Sadece o değil; başkanlık sisteminin, tıpkı Yiğit Bulut gibi, ne olduğunu ve Türkiye’ye nasıl uyarlanabileceğini bilmeyen, sorgulamayan; sadece “Erdoğan ne yaparsa doğrudur” temelsiz düşüncesiyle hareket eden pek çok destekçisi var. Tekrar vurguluyorum; ne başkanlık sistemini biliyorlar, ne de Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve beşeri yapısını…
* * * * *
Tarihçi İlber Ortaylı, başkanlık sisteminin neden ülkemize uygun olmadığını, tarihsel bilgi birikimi ve dünyadaki örneklerine bakarak net bir biçimde anlatıyor:
“Başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinde en önemli unsur, kuvvetli parlamentodur. Parlamentonun kuvvetliliği ve renkliliği için siyasi partilerin mevcudiyeti kafi gelmez. Ön planda milletvekillerinin seçim bölgelerinde kuvvetli olmaları; ülkedeki sayısız sivil toplum örgütünün, kalabalık sayıdaki üye ve aidatlarından oluşan bütçe ile söz sahibi olmaları, bir yandan hükümet ve partileri, diğer yandan milletvekillerini tek tek kontrol altında tutmaları gerekir. O zaman, parlamentolar da, başkanlar ve Fransa’da olduğu gibi, cumhurbaşkanının üzerinde bir baskı unsuru oluşturur. Bugünkü Türkiye’nin sivil toplum kuruluşlarının, henüz bu nitelikten çok uzak oldukları sır değildir…. Maalesef Türkiye’de sivil toplum kuruluşları son derece güçsüzdür. Bu kuruluşların en büyük zaafı, üye sayısı ve aidat toplayamamalarıdır. Batı’daki parlamento, varlığını ve zamanını bu gibi kuruluşlara harcayan geniş bir vatandaş kitlesinin varlığı, Türkiye’de hayaldir.”
* * * * *
Sadece sivil toplum örgütlerinin değil, yargı sisteminin güçlü ve bağımsız olması da, başkanlık sisteminin işlemesi açısından olmazsa olmaz koşul:
“…Önemli bir unsur da, yargıçların ve onların yüksek kurullarının, yasama ve yürütme üzerinde hukuki bir denetim unsuru olmasıdır. Eğer yargıçlar, bu konuda gerçekten bağımsız ve tarafsız bir hukuki denetimi yürütemezse, hukuki içtihatlarını kuramazlarsa, sistem aksar. Yargıçların bireysel olarak bağımsız ve sadece hukukçu olmaları gerekir.”
Ve bir de ‘idari yapı’ engeli var, başkanlık sisteminin önünde:
“Bizde taşra, mali yönden merkezden geçinmek ve merkeze de, personel alımından, yapılacak yatırımlara kadar sıkı direktif vermek ister…. Federalizm, taşrada merkezi hazineden geçinen bir yerel politikacı zümresi yaratmak demek değildir.”
* * * * *
Sayın Ortaylı, gözümüzün önündeki bu gerçeklere rağmen başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminde ısrar etmenin nelere yol açacağını ve sistemin, kendi temel ilkelerinden uzaklaşıp neye dönüşeceği konusunda da şunları söylüyor:
“Türkiye’de bu yapısıyla, kuvvetli başkan yahut başkanlık sistemi olmaz. Denemeye kalkışılırsa, çok büyük gerilimler ortaya çıkar. Çünkü bunu dengeleyebilecek bir kuvvet, Türkiye’de artık yok.”
“Başkanlık, hiç iyi tarif edilmiş bir öneri değil Türkiye’de. Bir şey olacağı belli; seçilen cumhurbaşkanının diktatör olacağı.”
Cumhurbaşkanı bunu zaten biliyor düşüncesindeyim.
Yorumlar
Kalan Karakter: