Yeni Akit gazetesi yazarı “Abdurrahman Dilipak, 2017 yılında Kanada’da katıldığı bir konferansta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkan seçilmesi durumunda "halife" olacağını söylemişti.
O günlerde bu söz, cumhurbaşkanı seçimi için dindarlara yönelik bir propaganda sözü olarak algılanmıştı.
Oysa bu sözün ne kadar “ciddi” bir söz olduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendinin iki gün önce söylediği, “Yeryüzünde halife olmanın sorumluluğunu taşımaktan mesulüz.” sözleri ile daha iyi anlaşılmaktadır.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İslam’ın halifesi” olduğu, İslam coğrafyasında kimi mahfiller tarafından ifade edilmektedir.
Keza, İslami kültürle yetişmiş Erdoğan’ın da en büyük isteğinin ve beklentisinin “halife” olmak olduğu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamının İslam dünyasınca “Halifelik makamı” olarak kabul edilmesi olduğunu söylemek sanırım bir kehanet değildir.
Peki, bu gerçekleşebilir mi?
Evet, olabilir.
Hukuken bunun yolu kapalı değildir.
Bakın 16.01.2017 tarihinde yazdığım “Cumhurbaşkanı halifeliğini ilan edebilir” yazdığım yazıda bu konuya dikkat çekmiş, şunu yazmıştım.
***
Cumhuriyetin ilanı sonrasında yapılan en önemli devrim, şer’i esaslarla yönetilmenin makamı olan halifelik makamının kaldırılması olmuştur.
Hilafet makamını kaldıran ve 13 maddeden oluşan 3 Mart 1924 tarih, 431 sayılı kanunun birinci maddesi aynen şöyledir:
“Halife görevinden alınmıştır. Halifelik, hükümet ve Cumhuriyet’in anlam ve kavramı içinde esasen mevcut bulunduğundan hilafet makamı kaldırılmıştır.”
Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur:
“Halife olan kişi bu görevden alınıyor.
Ancak Hilafet makamı kaldırılmıyor, TBMM manevi şahsiyetine devrediliyor.
Nitekim bu kanunun TBMM görüşmeleri sırasında yapılan konuşmalar bunu net olarak ortaya koymaktadır.
TBMM tutanaklarına geçen konuşmalar şöyledir:
Tunalı Hilmi Bey (Zonguldak): “Hilâfetin ilgası deniliyor arkadaşlar. Ben, hilâfetin ilgasını kabul etmiyorum arkadaşlar. Hilâfet ilga edilmiyor. Hilâfetin makamı kaldırılıyor. Hâlbuki hilâfet mevcuttur arkadaşlar. İmamet de burada, hilâfet de burada.”
Şeyh Safvet Efendi (Konya): “Binaenaleyh mademki bugün hak ve adil üzere icrayı Hükümet ancak cumhuriyetle kaimdir ve idare-i hazırınızda hamdolsun bir idare-i cumhuriyedir. Hilâfetin mahiyeti aklen ve mantıken Büyük Millet Meclisinin şahsı manevisinde tamamıyla tecelli etmiş oluyor. Şu halde Dini İslâm’ın kasdeylemiş olduğu hilâfetin hakikati bu Meclisi Muazzamın şahsı manevisinde tecelli etmekte…”
Kısacası, Halife Abdülmecit Efendi’nin görevden alınmasından bu yana tüm İslam âleminin Halifelik makamını “TBMM temsil etmektedir.”
Ancak Meclis bugüne dek bu temsil yetkisini hiçbir şekilde kullanmamıştır.
***
Bugüne dek göreve gelen tüm hükümetler ve meclisler ister sağ, ister İslami olsunlar “laik devlet” yapısına uygun olarak hareket etme kararlılığını göstermişlerdir.
Bunda laiklik etkili olduğu kadar “kuvvetler ayrılığına dayalı devlet yönetimi de ciddi olarak etkili olmuştur.”
Hilafetin bir biçimiyle dile getirilmesi bile gerek TBMM, gerek muhalefet ve gerekse yüksek yargı tarafından tel’in edilmiş bu türden girişimlere bugüne kadar fırsat verilmemiştir.
“Ancak, nasıl ki orduların başkomutanlığını TBMM adına cumhurbaşkanı temsil ediyorsa, yine TBMM manevi şahsiyetinde bulunan halifeliğin cumhurbaşkanlığınca temsil edilmesinin önünde kanunen ve hukuken bir engel bulunmamaktadır.”
Olmaz, olmaz demeyin… bal gibi olur.
Cumhurbaşkanlığının talebi ve TBMM’nin alacağı bir kararla bu olabilir…
Emine Erdoğan hanımefendi, bu sözleri durup dururken ve Erdoğan’ın bilgisi ve onayı olmadan söylemez…