Şimdi bak !
Issız bir adada olduğunu düşün. Hiçbir yere gidebilme şansın yok, yüzsen bile önünde sonsuz bir okyanus var. Hiç kurtulma şansın yok ya da şöyle bir şey düşün; büyük bir felaket olmuş ve dünyada senden başka hiç kimse canlı kalmamış. Tek başınasın. Şimdi bir şey daha düşünmeni istiyorum; Gizli bir güç her türlü arzunu yerine getirecek ama insan isteme şansın yok. Vay vay vay hiç seçer misin böyle bir şeyi. İnsansızsın. İnsansız bir dünyada yaşıyorsun. Her şey var ama her şey altınlar, yakutlar, hazineler var. Teknoloji var ama hiçbir şey çalışmıyor. Çalıştıran insanlar da yok. Hastalanıyorsun doktor yok, bir bardak su verecek kimsen yok. Böyle bir durumu hayal etmek ne kadar zor değil mi? Bunun sebebi, hayat dediğimiz yaşadığımız her şeyin merkezinde insanların olması. Varoluşun çarkını döndüren başkalarının varlığıdır. İyisiyle kötüsüyle maddi, manevi ihtiyaçları karşılayarak hayatta kalmanı sağlayan başkalarının varlığıdır. Hayat insanların varlığıyla anlamlıdır, onlarla doğrudan etkileşimlerle yaşayıp gideriz.
Tanıdık tanımadık herkes aklımızdan geçer kitap okurken, müzik dinlerken,, televizyon seyrederken hep başkaları zihnimizi meşgul eder. Başkalarının emeğini yaşarız gün içinde, biz ister istemez başkalarının dünyasına girmiş oluruz. Kişilerin yaptıkları şeyleri neden yaptıklarını, yapmadıklarını da neden yapmadıklarını anlamaya çalışırız. Hayatın her anında her alanında yakınlarımız, tanıdık tanımadık kişilerimiz ve kültürümüzü bize aktaran olgular direk zihnimizin içeriğini etkiler.
Duygular, düşünceler ve davranışlar insanlarla şekillenir. Sosyal psikoloji insanı ve özellikle başka insanlarla ilişkileri anlamaya, çözmeye çalışır. İnsan olmaya dair ne varsa insanı anlama ve sosyal ilişkileri yürütebilme, sağlıklı iletişim kurabilme, kurduğu ilişkiyi sorumluluk bilinciyle yürütebilme insanın en önemli vasıflarındandır. Bu anlamda, insanlarla birlikte yaşamanın ve insana dair hayatın her yönü hakkında söz söyleyecek alan “Sosyal Psikoloji” alanıdır.