CHP’NİN GURUR TABLOSU
Hep AK Partiyi, Erdoğan’ı ve Türel’i eleştirecek değiliz ya.
Biraz da CHP’nin başardığı iyi işlere bakalım bu hafta.
Geçtiğimiz hafta çok önemli gelişmelerin ve özellikle CHP adına gurur duyulacak yeni yatırımlar, etkinlikler ve davranışların haftası oldu.
Bunların içinde Muratpaşa Belediyesi tarafından yapılan “Türkan Şoray Kültür Merkezinin” önemi tartışılmaz.
Başkan Uysal’ı bu eseri kazandırdığı için kutluyorum.
Keza bu yıl 9’uncusu yapılan ve Konyaaltı Belediyesi tarafından düzenlenen “Kitap Fuarı” her türlü takdirin üzerinde bir yere sahiptir.
Bu takdirin büyük bölümü de Başkan Böcek’indir.
Geçtiğimiz hafta “Cumhuriyet haftasıydı.”
Anadolu’nun son 718 yıllık tarih dilimi içindeki son 95 yılın ayrı bir önemi vardır.
İdari olarak teokratik- monarşi den, halk olarak da reayadan ulusa evrilmenin dönüm noktası olan cumhuriyete ve bayramına, Antalya halkının yüz binleri bulan katılımı ile nasıl sahip çıkıldığını göstermesi bakımından önemli bir gündü.
Bir diğer önemli gelişme ise “Kemal Kılıçdaroğlu’nun,” Erdoğan’ın açtığı tazminat davalarına ait ödemesi gereken parayı evini satarak ödemesi bana göre son yılların “etik anlamda siyasi dersi” niteliğindeydi.
TÜRKAN ŞORAY KÜLTÜR MERKEZİ
Yaklaşık 10 dönümlük alana yapılan bu merkez, mimari yapısıyla da diğer yerel yöneticilerine ders verir niteliktedir.
Çünkü çevresini yapı kütlesine boğmayan ve 3 de 2 si yer altına inşa edilen bir yapı.
700 kişilik çok amaçlı salonu, 5 sanat atölyesi, çeşitli etkinliklerin yapıldığı amfisi, sanat sokağı, orkestra çukuru olan ve mükemmel bir çevre düzenlemesi ile gerçekten göz alıcı bir kültür merkezi yapıldı.
Güneşli günlerin oldukça fazla olduğu Antalya’da gerek dış ve gerekse iç mekânlardan yapılacak kültürel ve sanatsal etkinliklere güneşin baskısından kurtularak kitlesel katılımın sağlanması yönündeki anlayış, yapının daha fazla günlerde kullanılabilir hale getirmesi bakımından önemlidir.
40 ilden daha büyük bir ilçe olan Muratpaşa’da böylesi bir faaliyet alanına gerçekten ciddi bir ihtiyaç vardı.
Birçok kültürel etkinlikler hep belediyenin toplantı salonunda yapılıyordu.
Artık buna gerek kalmadı diyebilirim.
Başkan Uysal’ın göreve başladığından bu yana çizdiği performans ve izlediği sosyal demokrat belediyecilik anlayışı Muratpaşa’da ciddi bir fark yarattı.
İlçe halkının büyük bir çoğunluğunun gönlünde farklı bir yere sahip oldu diyebilirim.
Böyle bir eser kazandırdığı için Başkan Uysal’ı kutluyorum.
KİTAP FUARI
Başkan Böcek, dünya kenti olma iddiasındaki Antalya’ya tek kitap fuarını kazandırmakla ne kadar övünse azdır.
Okumayan ve okuduğunu da anlamakta zorluk çeken bir ülkede kitap fuarı açmak ve insanları okumaya teşvik etmek gerçekten çağdaş bir davranış biçimidir.
2 milyonu aşan bir nüfusa sahip Antalya’da günlük yerel gazeteleri okuyan sayısı bin, yaygın gazeteleri okuyanların sayısı 50 bin, kitap okuma oranı ise yüzde 7-8’lerde olan Antalya’da kitap okumayı teşvik eden bir fuar etkinliği son derece önemlidir.
286 bin kişinin ziyaret ettiği Fuarda özellikle Yılmaz Özdil, İlber Ortaylı, Hanefi Avcı, Faruk Dilaver, Ataol Behramoğlu, Saygı Öztürk, İsmail Saymaz, İrfan Değirmenci, Engin Alan, Gürsel Tekin, Barış Yarkadaş, Mustafa Balbay, Naim Babüroğlu, Burcu Bahar, Enver Aysever, Ahmet Ümit gibi yazarların imza günleri ve söyleşileri gerçekten keyifliydi.
Kitap Fuarı vesilesiyle Başkan Böcek’in okuma ve okulla ne kadar ilgili olduğunu da yazmadan geçemeyeceğim.
İlk başkan seçildiği 1999 yılında lise mezunu olan Başkan Böcek, daha sonra 2 lisans bitirmiş ve en son olarak da yüksek lisans yaparak gerçekten kendisini bile aşmıştır.
Bu yazımızın dışında ama yine de yazmadan geçemeyeceğim:
20 yıllık Başkanlık döneminde Konyaaltı ilçesinin çehresinin değişmesinde Başkan Böcek’in ciddi bir emeği vardır.
Antalya halkını kitapla tanıştırma gayretinden dolayı Başkan Böcek’i kutluyorum.
FENER ALAYI
Mustafa Akaydın’ın Başkanlığı döneminde başlayan ve Büyükşehir Belediyesinin AK Partiye geçmesiyle birlikte Muratpaşa Belediye tarafından sürdürülen “Cumhuriyet Bayramı Fener Alayı” etkinliği bu yılda gücünden, enerjisinden ve heyecanından hiçbir kaybetmeden ve hatta artarak yapıldı.
Eskiden Cumhuriyet Bayramlarında akşamları birkaç kamyona doluşan askerler tarafından oluşturulan fener alayı kentin sokakları ve caddelerinde dolaşır, halk da onları seyreder ve alkışlardı.
AK Parti iktidarı ile birlikte bu gelenek askerler tarafından terk edilince halk kendisi fener alayı düzenlemeye başladı.
İyi de oldu.
Yüzbinlerce insan ellerinde ışıldaklarla kentin caddelerinde fener alayı düzenlemeye başladı.
Bu halkın cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye olan bağlılığıdır.
Aslında fener alayı tam bir sokak eylemidir.
İktidarın söylem ve eylemlerine itirazı olan halkın bu türden sokak eylemi ile kendisini ifade etmesidir.
CHP’nin il ve ilçe örgütleri, belediye başkanları, milletvekilleri ve belediye meclis üyeleriyle birlikte arkalarına takılan yüzbinlerce insanla yaptığı sokak eylemi işte tam da budur.
Bence CHP bundan ciddi bir ders çıkarmalıdır.
Sadece haftanın Salı günleri Genel Başkanın yaptığı 45 dakikalık konuşma ve TBMM’de yapılan kürsü konuşmalarıyla bu halktan bundan fazla oy alınamayacağını, iktidar olmak isteniyorsa sokağa çıkılmanın kaçınılmaz olduğunu artık görmeleri gerekir.
Fener Alayı, hem iktidar için hem de CHP için tam bir uyarıcı ders niteliğindedir.
KILIÇDAROĞLU’NDAN ETİK BİR DERS
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’nun çeşitli konuşmalarından dolayı tazminat davaları açtığını biliyoruz.
Şimdiye dek bu davalardan bazıları ilk mahkemelerce sonuçlanmış ve Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a tazminat ödemeye mahkûm edildi.
Bildiğim kadarı ile Erdoğan, Kılıçdaroğluna iftira, yalan beyan ve hakaret ettiği gerekçesiyle şimdiye kadar 22 dava açtı.
Ancak daha sonraları bunların 15’ini geri çekti.
Kalanlarla ilgili olarak da mahkemeler inanılmaz bir hızla Erdoğan lehine kararlar verdi.
Mesela MAN Adasında 1 sterline kurulan bir şirkete Erdoğan’ın yakın çevresinden 15 milyon dolarlık kaynak aktarıldığını banka dekontlarını göstererek iddia eden Kılıçdaroğlu’na Erdoğan manevi tazminat davası açmış ve bu davayı Kılıçdaroğlu kaybetmişti.
İşte Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği tazminatlar milyonları bulunca Erdoğan geçen hafta yaptığı Grup toplantısında “Acaba Kılıçdaroğlu bu paraları cebinden mi veriyor, yoksa partisinin kasasından mı ödüyor” demişti.
Bu sorunun amacı belliydi.
Eğer parayı parti ödemişse bu kez Erdoğan “İşte gördünüz mü, İş Bankası’ndan alınan paraları şahsı için kullanıyor. CHP’nin bu bankadaki hisselerini Hazineye aktaralım demekte ne kadar haklıymışım” diyecekti.
Ama Kılıçdaroğlu bu fırsatı vermedi.
Bodrum’daki evini satıp bir miktarda borçlanarak tazminat paralarını yatırdı.
Kılıçdaroğlu, haklı olarak “Ben, partimin siyasi mücadelesi için söylediğim sözlerden dolayı bu tazminatlara mahkûm edildim. Bu nedenle bu paraları partinin maliyesi ödemelidir” diyebilirdi ve bundan dolayı da kimse onu kınayamazdı.
Ama Kılıçdaroğlu bu siyasi mücadelesinin bedelini kendisi ödedi.
Partisinin tek kuruşuna bile minnet etmedi.
Bu davranış, siyaseten ders niteliğinde bir etik davranıştır.
Merak ediyorum; acaba Erdoğan ya da bir başka partinin lideri aynı şekilde davranır mıydı?
Kılıçdaroğlu’nu bu davranışından dolayı kutluyorum.
***
ANTALYA’DA AK PARTİ’NİN KÜLLİYELERİ…
İşsizlik yüzde 13 ve bu oran genç nüfusta yüzde 25’lerde…
Yaklaşık 10 milyon insanımız işsiz…
Bütçe açığının yılsonunda 80 milyar dolar olabileceği hesaplanıyor…
İstihdam yaratacak iç ve dış yatırımlar durmuş…
Kamu ve özel sektör borç batağında...
Enflasyon çift hanelerde tırmanmaya devam ediyor…
Merkez Bankası verilerine göre, dolar yılsonunda 5,80 TL…
Turizmde kelle çok, para az…
Tarım ve hayvancılık içler acısı duruma gelmiş
İnsanlar yarın ne olacağını bilemez halde…
Ve ekonomideki bu acınacak tablo ortadayken sessizce bir şeyler yapılıyor.
Ne mi yapılıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “camiler toplumsal hayatın merkezi durumuna gelmelidir” sözü emri kabul edilmiş ve “camiler sadece ibadet yeri değil, külliyeye dönüştürülerek insanlar din ekseni etrafında toplanmaya çalışılıyor…”
Külliye denilen bu yapı topluluğunda kreşten anaokuluna, kütüphaneden aşevine, sanat atölyelerinden kuran kurslarına kadar her alanda faaliyet gösteren bölümler oluşturuluyor.
Antalya’da 2200 cami var.
İl Müftüsü Osman Artan’ın açıklamasına göre bu camilerde “çevreyi örgütleyecek” 3500 gence ulaşmış durumdalar.
Kısacası, bir yanda tarikat ve cemaatlerle, diğer yandan külliyelerle toplum tam anlamıyla “din eksenli düşünen ve davranan” insanlar topluluğuna dönüştürülmeye başlanmış durumda.
Külliyeler sosyal hayatın merkezi haline getirildikçe ve insanlar buralarda örgütlendikçe demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların varlığı tabeladan öteye gitmeyecektir.
Keza sorgulamayan, demokratik tepki vermeyen, itaat ve biat esasına göre davranan insan toplulukları oluşacaktır.
Bakın İl Müftüsü Osman Artan ne diyor; “Şu anda 4-6 yaş grubunda çocukları eğiten 58 adet kreşimiz var.”
İnsanlar işsizken, çocuklarına aş ekmek götürecek bir iş olanağı bulamazken, hayat pahalılığı her geçen gün insanları daha da yoksullaştırıyorken “külliyelerin yapılması için kamudan Diyanet aracılığı ile aktarılan kaynak bu yıl itibariyle 20 milyar dolar civarında.”
Ve bu kaynağın harcaması hiçbir şekilde Sayıştay denetimine de tabi değil.
Ve bu rakam her geçen yıl daha da artırılıyor…
Bunun adı nedir biliyor musunuz?
Vahşi Kapitalist sistemin her şeyi talan ederek yarattığı sömürüye insanlar itiraz etmesin, itaatkâr olsunlar ve şükretsinler diye yapılan toplum mühendisliğidir.
***
RACON KESMEK
Benden başka kimse “racon kesemez…”
Eyvallah abi…
Ne diyelim! 17 yıldır raconu sen kesiyorsun zaten…
Bazen havuz medyasının kalemşorları senin adına racon kesmeye kalkıyorlar…
Hadlerini aşınca da kimin racon keseceğini onlara bildirmenle beraber kıçlarının üstüne oturuyorlar…
AK Parti Genel Başkanı olarak racon kesmek senin ananın ak sütü gibi hakkındır…
Ancak, “Cumhurbaşkanı olarak racon kesemezsin…”
Böyle bir hakkın yoktur.
“Hukuk devletinde raconu, hukuk kuralları ve kanunlar keser…”
Racon kesmek kabadayılık âleminin bir ritüelidir…
Kabadayı ne emrederse o “racondur” ve âlemde bu racona uyar…
Kimin haklı, kimin haksız olduğuna kabadayı karar verir…
Yani hukuku o koyar ve o uygulatır, uymayanlara parmağını sallama hakkı vardır…
Çünkü o, güçlüdür…
Pazu kuvveti onda, para gücü onda, gözü karalık onda, her türlü silahı en iyi şekilde kullanmak ondadır…
Tabii bu özelliklerinin yanı sıra Anadolu’ya özgü yiğitlikleri de vardır.
Kimseye pusu kurmazlar, hiç kimse için kumpas hazırlamazlar, hile ve desiseye başvurmazlar…
Her şeyleri açık ve dobradır…
Hele birileri çıkıp karizmasını çizmek isterse açıktan düello yapmaktan kaçınmazlar…
Tabii demokratik hukuk devletleri “kabadayılık ritüellerine” göre” yönetilemezler.
Cumhurbaşkanından, en sıradan yurttaşa kadar herkesin sınırları, hakları, yetkileri ve görevleri ile ilgili “raconlar” hukuk kurallarına ve kanunlara göre düzenlenmiştir.
Eğer birileri kalkıp “anayasayı rafa kaldırdım, yargının kararlarına saygı duymuyorum ve uygulamıyorum” der ve yasaların yerine kendisinin koyduğu raconlar uygulanırsa o yönetimin adı “demokratik hukuk devleti” olmaz…
Kısacası Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak hukuk devletinin kurallarına uygun davranmak zorundadır…
Ancak AK Partiyi yönetirken istediği gibi “racon kesebilir…”