Siyasetçi bildiğini gizler mi?
“Bülent Arınç,” Erbakan Hocanın yanında aldığı rahle-i tedrisle siyaset dünyamızdaki en tutarlı siyasetçilerden birisi olmuştur.
Bizi dipsiz bir maceraya sürükleyecek olan 1 Mart 2003 tarihli tezkereye, Erdoğan’a rağmen tavır alması unutulmayacak bir olaydır.
Keza, Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın tüm baskılarına rağmen Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda direnen ve Erdoğan’ın da arkasında durarak, onu yüreklendiren bir siyasetçidir.
Gezi Direnişi sırasında –Erdoğan’ın aksine- direnişçilerle görüşülmesini ve onları anlamaya çalışması, uzlaşı arayışları ile de dikkatleri çekmişti.
Hiç unutulmayacak sözlerinden birisi de eski Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek için “Ankara’yı cemaate parsel parsel sattı” sözleriydi.
Geçtiğimiz hafta yine cemaatle ilgili yaptığı açıklama ile gündem oluşturdu.
Ama kulakları kirişte, alesta bekleyen kimi gazeteciler(!) bu açıklamaya balıklama atlayarak Arınç’ı “örseleyeceklerini” sandılar ama fena halde yanıldılar.
Fuat Uğur ve Cem Küçük ikilisine öyle bir cevap verdi ki; sanırım bu cevapların altından kalkmaları zor olacak.
Ancak açıklamasında “…küçük maşa dediği Cem Küçük'e -Siyasette en büyük güç, gücünü ve bildiklerini gizleyebilmektir-" şeklinde çok sakil bir cümle kullandı.
Yani diyor ki, “arkadaş bende öyle özel bilgiler var ki bu bilgiler beni güçlü yapıyor ama ben bu gücümü belli etmiyor onları gizliyorum. Bu nedenle de bana dokunamıyorlar…”
Demek ki Arınç’ta tarihe not düşürecek oldukça çok bilgi var.
Elbette Meclis Başkanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yapmış, Hükümetlerin ikinci adamı olmuş birisinde çok bilgi vardır.
Döneminde yaşanmış önemli olayları bir hatırlayalım:.
“Ergenekon, Balyoz davaları, Kozmik Oda baskını, Fetullah Gülen ve Cemaatle ile ilişkiler ve 17-25 Aralık olayları, Gezi Protestosu, Çözüm Süreci, 15 Temmuz kalkışması”
Arınç, bu olayların “perde arkasında” yaşananları çok iyi biliyor.
Ve bu bilgilerini “kendisini ve davasını” korumak adına gizliyor, böylece kendisine güvence sağladığını itiraf ediyor.
Şimdi soralım kendisine; “devlet yönetmenin şeffaflığı nerede kaldı?”
Seni güçlü kılacak bilgilerin önemi sayesinde kendinden başka kimi ya da kimleri koruyorsun?
Bu halkın kaderini etkileyecek bilgilerin saklanması hangi devlet adamlığı ile açıklanabilir?
Bu bildiklerinin içinde ihanet ve cumhuriyeti tehdit edecek doneler ve suç unsurları var mıdır?
Varsa eğer bunları gizlemekle aynı suçlara ve ihanetlere ortak olmuyor musun?
Devleti yönetirken elde edilen olumsuz bilgi ve belgeleri gizlemek, halkın iradesini manipüle etmek ve böylece hak etmeyen siyasilerin yeniden devleti yönetmelerinin yolunu açmak değil midir?
Bazı siyasilerden duyarız, “Valla bana dokunurlarsa öyle şeyler konuşurum ki yer yerinden oynar…”
Konuş be kardeşim, konuş…
Konuşta yeri mi yerinden oynar, gök mü delinir bir görelim…
***********************
Kısa… Kısa
AKP İlçe Başkanı Bekir Kıvrım kıvranıyor
Yaklaşık 15 gün önce Döşemealtı Emniyeti’nden bir görevli polis beni aradı ve müdürlüğe gidip, bir konuda ifade vermemi istedi.
Ertesi gün gittiğimde “Döşemealtı AKP İlçe Başkanı Bekir Kıvrım’ın beni şikâyet ettiğini öğrendim.”
Bundan 3 ay kadar önce yazdığım bir yazıda, o günlerde AKP İlçe Başkanlığı’na atanan Bekir Kıvrım’ın “FETÖ” ile ilişkisi olan akrabalarının olup olmadığını, 15 Temmuz gecesi sivillere ateş etme emrini verdiği için tutuklu bulunan Albay …. …… ile bir akrabalık bağının olup olmadığını, kızlarını FETÖ’nün okullarında (17-25 Aralıktan sonrada) okutup, okutmadığını, AKDİM adlı FETÖ ile doğrudan irtibatlı bir derneğin faaliyetlerine katılıp katılmadığını sormuştum.
İfademi verdim ve belgelerimi de ifademe ekledim.
Kıvrım, bu sorulardan rahatsız olmuş olacak ki zevahiri kurtarabilmek ve çevresindekilere temiz görünmek için beni şikâyet etme gereği duymuş.
Şimdi ben buradan Bekir Kıvrım’a bir çağırı yapıyorum:
BU SORULARIN CEVAPLARINI BENİMLE AÇIK OTURUMDA, HEM DE AK PARTİLİLER’İN HUZURUNDA TARTIŞMAYA VAR MISIN, YOK MUSUN?
Boşuna kıvranma…
****
Türel, “çılgınlıklarda” ısrar etmezse…
Başkan Türel, illa da bir çılgınlık yapacağım diye tutturmazsa aslında faydalı işlerde yapacak.
Boğaçayı Projesi, Kruvaziyer Limanı, film platosu gibi insana dokunmayan, Antalya halkını doğrudan ilgilendirmeyen ve çevreyi, kıyı yapısını tahrip edecek, kent dokusunu bozacak işlerle uğraşmasa da doğrudan insana dokunan hizmetlerle uğraşsa sanırım muafık- muhalif herkes tarafından takdir edilecek.
Oysa farkında değil, illa bir çılgınlık yapacağım diye tutturduğu projeleri ile kamuoyu önüne çıktığı için yaptığı kimi faydalı işler de araya kaynamaktadır.
Yaptığım araştırmada insana doğrudan dokunan iyi şeylerin olduğunu da tespit ettim.
Bunlardan bazıları şöyle:
6 ilçeye toptancı hali ve mezbaha yapılmış…
Köylerin çoğunun yolları düzeltilmiş ve asfaltlanmış…
İçindeki para miktarı az da olsa 10 bin kişiye sosyal kart dağıtılmış…
Çöplerin Kızıllı’da ki vahşi depolama alanında elektrik üretim tesisi kurulmakta…
Tarımsal sulamada bedelsiz kullanılmak üzere güneş enerjisinden elektrik üretmeye başlanmış…
Bisiklet için kesintisiz yol projeleri başlatılmış…
Kimsesiz yaşlılar ve yatalak hastalar için yatılı bakım evi yapılıyor…
İlçelerin büyük bölümünde kanalizasyon ve içme suyu sistemleri tamamlanmış…
Karaalioğlu Parkı ve eski belediye binası Kent Müzesi olarak yeniden düzenleniyor…
Türel, Genel Başkanına öykünmeyip “büyük işler yapan başkan” kompleksine kapılmazsa ve daha tevazulu bir duruşla sıraladığım hizmetlerini ve benzerlerini anlatsa hem yaşanan siyasi gerilimi düşürecek, hem de kendisine oy vermeyenlerce de sempati ile bakılacaktır.
***
Değişim dalgasını yakalayın…
Geçenlerde izlediğim “40’ında flört” isimli bir filmde sörf eğitimi veren bir genç, orta yaşlı bir kadına şunu der:
“Hayatını değiştirecek dalgayı yakalamak istiyorsan, kabuğundan çıkmalısın…”
Filmden sonra düşündüm; ben kaç kez hayatımı değiştirecek dalga yakalamıştım?
Statik mi yaşadım, yoksa sürekli kabuğumdan çıkarak hep değişim mi aradım?
Hayat bazen kocaman bir dalgayı üzerinize salar.
Kabuğunuza sığınıp dalganın üzerinizden geçmesini mi beklersiniz, yoksa “işte beklediğim fırsat bu dalga” deyip kabuğunuzdan fırlayıp çıkar mısınız?
Toplumların hayatında da böyledir.
Hayat bazen o toplumların üzerine kocaman bir değişim dalgası gönderir.
Birileri çıkar, “işte beklenen dalga budur, haydi kalkın ayağa ve bu dalgayı yakalayın, statükoyu parçalayın, dünyayı kavrayın” der.
Ve devam eder;
“Bu dalga ile özgürlük, adalet, eşitlik ve zenginliği yakalayacaksınız.
Bu dalga ile daha güvenli, daha bağımsız ve daha barış dolu günler gelecektir…”
Ancak, toplumlar eğer sörf tahtasına binmeyi öğrenememişse, sörf yapmayı bilmiyorsa o dalgayı kaçırırlar…
Geçmiş tarihinde belki birileri değişim dalgası için sörf tahtasına binmenin gerekliliğini anlatmıştır, ancak sonraki nesiller sörf tahtasına binmeyi öğrenememiştir…
Ve toplumlar birileri çıkıp sörf yapmayı öğretene kadar yağmacı, hırsız, soyguncu haramilerin yaptığı derme çatma “Nuh’un gemisine” binmeye devam edeceklerdir.