Onların öyküsü, yaklaşık 5 yıl önce, Tunuslu bir seyyar satıcının, yönetimi protesto etmek amacıyla kendini yakmasıyla başladı. ‘Arap Baharı’ denilen süreç, bölgede hızla yayıldı. Suriye, bu sürecin dışında kalamadı. Muhaliflerle Esad yönetiminin hala süren savaşı, ülkeye pahalıya patladı.
Milyonlarca insan, savaştan, çeşitli biçimlerde etkilendi. Ölenler, yaralananlar, evsiz ve işsiz kalanlar… Savaş, sağlık sistemini de kökünden vurdu. Hastanelerin yaklaşık dörtte üçü, bombardımanlarda yıkıldı; ülke halkına yeterli sağlık hizmeti verilemez oldu. Bu süreçte, Suriye’de uzun zamandır görülmeyen ya da kontrol altına alınmış bulaşıcı hastalıklar da hortladı.
* * * * *
Çaresizdiler… Ne kalacak, ne de gidecek yerleri vardı; Türkiye sınırına dayandılar. İnsanlık, kapıları açıp, savaşın acımasızlığından kaçanları içeri almayı gerektirirdi. Öyle de yapıldı. Ancak, ne doğru düzgün bir sağlık kontrolü, ne de aşılama yapılamadan, yüz binlerce insan, Suriye-Türkiye sınırından içeri girip ülkenin dört bir yanına dağıldılar. Adını unuttuğumuz hastalıklar da onlarla birlikte…
7 hastalıktan söz ediyor uzmanlar; sıtma, şark çıbanı, çocuk felci, tüberküloz (verem), kızamık, tifo ve bruselloz. Bu hastalıklar, Türkiye’de ya artık görünmez olmuştu ya da kontrol altına alınmıştı. Suriye’den gelenler içinde, bu yedi hastalığı geçirmiş ve tam tedavi olamamışlar ve kendileri hasta olmadan mikrobu taşıyanlar var. Türk halkı, bu hastalıklara yakalanıyor ve tehdit, önümüzdeki yıllarda da sürecek.
Önce çocuk felciyle yeniden tanıştık… 1998 tarihinden beri görülmeyen çocuk felci vakalarının yeniden ortaya çıkmasının ardından, Sağlık Bakanlığı aşılama çalışmalarını hızlandırmaya karar verdi.
Çoktan kökünü kuruttuğumuz sıtma mikrobu da, Suriyelilerle birlikte ülkeye girdi ve birçok insanı hasta etti.
Kızamık vakalarının, Suriyelilerin gelişinden sonra, 20 kat arttığı söyleniyor.
Birkaç gün önce, veremin, İstanbul gibi büyük kentlerde, hızla arttığı açıklandı.
* * * * *
Görünen o ki; Türkiye, ciddi hastalık riskleriyle karşı karşıya. Suriyelilerin, neredeyse bütün ülkeye yayılmış olmaları, söz konusu hastalıkların da hızla yayılmasına ve ülke halkının ciddi salgınlarla karşı karşıya kalmasına neden olabilir.
Peki ne yapmalı? Zaten pek de varlıklarından hoşlanmadığımız Suriyelileri geri mi göndermeliyiz? Böyle bir seçeneğin, son derece insanlık dışı olduğu düşünülürse; elimizde tek bir seçenek kalıyor: Türkiye’deki Suriyelilere, daha etkin sağlık koşulları sunmak. Bunun iki boyutu var; birincisi, daha sağlıklı ortamlarda yaşamalarını; ikincisi ise, sağlık hizmetlerine ulaşımlarını sağlamak.
Yapamazsak? İşte o zaman “Suriye’deki savaş bizi öldürür mü” sorusunun yanıtı, kaçınılmaz bir “evet” olacaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: