Orayı dikip yine giydi, üzerinde kırmızı kazakla ağaçlara, dostu İlmiye Çığ’a, çocuklara sarıldı. Davet edildiği konferansları kırmızı kazağıyla verdi. Kırmızı kazağıyla kitap okudu, söyleşiler yaptı. Bütün fotoğrafları kırmızı kazakla çekildi. İsrafa, gösteriş uğruna para harcamaya dikkat çekiyordu.
Şimdi etrafıma bakıyorum, yüzlerce, binlerce kırmızı kazaklı var.
Her birinin kırmızı kazağı farklı.
Mesela İstanbul’da bir grup var. Evlerini, başkalarının kullanmaktan vazgeçip sokağa bıraktığı eşyalarla döşüyor. Ellerindeki yiyecekleri birleştirip ziyafetler veriyor. Paylaşarak, bölüşerek yaşamanın keyfine dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Akdeniz, Ege ve Karadeniz kıyılarında sayıları gittikçe artan gruplar var, kendi ürettikleri kadar tüketiyor, doğadan bulduklarıyla yetiniyor. Doğal olmayan hiçbir şeyi yemiyor, çocuklarına yedirmiyor. Sabununu evde yapıp çamaşırını elde yıkıyor, elektriğini kendisi üretiyor.
Bazıları yetiştirdiklerini, el emeklerini, kitaplarını, giysilerini birbiriyle takas ediyor. Kimi toplu taşıma araçlarına dahi binmiyor, ya yürüyor ya bisiklet sürüyor. Bazıları elektriği, bir damla suyu boşa harcamamaya çalışıyor.
Bir İlker ile tanıştım. Çuvalı almış, ortasına kafasının geçeceği kadar delik açmış. Beline ipten bir kuşak bağlamış. Tohumlar yutuyor, tuvalet ihtiyacını sadece doğada gideriyor. Yürüye yürüye dolaştığı Türkiye’nin dört bir yanında ağaçları, meyveleri, bitkileri büyüyor.
Ağaçlar, çiçekler, böcekler, kuşlar, su uğruna ömür tüketenler, mahkeme koridorlarında, hapislerde sürünenler, dayak yiyen, can verenler…
Özeniyorum size. Ders almaya uğraşıyorum. Daha az tüketmeye, israf etmemeye, eskilerimi yenilemeye çalışıyorum. Çoğunuzu tanımıyorum ama hepinizi seviyorum, hepinize saygı duyuyorum.
Selam size kırmızı kazaklılar, Dünya Çevre Günü’nüz kutlu olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: