YEŞİM ERSOY'UN RÖPORTAJI
*** Benim öğrencim saat 15.30’da okuldan çıkıp keçileri dağa otlatmaya götürüyor; bir kolej öğrencisi ise kontrbas dersi almaya gidiyorsa köy çocuğu aleyhine bir dengesizlik söz konusudur. Amacım ikisini birbirine yaklaştırmak
***“Bir çok öğrencide psikolojik bunalımlar had safhada. Müzik dersi buna birebir. Bir çok öğrenci matematik derslerinde en zor problemleri çözüyor ama günlük hayatın somut problemlerini çözemez hale gelmişler
Emre Dayıoğlu, Elmalı’nın Bayralar köyünde üç yıldır müzik öğretmeni. Yüz yüze veya sosyal medyadan tanıdığı sanatçıları dersine davet ediyor. Antalya Devlet Senfoni Orkestrası ve Antalya Devlet Opera ve Balesi’nden de bir grup sanatçıyı bile köylülerle buluşturmayı başardığını dün anlatmıştım. Neden bu kadar çabaladığını merak ediyor insan. “Çocuklukta yaşamak istediklerimi çocuklara yaşatıyorum galiba” diyor. Müzik sevgisi aileden gelmemiş, kendi içinde varmış. Ta küçüklüğünden müziğe meraklıymış. Hatırladığında çok güldüğü bir de anısı var. Teke yöresi türküleri dinleyeceğim derken otomobillerinin aküsünü bitirdiği çok olurmuş. “Orta okulda derslerim iyiydi ama beni müzik kendine çekiyordu. Antalya’ya gelince arkadaşlarımı da müzik sevenlerden seçtim” diye anlatıyor.
Sosyal medya sayesinde köy çocuklarının da artık ham kültüründen uzaklaştığına; düşünce ve öğrendikleri açısından şehirli yaşıtı ile arasında pek fark kalmadığına inanıyor. Düşüncesini şöyle savunuyor:
DÖRT SAAT MÜZİK ŞART
“Bir çok öğrencide psikolojik bunalımlar had safhada. Müzik dersi buna birebir. Bir çok öğrenci matematik derslerinde en zor problemleri çözüyor ama günlük hayatın somut problemlerini çözemez hale gelmişler. Üç yıllık bir öğretmen olarak bunu görebiliyorum. Somut problem çözme becerileri, sanat ders saatlerinin artırılması ile çözülecektir. Bunların çözülebilmesi için bir sınıfın haftada en az 4 saat müzik dersi görmesi gerektiğini düşünüyorum. Çocuklar ruhsal ve bedensel olarak ancak rahatlarlar.”
Testler, sınavlar, diğer yaşıtlarıyla sürekli yarış… “Çocuklar artık boğulmuş soru çözmekten, anlamsız konuları okumaktan. Birçok öğrencim müzik öğretmeni olmak istediğini söylüyor” diyor.
KÖYÜ KENTE YAKLAŞTIRMAK
Kendi öğrencileriyle şehirdeki yaşıtlarının arasındaki farkı ise “Benim öğrencim saat 15.30’da okuldan çıkıp keçileri dağa otlatmaya götürüyor; bir kolej öğrencisi ise kontrbas dersi almaya gidiyorsa köy çocuğu aleyhine bir dengesizlik söz konusudur. Benim amacım ikisini birbirine yaklaştırmak” diye özetliyor.
ELMANIN PARASIYLA BAĞLAMA
Madem sorunları tespit etmiş ve çözümün de sanattan geleceğine inanıyor, o zaman mesela çocuklara birer müzik aleti almayı öğretmesini öneriyorum. Meğer kazın ayağı öyle değilmiş işte. Müzik dersi haftada sadece bir saat olunca hepsine birden bir enstrüman çalmayı öğretemiyormuş. Çok meraklı öğrenciler sınıftaki piyanoyu deniyormuş. Bir de bağlamaya heveslenenler varmış. Nispeten ucuz bir müzik aleti, aileleri rahatça alıyordur diye düşünüyorum. Ufaklıkların kimseye minneti yokmuş. Elma hasadı sezonunda işçiliğe gidip kazandıklarıyla kendi bağlamalarını kendileri alıyormuş. Emre öğretmen, “25 bağlama öğrencim var. Ders aralarında, okul çıkışlarında öğretmeye çalışıyorum. Bana enerji veren bunlar oluyor. Onlarla 15 kadar konser verdik. Aynı zamanda köy çocukları koromuz var. Beşinci konserimizi Kaş Ağullu İlkokulu’nda geçen hafta verdik” diyor. O zaman Antalya’daki müzik severler ile çocuk dostları el ele versek de 20-30 kadar daha bağlama yollasak… “İsterseniz 200 bağlama gönderin haftada bir kez müzik dersi saatinde çocuklara öğretmek imkansız. Koroyu da o yüzden kurdum. Teknik olarak çocuklara şarkı, türkü öğretmek daha kolay olduğu için” diye yanıtlıyor.
İSMET İLE KOYUN PEŞİNDE
Emre öğretmen fırsat buldukça veya fırsat yaratabildikçe öğrencilerinin evlerine ziyarete gidiyormuş. Ziyaret edebildiği çocukların çok mutlu olduğunu söylüyor. Köye atandığında tam yerini bulduğunu hissetmiş. Anlatıyor:
“Matematiksel olarak çocuklara ya da köylülere 10 bilgi öğrettiysem, onlardan milyonlarca şey öğrendim. Devlet beni buraya öğretmen olarak atadı. Adım öğretmen ama köy çocukları ve köylüler bana rehberlik yapıyorlar. Mesela hafta sonu Yakaçiftlik Köyü’ne gittim. Çoban bir öğrencim var, İsmet. Onun koyunları gütmesini izledim. Sonra ben de onunla koyun güttüm. Eymir köyünde Mustafa var, (Bir gün katmer yapınca beni de çağırın) dedim. Gittim ve o kadar muntazam insanlarla tanıştım ki… O teyzeler, o nineler sanki akrabamdı. Sonra kimisinin cenazesi oldu, başsağlığına gittim. Kiminsin çocuğu oldu, hayırlısı olsuna gittim. Evinde ziyaret ettiğim öğrenci bundan çok mutlu oluyor, çocukta bir özgüven oluyor. Cep telefonumu isteyip babasını arayan da vardır. Fotoğraf makinemi, kameramı kullanmayı öğrenen de…”
BAĞ FENA KOPMUŞ
Emre Dayıoğlu’nun bizlerin köye senfoni orkestrası gitmesine hayret etmemizle ilgili de ilginç bir yorumu var:
“İnsanlar kafalarını o kadar kuma sokmuş ki, “Aaaa köye senfoni orkestrası gelmiş!” Senfoni orkestrası her hafta bir köye gitmeli oysa ki. Asıl müzik o zaman olacak. Opera ve balenin de köylere gitmesi gerekir. Onların kötü bir şey olmadığı, başka ülkelerin halk kültürü olduğu gösterilmeli. Ama biz cumhuriyet kurulduğundan beri köy ile kentin bağlantısını çok fena koparmışız. Yurtdışına gönderilip müzik eğitimi aldırılan öğrenciler çok fazla katkı sağlayamamış ki müzik dersleri şu anda yerlerde sürünüyor diye düşünüyorum. Batıdan işin teorisini alıp Türkiye’deki okullarda uygulayabilmeliydik.”
SADECE YÖRESEL MÜZİK
Yüksek lisans eğitimini sürdürüyor Emre öğretmen. Bittiğinde hala köy okullarında müzik öğretmeni olma ihtimalini merak ediyorum. “Kesinlikle olacağım. Türkiye’de müzik anlamında akademik ortamlarda da çok fazla şeyler yapılmadığını görüyorum. Köy öğretmenliğinde çok mutluyum. Büyük konuşuyorum, sadece köy okullarında çalışacağım” diye yanıtlıyor. Onu öğretmenlikten bir tek şey uzaklaştırabilirmiş o da Antalya’daki bir üniversitede etno müzikoloji (yöresel müzik bilimi) bölümü açılırsa… Yine de köylerden kopmayacağını şöyle anlatıyor:
“Avrupa’dan bir çok araştırmacı köy köy Anadolu’yu geziyor ve derlediklerini Avrupa’da paylaşıyor. İki hafta öncesine kadar Fransız etno müzikolog Gerome Fluer, Abdal Musa Tekke Köyü’nde idi. Üç hafta köylüler ile yaşadı.Gidin Denizli’nin dağlarına, onlarca Japon araştırma yapıyor. Ben de katıldım araştırmalarına. Bizim günlük ve çok sıradan bulduğumuz bir şeye inanılmaz ilgi gösteriyorlar. Uzun uzun not ediyorlar.”
Kendisi de Teke yöresinde derlemeler yapıyormuş. Üç yılda kaval, sipsi, kemane, def, boğaz çalan 120 yerel müzisyen ile tanışmış.
İMECE USULÜ MÜZİK
Müziğe gönül vermiş sanatçılarla üzerinde çalıştıkları bir İmece Usulü Müzik projesi var. Amacı giderek yozlaşan Anadolu müziğinin hak ettiği yeri ve değeri bulması ve genç kuşaklara tanıtılması imiş. Bu konudaki önerileri tartışmak üzere sosyal medya üzerinden bir çağrı yaptı bile. Biraz daha açıklıyor:
“Müzik evrenseldir. Hiçbir topluma mal edilemez. Yobaz insanların müziğin evrenselliğini reddetmesine savaş açtık. Bir çok yerde sokak konserleri vermeyi planlıyoruz. Mesela (Şu gün Antalya Kültür Merkezi’nin önündeyiz. Çalgını kap gel) diyeceğiz. Kim gelirse… İnsanlarda biraz farkındalık yaratmamız lazım, kıvılcımı tutuşturulmalı. Anadolu’da bir –olumlu anlamda- müzik ayaklanması başlatabiliriz. Tamamen müzikal bir kaygıyla. Çalgı ve meslek ayrımı olmayacak. Yozlaşma gittikçe ivme kazanıyor. Televizyonlarda, sosyal medyada insanlara aktarılan kalitesiz müzikler... Anadolu’ya has, toprak kokan ezgiler, çalgılar ve yerel müzisyenlerin son örnekleri de kaybolmak üzere.Toprağı kazıyarak yerel müzisyenlere ulaşıyoruz. Araştırmalı, derlenip toparlanmalı, televizyonlara çıkarmalı. Tam tersi oluyor, kadın vücudu ile insanların ilgisi çekiliyor.”
HALK MÜZİĞİ KOROSU
Sadece çocukların yaşamına kaliteli müziği sokmakla yetinmiyor Emre öğretmen. Elmalı Belediyesi ile yetişkinlere yönelik Elmalı Belediyesi Halk Müziği Korosu kurmuşlar. Yaklaşık 1.5 aydır 21 kişiyle haftada bir gün çalışıyorlarmış. Çoban, çaycı, marangoz, infaz koruma memuru, öğretmen, zabıta, lise ve üniversite öğrencilerinden oluşuyormuş koro. “Beklenmedik oranda katılım oldu. Amacımız amatör bir ruh ile müzik söylemek, keyif almak, köylerde konser vermek. Kulakları daha yatkın olduğu için öncelikle Teke yöresi türküleri seçtik ama ileride Anadolu’nun her yöresinden eserler seslendirebiliriz. Bir de geçen yıl Elmalı Yayla Müzik Topluluğumuz var. Sipsi, kemane, kaval, darbuka ve bağlamadan oluşan. Geçen yıl Fethiye’de Dünya Müzikleri Şenliği’nde Türkiye’yi temsil ettik” diyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: