YEŞİM ERSOY'UN RÖPORTAJI
BAŞLARKEN;
Antalya Devlet Senfoni Orkestrası müzik aletleriyle birlikte kalktı bir köye gitti. Antalya Devlet Opera ve Balesi’nden de bir grup sanatçı aynı köyde bir eser sergiledi. Her gün yaşanacak şeyler değildi bunlar, haliyle haber oldu. Haberlerde bir isim; köydeki okulun müzik öğretmeni Emre Dayıoğlu’nun ismi satır aralarında ‘düzenleyici’ olarak yer alıyordu. Geçenlerde opera sanatçısı Devrim Demirel aradı. “O çocuk orada çok güzel işler yapıyor. Tam senlik” dedi. Elmalı’nın Bayralar köyüne gittim. Küçük dev öğretmen Emre hocamı buldum. Ders saatlerinden taviz vermediğinden röportajı tamamlayabilmek için saatlerce orada kaldım. Çok mu konuştuk? Hayır! Daha çok müzik konuştu. Bir de durdu dinlendi, “Haftada bir saat müzik dersi yetmiyor. Haftada dört saat olmalı” dedi.
Emre Dayıoğlu; Antalya’da 1988 yılında doğdu. İlk öğrenimini Kaş ilçesinde yaptı. Liseyi Aldemir-Atilla Konuk Anadolu Lisesi’nde okudu. Burdur’da Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümü’nde okudu. Aynı üniversitede yüksek lisans eğitimini sürdürüyor. Üç yıldan bu yana Elmalı ilçesine bağlı Bayralar köyünde Durmuş Yener Ortaokulu’nda müzik öğretmenliği yapıyor. Piyano ve bağlama çalıyor.
Köye batı müziğini getirdi. Öğrenciler, nineleri ile geldi dinledi. 65 yaşındaki Münevver Ercan onun hatırına eline baget alıp orkestra yönetti. 80’lik Firdevs teyzesi onu görünce koşup boynuna sarılıyor Ders saatlerinin dışında köy çocukları ve köylülerle kurdukları müzik gruplarını çalıştırıyor. Bazen de öğrencileriyle birlikte koyun güdüyor, evlerine konuk oluyor. “Büyük konuşuyorum, hep köy öğretmeni kalacağım” diyorElmalı’nın şirin köyü Bayralar’da hayırsever vatandaş Durmuş Yener bir okul yaptırmış. Bir tarafta ilk okul, diğer tarafta orta okul, köşede spor salonu, binaların birinin üst katı devasa bir çok amaçlı salon. İçinde de bir kısmı taşımalı eğitim uyarınca komşu köylerden getirilen cin gibi öğrenciler ve çocuklarla çok güzel iletişimi olan genç bir eğitim kadrosu. Müzik öğretmeni Emre Dayıoğlu da onlardan biri. Köye Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nı, Antalya Devlet Opera ve Balesi’ni getirmesiyle basının dikkatini çekti. Derdinin dikkat çekmek olmadığını söylüyor. “Ses getirdik ama benim amacım ses getirmek değil, çocukların senfoni orkestrası görmesiydi. Ben ilk defa lise çağlarındayken gördüm. Bizim çocuklar ise 2 yıl içinde hem senfoni orkestrasını hem de opera bale gördü tadımlık da olsa” diyor.
SINIFI DONATIYORLAR
Emre öğretmen, ataması gerçekleştikten sonra orta okul binasının üst katında köşede kullanılmayan bir dersliği müzik sınıfı olarak seçmiş. Önceleri sadece sıraların olduğu sınıf zaman içinde kavuştukları müzik aletleri ile belli bir donanıma ulaşmış. İlk başlarda pil ile çalışan hoparlörünü getirip mp3’e bağlayıp öğrencilerine müzik dinletiyormuş Emre Dayıoğlu. Sonraları arkadaşları ve sosyal medyada yaptığı paylaşımlar sayesinde tanıştığı müzisyenler müzik aletleri göndermiş. Saz, gitar, kitap… Kimler o müzisyenler diye soruyorum. “Orkestra Şefi İbrahim Yazıcı mesela. Geçen yıl yaklaşık 150 kitap gönderdi” diyor. Birkaç ay sonra Yazıcı bu kez köye Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçısı Zeynep Işık ile gelip okulun 270 metrekarelik salonunda keman-piyano resitali vermişler.
PİYANOYU DA ÖZGÜVEN GETİRDİ
Bu arada müzik sınıfının baş köşesinde de bir piyano var. Gülüyor Emre hoca ve piyanonun öyküsünü şöyle anlatıyor: “Hep sınıfta bir piyanomuz olsa özlemimi dile getiriyordum. Geçen yıl köyde düzenlenen Hıdırellez Şenlikleri’ne dönemin Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu da katıldı. Benim iki kız öğrenci, Çavuşoğlu’nun yanına gitmiş. Bizim okulumuzda çok iyi şeyler oluyor ama bir piyanomuz eksik. Müzik öğretmenimiz öyle diyor demişler. Özgüvene bakar mısınız? Eğlence sona erdi. Öğretmenler sıraya geçtik, konuklar bizi selamlıyordu. Sayın Çavuşoğlu (Müzik öğretmeni sen misin? Çocukları çok iyi yetiştirmişsin. Okuluna bir piyano göndereceğiz. Çocuklarının da gözlerinden öperim) dedi. Üç gün sonra piyano geldi. Piyano sayesinde derslerimiz daha uygulamalı geçiyor.”
KONUKLARA ALIŞTILAR
Emre öğretmen çocuklarına, farklı müzik aletlerini çalan değişik sanatçıların yorumlarını canlı canlı dinletmeyi seviyor. Öyle bir büyüsü var ki, bir vesileyle tanıştığı müzisyenler o sınıfta mutlaka derse katılıyor. Piyanist Hakan Ali Toker, kabak kemane sanatçısı Uğur Önür, üç telli çalan Eren Şahin mesela. Ben oradayken kanun sanatçısı Onur Halil Dağlı geldi. İsmail Baha Sürelsan Konservatuarı’nda yıllarca kanun eğitimi veren Dağlı, emekli olduktan sonra Hindistan’a uzanmış. Yılın yarısını geçirdiği ülkede enstrümanı ile ilgili tüm bildiklerini unutup sadece o anda yüreğinden gelenlerle çalmayı öğrenmeye çalışıyormuş.
GÖZÜNÜN YAĞINI YEDİĞİM…
Antalya Devlet Opera ve Balesi, Bir Piyano Dört Solist adlı oyunla gelmişti köye. Geçen yıl ise Antalya Devlet Senfoni Orkestrası… Hadi diğerlerini anladım da koca orkestrayı nasıl getirtebilmiş dersiniz. Anlatıyor: “Koşullar çok zor aslında. Şehirde bile çok zor da gerçi. Öğretmenliğe başladığımda beynime yerleştirmiştim, “Bu köye senfoni orkestrası gelmeli” diye. Peki de nasıl gelecek? Geceleri uyuyamayıp bunu düşündüğüm çok oldu. Bir Salı günü dersim yoktu. Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’na vardım. Bir sekreter abla. Üniversiteden beri senfoninin konserlerini kaçırmam. Sanırım biz göz aşinalığı vardı, çok nazik karşıladı. Müdür ile görüşmek istediğimi söyledim. Beklemem için yer gösterdi. Müdür keman sanatçısı İbrahim Sezer geldi. O da çok nazik davrandı. Köy okuluna gelmeleri gerektiğini anlattım. Önce bir güldü. Gülmesini hiçbir şeye bağlayamadım. Sonra “Sevdim seni çocuk” dedi. Çok güzel düşünmüşsün dedi. Gelecek misiniz? İmkanları sağlarsan. İmkanlar derken… Çalgıları taşıyacak bir kamyon ve sanatçıların gelebilmesi için bir büyük otobüs. Bunları sağlayamam ki dedim. Sağlarsan beni ara dedi. Telefon numarasını verdi. 3-4 ay sponsor bulmak, destek almak için… 4 Haziran’da kaymakam bu imkanların Antalya İl Özel İdaresi tarafından sağlanabileceğini söyledi. İbrahim beyi hemen aradım. Her şeyi ayarladığımım birkaç gün sonra gelebileceklerini söyledim. Gözünün yağını yediğim hocam sezon bitti dedi. 4 gün önce arayamaz mıydın? Beynimden vurulmuşa döndüm. Antalya İl Özel İdaresi kapandı bu arada, imkanlar elden gitti. Ben yine 3-4 günde bir arıyordum. İbrahim bey, bu yıl içinde sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde senin okula da geleceğiz dedi. Ben bu sefer ne zaman geleceksiniz diye aramaya başladım. Yahu ben seni arayacağım diyor ama en sonunda da beni istediğin zaman arayabilirsin deyip kapatıyor. Aylarca aradım. 10 Ocak’ta aradı. Emre 20 Ocak’ta köydeyiz, tamam mı? Hemen yazışmalar başladı. 20 Ocak’ta geldiler. 50- 55 kişi. Sanata ve müziğe meraklı 65 yaşında Münevver (Ercan) teyzemiz var. Fazıl Say ile piyano çalmıştı hani. Son eseri de o yönetti. Çocukların, nineleriyle konsere gelmelerini istemiştik. Münevver teyze televizyonda klasik müzik konserlerini izliyor. Aydın bir insan. Bagetleri ritmik bir şekilde kullandı. Salonda hem protokol, hem çocuklar hem de köylüler vardı.”
KISTASLARI KALİTE
Öğrencileri artık müzikte ayrımcılık yapmıyormuş. Emre öğretmen, “Bir çoğunun mp3’ü var. Getirir, (Öğremenim buna Mozart, Beethoven atar mısın) der. Bazen de Neşet Ertaş, Özay Gönlüm, Arif Sağ isterler” diyor. Müzikte batı müziği, şu müziği, bu müziği diye ayrım yapmadığını söylüyor. “Müzik evrenseldir, onlara da bunu anlatıyorum. Kaliteli ve kalitesiz diye ayırıyoruz müziği. İçinde ajitasyon olan, kötü sözler olan, küfürler olan müzikleri dinlemektense batı kültürü, Anadolu kültürü, Azeri, Antik Yunan kültürü olur, o müzikten faydalanmalılar” diye konuşuyor.
Köy öğretmeni Emre Dayıoğlu ile tanıştıktan sonra bu şiir dolandı aklıma. Daha minicikken anne ve babasını kaybeden, akraba yanlarında eğitimim tamamlayan genç köy öğretmeni Şefik Sınığ’ın anısına Ceyhun Atuf Kansu’nun dizeleri… Yıl 1949. Şefik öğretmenin üzerine duvar yıkılır; yıkıntının altında omuriliği fena zedelenir. Ölüm döşeğinde son sözleri, “Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin"... İşte o iki cümle, bir yıl sonra bir şekilde ünlü şair Kansu’ya kadar gelir ve ilham olur. Anadolu’nun dört bir yanındaki köy öğretmenlerine saygı adına kısa bir alıntı yapacağım.
DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya.
Öğrencilerimi getirin buraya, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya.
Son bir ders vereceğim onlara.
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin... Ve sonra öleceğim.
(…)
Ceyhun Atuf KANSU, (1950)
Yorumlar
Kalan Karakter: