TÜREL’İN DAVA ŞUURU…
Büyükşehir Belediye Başkanı Türel, Serik’te yaptığı konuşmada şunları söyledi.
“Biz kişisel meseleleri önemsemeden, birlik olarak bu partiye, bu davaya olan bağlılığımızı, dava şuurumuzu kaybetmeden yolumuza devam edeceğiz. Bana yarın Genel Başkanımız şurada bekçisin dese ben onu da yaparım…”
Oldum olası şu “ davamız ve dava şuuru” ifadelerini bir türlü anlamamışımdır.
Menderes, Demirel, Özal’dan sonra şimdi de Erdoğan ve onun izleyenleri hep bunu söylerler ama ben bir gün “bizim davamız şudur ve bunun için dava şuurunu oluşturuyoruz” diye bir açıklamalarına rastlamadım.
Ama sürekli kalabalıkta göz kırpar gibi hep imalı imalı bir davadan ve dava şuurundan söz eder dururlar.
Şimdi de Türel’in dilinde bu söz…
Türel, “dava şuuru” diye neyi anlatmaya çabalıyor, anlayan varsa beri gelsin…
Nedir şu dava şuuru dediği şey…
Kentin kamu arazilerini ve yeşil alanlarını yandaş sermaye gruplarının gelir kapısı haline getirmesi mi?
Boğa Çayını deniz suyunun işgaline uğratarak içme suyu kaynaklarını kirletmesi mi?
Konyaaltı sahilini, halk 4 yıl işkence çektikten sonra yapması ve bunu da kuruş para harcamamış bir artistin damadına adeta hediye etmesi mi?
Lara sahilini halka kapatıp orada ki kent ormanının da bir kısmını tırtıklayarak “illa da kruvaziyer limanı yapacağım” diye tutturması mı?
Tünektepeye kazulet bir yapıyı kondurup özel konuklar için otel yapmak istemesi mi?
Belediyenin 1,5 milyon lirasını Kastamonu’da “Şeyh Sait Kültür Merkezinin” yapılması için harcaması mı?
Belediyeye ait 2 kız öğrenci yurdunu İlim Yayma Cemiyetine vermesi mi?
“Genel Başkan ne derse onu yaparım” diyerek sorgulamadan biat etmek mi?
Dindar ve kindar nesiller yetişmesi için tüm okulların imam-hatip lisesine çevrilmesi mi?
Eğitimin ve sağlığın ticarileştirilerek parası olanın yaşayabileceği ve eğitim alabileceği bir sistemi kurmak mı?
Halk plajlarının, anayasa suçu işleyerek ihaleyle yandaşlara verilerek paralanmalarını sağlamak mı?
81 milyon insanın ortak malı olan kamu arazilerinde istenilen yerlerin turizm alanı ilan edilerek şirketlere ve şahıslara babasının malı gibi verilmesi mi?
17 yılda 15 milyon işsiz yaratmak ve iş bulanları da açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm etmek mi?
Laik cumhuriyet devletinin tüm kurumlarını tarikatlar arasında paylaştırarak iktidar için gerici güç merkezleri oluşturmak mı?
“İki ayyaşın(!)” canları pahasına kurdukları cumhuriyetin üretim yapan kurumlarını yalap şalap özelleştirme adı altında satıp savmak mı?
Sizin davanız nedir arkadaş?
Dava şuurunuz neye karşılık geliyor?
Yukarda yazdıklarım değilse nedir?
Hadi diyelim ki Türel yeterince davalarının ne olduğunu bilmiyor…
Peki bunca siyasetçileri, akademisyenleri, sözüm ona gazetecileri, hukukçuları var…
Onlar niye “dava şuurlarının” ne olduğunu anlatmazlar?
Bence anlatmazlar, daha doğrusu anlatamazlar…
Çünkü onların “davası” laik cumhuriyeti olabildiğince tahrip etmek ve böylece halkı sömürerek dolar milyarderleri yaratmaktır.
CHP’nin dikkat etmesi gereken noktalar…
6 ay sonra yerel seçimler var.
Türkiye için olduğu kadar Antalya içinde son derece önemli bir seçim süreci yaşayacağız.
Antalya, seçimde en çok dikkat edilecek ve partilerin almak için kıyasıya yarışacağı 10 büyükşehirden birisi…
Ve bu 10 büyükşehirde yaşanacak yarış AK Parti adayları ile CHP adayları arasında olacak.
Antalya’da AK Parti ile MHP, Cumhur İttifakı kapsamında seçimi sürükleyecek…
CHP ise İYİ Parti ve Saadet Partisiyle 24 Haziran’da yaptığı Millet İttifakını sürdüremedi.
Yani, CHP ittifaksız bir şekilde hazırlanıyor…
İlerleyen günlerde elbette CHP adayları ile İYİ Parti ve Saadet Partisi arasında destek görüşmeleri olacaktır.
Buna bir de yüzde 7 oy almış olan HDP’de muhtemelen eklenecektir.
Ben bu destek görüşmelerinden olumlu sonuç alınacağı kanaatindeyim.
Gelelim görünen tabloya;
24 Haziran seçim sonuçlarına göre; Cumhur İttifakının aldığı oy yüzde 45…
Millet İttifakının toplamı ise yüzde 46…
Buna bir de HDP eklendiğinde CHP adayı için seçim çantada keklik gibi görünüyor…
CHP kanadında kiminle konuşsam yukarda yazdığım oy toplamına göre değerlendirme yapıyor ve bu nedenle de çok rahatlar…
Ama bana göre kazın ayağı hiç de öyle değil…
AK Parti, muhalefetin birlikte hareket etmesi durumunda Cumhur İttifakı ile sınırlı kalırsa seçimi alamayacağını bilmiyor mu?
Biliyor elbette…
Öyleyse İYİ Partili seçmenleri rahat bırakacaklarını mı sanıyorsunuz?
Yakın zamanda İYİ Partili kanaat önderleri ile AK Partinin kurmayları arasında görüşmeler yapılırsa şaşırmayın…
Nitekim geçen hafta Türel’in çok yakınındaki eski merkez sağ önderlerinden birinin, İYİ Partili olan merkez sağın önemli isimlerinden birisiyle bir çiftlikte bir araya geldikleri ve seçim üzerine görüş alış-verişinde bulundukları kulislerde konuşuluyor…
Bu buluşmalar seçim yaklaştıkça daha da artacak, havuzlar dolacak, havuzlar boşalacak, seçim sonrası için ihale pazarlıkları yapılacaktır…
Şöyle diyelim; AK Parti, İYİ Parti üzerindeki operasyonu ile en az yüzde 5 civarında bir destek sağlayabilir.
Ve bu durumda seçim kafa kafaya bir mücadeleyle geçecek demektir.
Olay kafa kafaya bir sürece girerse bundan hiç kuşkunuz olmasın ki AK Parti kazançlı çıkar.
Çünkü böyle burun buruna girilen bir seçimde sonucu seçmen iradesi değil “YSK” belirler.
2014 seçimini hatırlayın…
CHP, aldığı seçimi “alamadı” ve 17 bin oy, yüzde 0,7 farkla AK Partiye kaptırdı.
O seçimde Kepez İlçesindeki yüzlerce ıslak imzalı tutanaklarda yazılı olan CHP ve AKP’nin oy toplamları ile ilçe seçim kurulundaki oy toplamları birbirine “uymadığından” itirazlar edilmişti.
Kepez İlçesi sandıklarından hangisinde yeniden oy sayımı yapıldı?
Hiç birisinde…
Tüm itirazlar YSK dâhil olmak üzere seçim kurullarında hep reddedildi.
CHP’nin aynı hatalara bir kez daha düşmemesi için iki önemli noktaya dikkat etmesi gerekir.
“Birincisi,” İYİ Parti ve destek anlaşması yapacağı diğer partilerle işini sıkı tutmalı, sadece parti yönetimleriyle değil, o partinin kanaat önderleri ile de bir araya gelmelidir.
“İkincisi,” sandık görevlilerini şimdiden çok iyi hazırlamalı…
İlçe ve il seçim kurullarında CHP temsilcileri olacak kişilerin dişe diş mücadeleci olmaları ve bire bir bilgisayara giren sonuçları anında ıslak imzalı tutanaklarla karşılaştırmaları gerekir, yani anında müdahale…
Bunun içinde CHP’nin çok iyi organize olması ve bunları şimdiden hazırlaması gerekmektedir.
***
Güvenlik politikaları ve otobüs yolculuğum
Otobüs hareket eder etmez elimdeki kitaba gömülmüştüm...
Zaman ne kadar geçti bilmiyorum ama otobüs durmuş ve içeriye giren görevlinin kaba ve hoyrat bir ifadeyle “Heyyy duymuyor musun? Kimliğini istedim,” sözüyle irkildim.
Sivil giyimli, kirli sakallı, sırtında sadece polis olduğunu belirten bir yelek giymiş birisiydi.
Otobüsteki herkesi potansiyel terörist olarak kabul eden kuşkulu bakışlarla ve yüzüne kondurduğu birazda azarlarcasına ifadeyle bana bakıyordu.
Birden aydım ve cüzdanımdan kimliğimi çıkarıp verdim.
Dışarıya baktım.
Bir ilçe kaymakamlığı önünde durmuşuz.
Kaldırıma kum rengine boyanmış beton bariyerlerle siper! yapılmış ve üzerine de iki sıra kum torbası yerleştirilmişti.
Toplam üç kişiydiler…
İki yanda iki tane maaşlı uzman asker nöbet tutuyor, kimlikleri toplayan görevlide bariyer içinde elinde telefonla kimlikteki vatandaşlık numarasını okuyor ve karşısındakiyle konuşuyordu.
İndim aşağıya…
Hemen bir asker vaziyet aldı ve seslendi,
“Heyyy… İnmek yasak hemen otobüse geri dön…”
Malatyalı ağzıyla cevap verdim…
“Ya yeğenim bacaklarım tutuldu birkaç adım atayım da binerim” dedim.
Uzunca bir zamandır otobüs yolculuğu yapmamıştım.
Saatler boyu bir koltukta mahsur kalmak bende ciddi bir sıkıntı yaratır.
Bu nedenle ya uçakla ya da kendi aracımla seyahat etmeyi yeğlerim.
Geçen hafta Gaziantep’teydim.
Malatya’ya gitmem gerektiğinden zorunlu olarak otobüsle seyahat ettim.
Hemen bir kitap aldım ve otobüste en arkada, cam kenarına gelen koltuğu ayırttım.
Bilet satan kişi “abi daha önlerde yer var oradan vereyim” dedikçe ben ısrarla “hayır kardeşim sen dediğim koltuğu ver bana ve mümkünse de yanımda kimse olmasın…” dedim.
Hava kuruydu ve insanın içini ılıklaştıran bir güneş vardı…
Antalya’nın bunaltıcı nemli havasından sonra bu kuru ve ılık hava beni kendime getirmiş, anlamadığım biçimde içimde iyimser bir ruh hali oluşturmuştu.
Arkamızdan gelen otobüste durdurulmuştu ama otomobiller, kamyon ve kamyonetler vızır vızır geçip gidiyordu.
İçimden, terörist denen kanun kaçakları o kadar salaklardı ki otobüsle eylem yapmaya gidecekler ve kontrol noktasında yakalanacaklardı, dedim kendi kendime ve güldüm, işte sana “terörle mücadele” adı altında uygulanan güvenlik uygulamaları…
Bu düşünceye sırıtır biçimde gülmüş olacağım ki biraz önce beni uyaran asker rahatsız oldu…
Bunu fark edince sırıtmamı sempatikleştirerek yanına yaklaştım.
Torunum yaşındaydı ama yinede bir sigara uzattım, sohbetin kapısını aralamak için…
Sigaranın markasını görünce teklifsiz aldı ve yaktık karşılıklı…
“Niye otobüsleri durduruyorsunuz da diğer araçlara yol veriyorsunuz? Anlayamadım. Suçlular özel araçlarla geçip gidemez mi?”
“Haklısın ama kaymakamın emri böyle… Adamın derdi, Bakanlığa bir ay içinde şu kadar insanı kontrolden geçirdik, şeklide rapor göndermek…”
“Ama bu Müslüman’a gavur eziyeti değil mi?”
Ses etmedi, sigarasından bir nefes daha çekti.
Belli ki işsiz kalmamak için maaşlı uzman asker olmuştu…
Uzak bakışlı gözlerinde sılada bıraktıklarının özlemi vardı ve bu özlem sigarasının dumanında titreşimler oluşturuyordu.
Üstelemedim, duruşu daha fazla konuşamayacağını belirtiyordu.
Siperin arkasındaki dişbudak ağacının sararmış yaprakları arasından yüzüme vuran güneş huzmesinden kaçınarak bir gözümü kısıp biraz dostça, biraz da ben halden anlarım, dercesine yüzüne baktım…
Bakışlarımdaki bu ifadeyi fark edince yumuşadı ve daha önce “heyyy” diye seslendiği için üzgün olduğunu ifade eden bir tonla,
“Amca kontrol bitmek üzere otobüse binsen iyi olur…” dedi.
Bindim…
Polis, bizim kimlikleri dağıtılmak üzere yardımcı şoföre verdikten sonra arkadaki diğer otobüse yönelirken bizim otobüs hareket etti.
Askere gözlerimle hoşça kal dedim…