BÜYÜKŞEHİR BAŞKANI SEÇİMİ BIÇAK SIRTINDA.
Her hangi bir değişiklik olmazsa 8 ay sonra yerel seçim var.
Elbette ki yerel seçimde tüm gözler Büyükşehir Başkanının kim olacağına çevrilidir.
1999’dan bu yana CHP adına “Bekir Kumbul ve Mustafa Akaydın” olmak üzere iki kez, AK Parti adına da “Menderes Türel” iki kez seçimleri aldı.
2018 Mart ayında yapılacak seçimde yine AK Parti ve CHP adayı yarışacaktır muhtemelen.
Bu seçimde bir tahminde bulunmak için 24 Haziran seçiminde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oyları baz almak gerekir.
Çünkü hem Cumhurbaşkanlığında, hem de Büyükşehir Başkanı seçiminde sonucu sadece parti oyları değil, parti oylarının üzerine konulacak aday oyları etkili olacaktır.
Örneğin, Antalya’da AK Parti 510 bin oy alırken, Erdoğan 616 bin oy almıştır.
Keza CHP 428 bin oy alırken, Muharrem İnce 558 bin oy almıştır.
Görüldüğü gibi her iki cumhurbaşkanı adayı da kendi partilerinden 100’er bin oy fazla almışlar.
Büyükşehir Başkanlığı seçiminde de benzer bir tablo ortaya çıkacaktır.
Bu durum bize iki önemli özelliğin olduğunu göstermektedir.
“Birincisi,” AK Parti ve CHP’nin aday profilinin güven veren, kentli tarafından “evet bu işi bu aday yapar” diyebileceği, bagajında sıkıntısı olmayan, partiler üstü bir duruşu ve tanınırlığı yüksek olan, bu özellikleriyle kendi partilisinden başka diğer seçmenlerinde oyunu alabilecek nitelikte olması gerektiğini göstermektedir.
“İkincisi,” her iki partinin adaylarının, kendi partilerinin dışındaki diğer partilerle “uzlaşması” ve bu uzlaşmayı tabana yaymaları gerekmektedir.
AK Parti, Cumhur İttifakı yaptığı MHP ile bu seçimde birlikte olacaktır.
Her iki partinin son seçimdeki oy toplamı “764 bindir.”
Bu oy toplamı fire vermezse büyükşehir başkanlığını AK Parti’nin kazanmasına yetecek gibi görünmektedir.
Ancak kendi iç karışıklıklarını yaşayan CHP ve İYİ Parti bu kaoslarını aşar ve seçim ittifakını yaparlarsa “751 bin” oy toplamına ulaşırlar.
Bu toplama Selahattin Demirtaş’ın aldığı 58 bin oyu da eklerseniz “CHP adayının Büyükşehri kazanması işten bile değildir.”
Görünen o ki, her iki parti kendi ittifaklarını bir arada tutama çabası içine gireceklerdir.
Bugünkü duruma göre, Cumhur İttifakında yer alan AK Parti ve MHP’den çokça fire olmayacak gibi görünüyor.
Ancak Millet İttifakı dağıldığı için CHP’nin, İYİ Parti ve HDP ile yeni baştan bir ittifak kurması ve ittifakı kursalar bile tabanlarını CHP adayı etrafında tutabilmeleri için çok çaba harcaması gerekmektedir.
HDP açsından bir sorun yok.
CHP’nin adayını büyük olasılıkla fire vermeden desteklerler.
Ancak İYİ Parti tabanı “CHP ile yaptığımız İttifak bize oy kaybettirdi” düşüncesi ile çalkalanmaktadır.
Hatta bu düşünce oldukça sert biçimde ifade edildiğinden Meral Akşener’i istifa noktasına getirmiş durumda.
Bu nedenle İYİ Parti tabanında beklenenden daha fazla fire verilmesi sürpriz olmayacaktır.
Tabii İYİ Parti tabanının vereceği firenin büyüklük oranı AK Parti ve CHP’nin aday profiline de büyük ölçüde bağlıdır.
Türel yeniden aday olur…
Yukarda yaptığımız analizlerin ışığında bir değerlendirme yapacak olursak; “AK Parti’nin seçimi yeniden kazanması için Türel’in yeniden aday gösterilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.”
Peki, bu anlamda Türel’in avantajları nelerdir?
“Birincisi,” iki dönemdir Başkanlık yaptığından sadece kendi partilileri tarafından değil, tün Antalya halkı tarafından tanınan, bilinen bir siyasidir.
Öyle uzun boylu adayın kim olduğu ve neler yapabileceğini anlatmaya gerek olmayacaktır.
“İkincisi,” beğeniriz ya da beğenmeyiz ama (kimilerini benim kıyasıya eleştirdiğim) birçok projeyi hayata geçirmede büyük çabaları olmuştur.
“Üçüncüsü,” ilk döneminden ders aldığından “insana dokunmanın” ne demek olduğunu anlamış ve bu döneminde halkla daha çok iç içe olmaya çaba harcamıştır..
“Dördüncüsü,” Türel aile olarak “merkez sağ” bir gelenekten gelmektedir.
Kentteki merkez sağın önemli dinamikleriyle ilişkilerini hep sürdürmüş, onları hep kollamış ve hep desteklerini de almıştır.
Bu özelliği ile 24 Haziran seçiminde İYİ Parti’ye kaçan merkez sağ oyların, yerel seçimde yine kendisine dönmesini sağlayacak potansiyele sahiptir.
Kısacası, Türel kişisel özellikleriyle İYİ Parti’den önemli bir parçayı koparabilir.
Bütün bular benim gözlemlerim.
Ben ne dersem diyeyim AK Parti adayının kim olacağını elbette Tayyip Erdoğan belirleyecektir.
Bunun için önce partisinde temayül yoklaması yaptıracak, sonra da birkaç kez geniş çaplı anketlerle halkın eğilimini alacaktır.
Buna bir de başta Dış İşleri Bakanı “Mevlüt Çavuşoğlu’nun” ve AK Parti milletvekillerinin kanaatini ekleyip Antalya adayının kim olacağını belirleyecektir.
Zaten geçenlerde Türel, verdiği bir röportajda “Antalya halkı isterse ve Genel Başkanım da uygun görürse yeniden adayım” demiştir.
Ben parti temayülünden de anketlerden de Türel’in isminin önde çıkacağını düşünüyorum.
Bazı çevreler, “Çavuşoğlu ile Türel kanlı-bıçaklılar Çavuşoğlu asla Türel’i aday yaptırmaz” diye bir düşünce öne sürseler de bu söz gerçekçi değil ve bunu söyleyenler Çavuşoğlu’nu tanımıyorlar.
Evet, Çavuşoğlu ile Türel arasında bir gerginlik var.
“Ancak Çavuşoğlu, siyasi hesaplarını asla kişiselleştirmez ve eğer AK Parti’nin, Türel’le bu seçimi alacağına inanırsa sonuna kadar arkasında durur.”
Unutmayın ki, 2014 Mart seçiminde Türel’in kazanması için Çavuşoğlu canhıraş bir şekilde çalışmıştır.
Şunu eklemek istiyorum:
Türel’in kent yönetimi anlayışıyla benim tercihlerin örtüşmüyor.
Ancak bu anlayışı destekleyenlerin gösterecekleri en iyi aday bence Menderes Türel’dir.
CHP’de aday kim olur…
Benim kanaatim o dur ki; AK Parti kanadında Menderes Türel aday gösterilir.
Ve CHP, Türel’in avantajlarını aşabilecek, başta İYİ Parti ve HDP olmak üzere muhalefetle ittifak kurabilmeyi başaracak, sadece CHP’de değil İYİ Parti ve HDP tabanında da kabul görebilecek niteliklere sahip birini aday gösterebilirse Türel ile seçimi başa baş götürebilir.
Bu aday, hem CHP tabanı tarafından hiçbir şekilde tartışılmayacak, hem merkez sağ seçmen tarafından kabul görerek Türel’e göre tercih edilecek, hem de sol ve Kürt seçmen tarafından “olabilir” denilecek özellikleri taşıması gerekecektir.
Peki, bu özelliklere uygun bir CHP adayı var mı?
Bence var.
Şu an itibariyle Büyükşehir Başkanlığına aday olduğunu resmen açıklayan ve iki dönemdir bu adaylığa hazırlanan sadece “Muhittin Böcek” var.
Lakin “Ümit Uysal da” Genel Merkez tarafından görev verilirse aday olabileceğini açıkladı ama Böcek gibi resmen adayım demedi.
Bir de kendisinden açıklama olmamasına rağmen, CHP tabanında seslendirilen “Çetin Osman Budak” var.
Bence her üç adayda bu seçimde aday olmaya hazır ve Türel’le yarışabilecek özelliklere sahiptir.
Bu anlamda her üç adayında şansları eşit durumda ama Muhittin Böcek’e, Genel Başkan Kılıçdaroğlu tarafından “Antalya adayımız sensin” sözünün verildiği herkes tarafından bilinmektedir.
Ancak CHP gibi bir partide Genel Başkanın verdiği sözün her zaman yerine geldiği görülmemiştir.
Konjonktür neyi getirir, neyi, götürür bilinmez.
24 Haziran milletvekili aday listesi Kılıçdaroğlu tarafından kabul edilip, Parti Meclisinde de onaylandığı halde 5. sırada olan Semih Esen’in yerini, YSK ya gönderilen listede Cavit Arı alabiliyor.
Bu anlamda hiç kimse için hiçbir şey garanti değildir.
Buna rağmen şunu söyleyebiliriz:
“3 aday içinde Muhittin Böcek bir adım önde” ama Uysal ve Budak’ın şansları hala en az Böcek kadar vardır.
Görünen o ki bu üç aday adayı arasındaki yarış son dakikaya kadar sürecektir.
Bu açıklamalardan sonra soru şu:
Bu adaylardan hangisi Türel’den seçimi alabilir?
Bence her üçünün de kendine göre avantajlı yanları vardır.
Böcek, kırsal alanda, milliyetçi ve merkez sağ kesimde geniş desteğe sahiptir.
Uysal, solcu/demokratların, STK’ların ve kentlilerin güçlü desteğine sahiptir.
Budak, işadamı olması nedeniyle ATSO başta olmak üzere Antalyalı iş çevrelerinin güçlü desteğini alır.
Görünen o ki, bunlardan birisi aday gösterildiğinde diğerleri aday olanın arkasında dururlarsa bu seçimi almalarında büyük bir destek sağlamış olurlar.
Zaten her üç aday adayı da yaptıkları açıklamada “adayımız kim olursa olsun arkasında en güçlü şekilde duracağız” demişlerdir.
Yani aralarındaki rekabeti, sandıkta güç birliğine dönüştürme tavırları var.
Geriye bir tek sıkıntıları kalıyor:
CHP içindeki kargaşalığın bitmesi…
***
ABD’nin katilliği tescillidir…
20. yüzyılın başından itibaren dünyada yaşanan katliamların, darbelerin, iç savaşların, askeri işgallerin, ekonomik soygunların, atmosferin delinmesinin, denizlerin kirlenmesinin, dağların delik deşik edilmesinin, ormanların yok olmasının ve milyonlarca masum inanın katledilmesinin tek müsebbibi ve faili vardır, ABD…
Faili olduğu bu kanlı katliamları yapmasının nedeni ise “küresel boyuttaki şirketlerinin sermayesinin büyümesini sağlamaktır…”
Bugün dünyadaki ekonomik hareketlerin tümünü kontrol eden10 küresel şirketin 8’i ABD’li şirketlerdir.
Bu ekonomik gücün yarattığı teknolojik üstünlük ve askeri büyüklüğü ile dünyanın her ülkesine dilediğini yaptırabilme inancındadır.
Önceleri bu isteklerini yaptırmak için oldukça kibar(!) ve diplomatik bir dil kullanırlarken asıl işi emlakçilik olan, devlet adamlığını hilti ile çaksan girmeyecek “Trump” denen nevzuhur Başkanları ile bu üslup bırakılmış adeta emir verircesine dileklerinin yapılmasını diğer ülkelerden ister duruma gelmişlerdir.
Bunun en son örneğini Türkiye’de casusluk suçundan tutuklu bulunan Papaz Efendi için verdiler.
“Papazı bırakın yoksa fena olur” diye okkalı bir tehdit savurdu Trump…
Onun bu çıkışına eski CIA Başkanı olan ve Papaz Efendinin yakın dostu durumundaki Dış İşleri Bakanı Pompeu ile Beyaz Sarayın eski Güvenlik danışmanı ve istihbaratçı Başkan Yardımcısı Pens de katıldı.
Beyaz Sarayı ve ABD siyasetini ele geçiren CIA, FBI ve Pentegon İstihbaratı, aklı yerçekimi kuvvetinin dışındaki Trump gibi ne dediğini bilmeyen birini kullanarak Türkiye’yi tehdit ediyor…
Türkiye, sınırları içinde hükümran ve çağın soytarısı kılıklı birilerinin tehditlerine asla boyun eğmeyecek kadar onurlu ve dik duruşlu bir devlettir
Nitekim Cumhurbaşkanlığı ve Dış İşleri Bakanı “Mevlüt Çavuşoğlu” bu tehditlere pabuç bırakmayacaklarını, tehdit ederek Türkiye’ye istediklerini yaptıramayacaklarını açıklamışlardır.
Ben bu tavrın ve ellerinde milyonlarca masum insanın kanı olan, katilliği tescilli ABD’ye haddini bildirmenin doğru olduğuna inanıyor ve destekliyorum.
ABD’nin bu sersemce ve küstah tavrına karşılık 1974 yılında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in de benzer bir tavrı olmuştu.
Kıbrıs çıkarması nedeniyle Türkiye’ye ambargo uygulayan ABD yönetimine Ecevit, “Gölge etmesinler başka ihsan istemem” diyerek tavır koymuştu.
Bu tavır Ecevit’in 1977 seçimlerinde oylarına olumlu etki etmişti.
ABD’nin istediği Papaz Efendiye gelince:
Bütün dünya biliyor ki, bir ülkenin din misyonerleri kendi ülkelerinin istihbaratı ile birlikte çalışır.
19. yüzyıldan beri dünyaya yayılan Hıristiyan misyonerler sadece dinleri yaymakla kalmamış, elde ettikleri istihbaratı kendi gizli servislerine aktararak o ülkenin ABD boyunduruğuna girmesinin yolunu açmışlardır.
Bu Papaz Efendi de muhtemelen CIA için çalışan istihbarat elemanıdır.
Müslüman mahallesinde salyangoz satamayacağına göre başka hangi görevle gelmiştir ki?
ABD’nin bu papazı ısrarla istemesinin ve bunu tehdide kadar vardırmasının asıl nedeni istihbarat elemanına sahip çıkmaktan başka şey değildir.