19. yüzyılda rekabetçi, 20 yüzyılda tekelci özellikleri olan kapitalizmin tahrip düzeyi en yüksek olan 3.dönemine tanıklık ediyoruz.
Son 30–35 yıldır yeni kavramlarla kendini yenilemeye çalışan kapitalizm, küresel finans kuruluşlarının ve emperyalist devletlerin gücü ile dünya halklarını yeni sağ ideolojinin egemenliğine sokmuştur.
Bu süreçte yeni sağcılık, yeni devlet örgütlenmesinin ve küresel düzeyde kurumsallaşmış “küresel sağcılık-yeni sağcılık ya da neoliberalizm” diyebileceğimiz kapitalizmin yeni ideolojisi olmuştur.
Özelleştirme, serbestleşme, verimlilik, performans, hizmet gibi liberal içerikli kavramlarla değiştirilen ve sağcılaştırılan devlet, artık küresel kapitalizmin doğrudan yerel iktidar aygıtına dönüşmüştür.
Küresel sağcılık, hem bir ideoloji, hem de bir politikalar bütünüdür.
Küresel sağcılık, sermayenin sınır tanımadan dolaşabildiği, sermayenin kayıtsız-şartsız egemen olduğu bir dünya tasarımıdır.
Küresel sağcılık, yaşamın her alanının emekçiler ve yoksullar aleyhine, sermayedarlar ve zenginler lehine dönüştürülmesini hedefler.
Yeni sağcı (neoliberal) belediyecilik…
Türkiye’de bu süreç 12 Eylül’le başlamış ancak AKP eliyle 2003 yılından başlayarak daha yoğun ve derinlemesine yaşamaya başlamıştır.
Sağcı devlet anlayışı sadece merkezi yönetimi değil, tüm belediyeleri kuşatmıştır.
Yeni devlet yapısının getirdiği “partizan kamu yönetimi” anlayışına bugün sadece CHP’li belediyeler direnebilmektedir, o da kısmen…
Kar ve rant esasına dayalı yeni sağcı anlayışın belediyeciliği büyük tahribatlar yaratmıştır.
İnsan, doğa ve tüm canlıların yaşam alanları tahrip edilmiştir.
İnsan kendine ve kentine yabancılaştırılmış, doğa acımasızca katledilmiştir.
Kamusal alanlar rant alanına dönüştürülmüş, halkın parasız faydalanacağı bu alanlar sermayenin kar çarkına terk edilmiş/edilmektedir…
Kentler yaşanamaz haldedir.
Piyasa kentin üzerine kâbus gibi çökmüştür; belediye piyasanın, insan da tüketim çarkının hizmetine girmiştir.
Yeni sağcılığın yarattığı toplumsal eşitsizliği ve adaletsizliği kentin emekçisi iliklerine kadar yaşamaktadır.
“Eşitsizlik ve servetin paylaşımındaki adaletsizlik ile gelen yoksulluk, yeni sağcı devlet için ortadan kaldırılması gereken değil, yönetilmesi gereken bir sorundur.
AKP’nin yürüttüğü yoksulluğun yönetimi, yoksulun bağımlı hale gelmesi, biat kültürünün inşası ile de adım adım gerçekleştirilmektedir.”
Türkiye’de en gerici elbiseleri giyen yeni sağcılık, hem merkezi hem de yerel yönetimlerindeki uygulamaları ile insanları büyük bir umutsuzluğa doğru hızla sürüklemektedir.
Onuruyla geçinebileceği bir iş bulmakta zorlanan kentli; deresini, merasını, bostanını kaybetme korkusu karşısında yaşam mücadelesi veren köylü ve toplumsal statüsünü kaybetmeye zorlanan kadınlar yol ayrımındadır.
Toplum, bir yandan hoyratça ve vahşice sömürülerek yoksulluğa sürüklenirken, diğer yandan yeni sağcı anlayış; hem kendini hem de toplumu giderek bir açmaza doğru sürüklemekte derin iktisadi ve siyasal krizlerin pençesinde can çekişmektedir.
Devletler ve toplumlar yeni sağcılığın yarattığı buhrandan çıkmanın yollarını bulmaya çalışıyorlar.
Çünkü yeni sağcı anlayışın hem merkezi hem de yerel yönetim anlayışı rasyonel değil, irrasyoneldir.
Bugün yeni sağcılığın doğduğu İngiltere’de bile kamu hizmetleri kamulaştırılıyor; küresel su tekelleri ile tanınmış Fransa’da su hizmeti yeniden belediyeleştiriliyor ise yeni seçenekler aranmaya başlanmış demektir.
Öyleyse toplum, bu açmazdan nasıl ve hangi anlayışla kurtulacaktır…
Sosyal demokrat belediyecilik
Hiç kuşkusuz ki, yeni sağcılığın belediyecilikte meydana getirdiği açmazdan kurtulmanın tek yolu vardır; o da “sosyal demokrat belediyecilik anlayışıdır.”
“Sosyal demokrat belediyecilik, kapitalizmin çok boyutlu krizinin yarattığı tahribata karşı halkı koruyan ve insanın iyi-kötü yaşadığı değil üretken, sağlıklı ve mutlu yaşayacağı kenti yaratan belediyeciliktir.”
İnsan ve doğa sömürüsünde sınır tanımayan yeni sağcılığın belediye anlayışına karşılık sosyal demokrat belediyecilik, insanı ve doğayı koruyarak kamu hizmetlerini geliştirmeyi, mal ve hizmet üretimini piyasaya terk etmemeyi ve piyasalaştırılan hizmeti geri almayı hedefler.
“Unutturulmaya çalışılan -kamu hizmetinin bedava sunulması- ilkesini ulaşılması gereken bir toplumsal hedef olarak sürekli gözetir.”
Sosyal demokrat belediye, erkini ve yetkisini piyasayı denetleme ve sınırlandırma amacıyla kullanır.
Başlıca aracı planlama; gerekçesi ise toplumun ortak çıkarları ve toplumsal yarardır.
Piyasa işleyişi toplum aleyhine olamaz, piyasanın kamuyu eritmesine izin verilmez…
Sosyal demokrat belediye, halkın yönetime ve karar alma sürecine katılımını sağlayacak araçları geliştirir.
Bizzat halkın iktidarını hedefler.
“Sosyal demokrat belediye kamunun toplum yararına çalışmasını talep eden örgütlü halkın yerel iktidarıdır.”
Yerel iktidarı kazanma süreci belediyenin nasıl yönetileceğinin göstergesidir.
Katılım, bilgilenme ve aydınlanma ile vücut bulur.
Toplumcu belediye talebi ve toplumcu belediye iktidarı bu temeldeki bir katılım anlayışı ile demokratik içeriğine kavuşur…
“Sosyal demokrat belediye, kent dayanışmasının yerel kamusal dayanağıdır.
Kentli dayanışmasına rehberlik ederek yoksulluğu yönetmeye değil, yoksulluğu ortadan kaldırmaya taliptir.”
Yoksulun olmadığı kentler yaratmak mümkündür.
Planlama, dayanışma, yaratıcılığı teşvik, katılım ve kamu maliyesi olanaklarının toplum yararına kullanılması yoksulluğun kaldırılmasının ilacıdır.
Kent toprakları demokratik-katılımcı planla toplum yararına yönetilir.
Toplumsal yarar ilkesi, toprakta toplumsal mülkiyeti koruma ve geliştirme ile sağlanır…
CHP süreçte gecikti
Yeni sağcı belediye anlayışı ile sosyal demokrat belediye anlayışının ilkeleri ve temel felsefelerini kaba çizgileriyle belirledik.
“Sosyal demokrasi siyaseti izlediğini ifade eden CHP, ne yazık ki bu anlayışı sindirmiş yeterli kadroların yoksunluğu nedeniyle sosyal demokrat anlayışa dayalı belediyeciliği hayata geçirmekte gecikmiştir.”
Son dönemin yeni sağcı otoritesi olan AKP, yeni sağcı yerel yönetimlerini kurarken (!) sol ve sosyal demokrat düşünce; toplumcu belediyecilik anlayışını bu süreçte ne yazık ki yeniden ve yeterince inşa edemedi.
Yeni sağcı yerel yönetimler, merkezi otorite eliyle inşa edilirken,
Maalesef ki geçmişte CHP, eller pantolon çizgisinde, popülist, tatlı su balığı olan ve sosyal demokrasi siyasetinin yakınından geçmemiş, AKP’nin “hizmetkârcı” siyasetini benimseyen adayları kimi bölgelerde seçenek olarak toplumun önüne koymuştu.
Nitekim bu yeteneksiz muhterislerin yeniden aday gösterilmemesi üzerine başka partilere yelken açıp oradan aday gösterilmeleri bu sözlerimin doğruluğunu göstermektedir.
Elbette tüm CHP li belediye başkanları böyle değildi.
Sosyal demokrat belediyeciliği gerçek anlamda hayata geçiren CHP’li belediye başkanları da var ve onlar bu partinin yüz akı, örnek başkanları olmuşlardır.
Yeni dönemde sosyal demokrat belediyeciliği hayata geçirecek daha çok sayıda adayımızın olacağını umuyorum.
Çünkü genel iktidar, yerelde iktidar olmaktan geçer.
Yerelde halkın ve kamunun yararına belediyecilik yapıp insana dokunan ve hayatı kolaylaştırıp kalitesini artıran uygulamalar yapıldıkça bu insanlar sizlere güvenecek ve genel iktidarı vermekten çekinmeyecektir.
Son 30–35 yıldır yeni kavramlarla kendini yenilemeye çalışan kapitalizm, küresel finans kuruluşlarının ve emperyalist devletlerin gücü ile dünya halklarını yeni sağ ideolojinin egemenliğine sokmuştur.
Bu süreçte yeni sağcılık, yeni devlet örgütlenmesinin ve küresel düzeyde kurumsallaşmış “küresel sağcılık-yeni sağcılık ya da neoliberalizm” diyebileceğimiz kapitalizmin yeni ideolojisi olmuştur.
Özelleştirme, serbestleşme, verimlilik, performans, hizmet gibi liberal içerikli kavramlarla değiştirilen ve sağcılaştırılan devlet, artık küresel kapitalizmin doğrudan yerel iktidar aygıtına dönüşmüştür.
Küresel sağcılık, hem bir ideoloji, hem de bir politikalar bütünüdür.
Küresel sağcılık, sermayenin sınır tanımadan dolaşabildiği, sermayenin kayıtsız-şartsız egemen olduğu bir dünya tasarımıdır.
Küresel sağcılık, yaşamın her alanının emekçiler ve yoksullar aleyhine, sermayedarlar ve zenginler lehine dönüştürülmesini hedefler.
Yeni sağcı (neoliberal) belediyecilik…
Türkiye’de bu süreç 12 Eylül’le başlamış ancak AKP eliyle 2003 yılından başlayarak daha yoğun ve derinlemesine yaşamaya başlamıştır.
Sağcı devlet anlayışı sadece merkezi yönetimi değil, tüm belediyeleri kuşatmıştır.
Yeni devlet yapısının getirdiği “partizan kamu yönetimi” anlayışına bugün sadece CHP’li belediyeler direnebilmektedir, o da kısmen…
Kar ve rant esasına dayalı yeni sağcı anlayışın belediyeciliği büyük tahribatlar yaratmıştır.
İnsan, doğa ve tüm canlıların yaşam alanları tahrip edilmiştir.
İnsan kendine ve kentine yabancılaştırılmış, doğa acımasızca katledilmiştir.
Kamusal alanlar rant alanına dönüştürülmüş, halkın parasız faydalanacağı bu alanlar sermayenin kar çarkına terk edilmiş/edilmektedir…
Kentler yaşanamaz haldedir.
Piyasa kentin üzerine kâbus gibi çökmüştür; belediye piyasanın, insan da tüketim çarkının hizmetine girmiştir.
Yeni sağcılığın yarattığı toplumsal eşitsizliği ve adaletsizliği kentin emekçisi iliklerine kadar yaşamaktadır.
“Eşitsizlik ve servetin paylaşımındaki adaletsizlik ile gelen yoksulluk, yeni sağcı devlet için ortadan kaldırılması gereken değil, yönetilmesi gereken bir sorundur.
AKP’nin yürüttüğü yoksulluğun yönetimi, yoksulun bağımlı hale gelmesi, biat kültürünün inşası ile de adım adım gerçekleştirilmektedir.”
Türkiye’de en gerici elbiseleri giyen yeni sağcılık, hem merkezi hem de yerel yönetimlerindeki uygulamaları ile insanları büyük bir umutsuzluğa doğru hızla sürüklemektedir.
Onuruyla geçinebileceği bir iş bulmakta zorlanan kentli; deresini, merasını, bostanını kaybetme korkusu karşısında yaşam mücadelesi veren köylü ve toplumsal statüsünü kaybetmeye zorlanan kadınlar yol ayrımındadır.
Toplum, bir yandan hoyratça ve vahşice sömürülerek yoksulluğa sürüklenirken, diğer yandan yeni sağcı anlayış; hem kendini hem de toplumu giderek bir açmaza doğru sürüklemekte derin iktisadi ve siyasal krizlerin pençesinde can çekişmektedir.
Devletler ve toplumlar yeni sağcılığın yarattığı buhrandan çıkmanın yollarını bulmaya çalışıyorlar.
Çünkü yeni sağcı anlayışın hem merkezi hem de yerel yönetim anlayışı rasyonel değil, irrasyoneldir.
Bugün yeni sağcılığın doğduğu İngiltere’de bile kamu hizmetleri kamulaştırılıyor; küresel su tekelleri ile tanınmış Fransa’da su hizmeti yeniden belediyeleştiriliyor ise yeni seçenekler aranmaya başlanmış demektir.
Öyleyse toplum, bu açmazdan nasıl ve hangi anlayışla kurtulacaktır…
Sosyal demokrat belediyecilik
Hiç kuşkusuz ki, yeni sağcılığın belediyecilikte meydana getirdiği açmazdan kurtulmanın tek yolu vardır; o da “sosyal demokrat belediyecilik anlayışıdır.”
“Sosyal demokrat belediyecilik, kapitalizmin çok boyutlu krizinin yarattığı tahribata karşı halkı koruyan ve insanın iyi-kötü yaşadığı değil üretken, sağlıklı ve mutlu yaşayacağı kenti yaratan belediyeciliktir.”
İnsan ve doğa sömürüsünde sınır tanımayan yeni sağcılığın belediye anlayışına karşılık sosyal demokrat belediyecilik, insanı ve doğayı koruyarak kamu hizmetlerini geliştirmeyi, mal ve hizmet üretimini piyasaya terk etmemeyi ve piyasalaştırılan hizmeti geri almayı hedefler.
“Unutturulmaya çalışılan -kamu hizmetinin bedava sunulması- ilkesini ulaşılması gereken bir toplumsal hedef olarak sürekli gözetir.”
Sosyal demokrat belediye, erkini ve yetkisini piyasayı denetleme ve sınırlandırma amacıyla kullanır.
Başlıca aracı planlama; gerekçesi ise toplumun ortak çıkarları ve toplumsal yarardır.
Piyasa işleyişi toplum aleyhine olamaz, piyasanın kamuyu eritmesine izin verilmez…
Sosyal demokrat belediye, halkın yönetime ve karar alma sürecine katılımını sağlayacak araçları geliştirir.
Bizzat halkın iktidarını hedefler.
“Sosyal demokrat belediye kamunun toplum yararına çalışmasını talep eden örgütlü halkın yerel iktidarıdır.”
Yerel iktidarı kazanma süreci belediyenin nasıl yönetileceğinin göstergesidir.
Katılım, bilgilenme ve aydınlanma ile vücut bulur.
Toplumcu belediye talebi ve toplumcu belediye iktidarı bu temeldeki bir katılım anlayışı ile demokratik içeriğine kavuşur…
“Sosyal demokrat belediye, kent dayanışmasının yerel kamusal dayanağıdır.
Kentli dayanışmasına rehberlik ederek yoksulluğu yönetmeye değil, yoksulluğu ortadan kaldırmaya taliptir.”
Yoksulun olmadığı kentler yaratmak mümkündür.
Planlama, dayanışma, yaratıcılığı teşvik, katılım ve kamu maliyesi olanaklarının toplum yararına kullanılması yoksulluğun kaldırılmasının ilacıdır.
Kent toprakları demokratik-katılımcı planla toplum yararına yönetilir.
Toplumsal yarar ilkesi, toprakta toplumsal mülkiyeti koruma ve geliştirme ile sağlanır…
CHP süreçte gecikti
Yeni sağcı belediye anlayışı ile sosyal demokrat belediye anlayışının ilkeleri ve temel felsefelerini kaba çizgileriyle belirledik.
“Sosyal demokrasi siyaseti izlediğini ifade eden CHP, ne yazık ki bu anlayışı sindirmiş yeterli kadroların yoksunluğu nedeniyle sosyal demokrat anlayışa dayalı belediyeciliği hayata geçirmekte gecikmiştir.”
Son dönemin yeni sağcı otoritesi olan AKP, yeni sağcı yerel yönetimlerini kurarken (!) sol ve sosyal demokrat düşünce; toplumcu belediyecilik anlayışını bu süreçte ne yazık ki yeniden ve yeterince inşa edemedi.
Yeni sağcı yerel yönetimler, merkezi otorite eliyle inşa edilirken,
Maalesef ki geçmişte CHP, eller pantolon çizgisinde, popülist, tatlı su balığı olan ve sosyal demokrasi siyasetinin yakınından geçmemiş, AKP’nin “hizmetkârcı” siyasetini benimseyen adayları kimi bölgelerde seçenek olarak toplumun önüne koymuştu.
Nitekim bu yeteneksiz muhterislerin yeniden aday gösterilmemesi üzerine başka partilere yelken açıp oradan aday gösterilmeleri bu sözlerimin doğruluğunu göstermektedir.
Elbette tüm CHP li belediye başkanları böyle değildi.
Sosyal demokrat belediyeciliği gerçek anlamda hayata geçiren CHP’li belediye başkanları da var ve onlar bu partinin yüz akı, örnek başkanları olmuşlardır.
Yeni dönemde sosyal demokrat belediyeciliği hayata geçirecek daha çok sayıda adayımızın olacağını umuyorum.
Çünkü genel iktidar, yerelde iktidar olmaktan geçer.
Yerelde halkın ve kamunun yararına belediyecilik yapıp insana dokunan ve hayatı kolaylaştırıp kalitesini artıran uygulamalar yapıldıkça bu insanlar sizlere güvenecek ve genel iktidarı vermekten çekinmeyecektir.