerin çafçaflı albenisi(!) köyden kente göçü zorladı.
Hayvancılık terk edildiği gibi topraklarda atıl duruma geldi…
Ve bu toprakları parça parça toplayan tarımsal şirketler kırsal alanda devasa tarım alanlarına ve meralara sahip oldu.
Marketlerde adına sıkça rastladığımız gıda markaları işte bu tarımsal tekelleşmeyi gerçekleştirme yolunda çalışan sermayedir.
“Ancak tekelleşmeye çalışan firmaların yeterli sermayeye sahip olamaması, dünyadaki rakipleri ile rekabet edememesi sonucu iç pazarda kalması, modernleşme ve yeni teknolojiyi transfer edemeyişleri, sanayide ve bankacılıkta olduğu gibi küresel ortaklar bulamayışları sonucunda tarımda ve hayvancılıkta bir çöküşün yolu açıldı.”
Ve böylece tarım ve hayvan ürünlerinde kaçınılmaz olarak ithalatçı ülke konumuna gelmemize neden olundu.”
Yaşadığımız ekonomik krizin en çok hissedildiği tarım ve hayvan ürünlerinde yaşanan fiyat artışlarının mutfakta yarattığı yangını söndürmek için akıllara yeniden kooperatifçilik geldi.
Topraksız ve topraklarını küçükte olsa koruyabilen köylüler yerel yöneticilerin önderliğinde gerçekleştirdikleri kooperatifler aracılığı ile hem sağlıklı ürünler elde etmeyi hem de gelir ve geçim düzeylerini korumayı başardılar.
Tekelleşmiş tarım firmalarından daha ucuz ürünü tüketicilere ulaştırdılar.
“Eskişehir’de CHP’li Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen” bunu yıllar önce başlattı ve son derece olumlu sonuçlar aldı.
Gönül ister ki yeni seçilecek belediye başkanları da aynı yolu izleyip kırsal alanlara yönelik kooperatifçiliği teşvik ve önderlik etsinler.
Antalya, tarımsal üretimleriyle Türkiye’yi doyuran bir kenttir.
Küçük toprak sahipleri ve küçük seraları olan çiftçiler kooperatiflerde örgütlendiklerinde hem kentimiz insanları ucuz gıda ürünlerine kavuşurlar, hem de bu küçük üreticiler korunup kollanmış olurlar…
İnsana dokunmanın ve hayatı kolaylaştırmanın adı da, en etkili yolu da budur…