İNSAN ruh ve bedenden oluşan iradeli varlıktır. Ruh 'Allah'ın kendinden üflediği ve mahiyetini bilemeyeceğimiz özdür. Bu bakımdan insan zıt kutuplu, iyiye de kötüye de, güzele de çirkine de meyli olan yapısı vardır. Ruh yükselmek için gayret gösterirken beden (nefs) dünya ile bağını koparmak istemez. İslam dünya ve ahiret konusunda da dengeyi emreder. Yaşanılan yerin 'niye geldim' dercesine azap yurdu haline getirilmesini, ya da sonrası yokmuşçasına sorumsuz davranılmasını da istemez. Yahudilerin ahreti yok sayması ve hıristiyanların ruhbanlığı hükümsüz kalmıştır.
Dünya, üzerinde hayat bulduğumuz, hayatımızı devam ettirmek için kendisinden istifade ettiğimiz yerdir. Bu yönden kendisiyle tabii bir ilişkimiz vardır. Hayatımız ona bağlandığı için ondan faydalanma noktasında alakamızı kesmemiz mümkün değildir.
"Allah'ın sana verdikleriyle ahret yurdunu kazanmaya bak, bu arada dünyadan da nasibini unutma," (Kasas 28/77)
Kuran her şeyi dengede tutmamızı ister. Dünya- ahret konusunda da yaklaşımı budur, zira her ikisi de 114 defa zikredilmektedir. Kur'an insanın dünyadan elini eteğini çekmesini, mutlak olarak zühd yoluna girmesini ve kendini tamamen ibadete vermesini ve Allah'a daimi bir yalvarış- yakarış içerisinde bulunmasını istememektedir. Yine, tamamen dünyaya yönelmelerini, sırf dünya için çalışmalarını ve maddeye karşı aşırı hırs göstermelerini de kabul etmez. Zira bu iki anlayış da doğru değildir.
Tabi dünya caziptir, öyle olmasa hayat devam etmezdi. İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır. (Ali İmran, 14)
Dünyaya tutku derecesinde sarılarak ahreti unutmak yasaktır. Bunun önüne geçmek için Kuran dünyanın geçici, ahretin kalıcı olduğunu hatırlatır. "De ki: Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı çok kısa ömürlüdür ama ahret, Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için en iyisidir, çünkü hiç biriniz, kıl kadar haksızlığa uğramayacaksınız" (Nisa / 77)
Yahudilerin ahret yokmuşçasına dünyaya yönelişlerini düzeltmek için Hz İsa'nın ahreti öne çıkarması, ne yazık ruhbanlığa dönüştü. İslam dengeyi korumuştur.
Konunun özeti yüce Allah'ın şu buyruğu olsa gerektir;
"İnsanlardan, 'Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver' diyenler vardır. Bunların ahrette bir nasibi yoktur. Onlardan, 'Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahrette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru' diyenler de vardır. İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir." (Bakara / 200-202)