Eski Lara Yolu’ndan bindim taksiye, Dedeman civarındaki evimi tarif ettiğim şoför, “Abla ben öbür tarafın taksisiyim, bu tarafı bilmiyorum, sen tarif et dedi” bana, bir İstanbul taksicisi edasında. O an, kentin, Lara ve Konyaaltı olarak ikiye bölündüğü gerçeğini bir kez daha anladım. İnsan yapısı, kentleşme anlayışı, ticari yapı açısından ikiye bölünüverdi Antalya kendiliğinden. Hava kalitesi açısından bile…
Antalya, yaz kış hava kirliliği sorunuyla boğuşan bir kent. Kışın doruğa çıkan kirlilik sorunu, sanki kendiliğinden oluşan o bölünmüş kent olgusuna uygun olarak davranıyor. Lara tarafı ve Kepez halkı, dayanılmaz bir hava kirliliğinde boğulurken; Meltem’deki Migros kavşağını geçiverince, Konyaaltı’nda sanki bir dağ havası karşılıyor insanı.
* * * * *
Biliyorum, Büyükşehir Belediyesi, hava kirliliği olmadığını söyleyecek. Evet, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hava kalitesi izleme istasyonlarından yüklediğini iddia ettiği veriler de, Antalya’nın hava kalitesini “orta” ve “sağlık açısından uygun seviyede” olarak açıklıyor. Ama sadece bir akşam, eve otomobilimle gelirken soluduğum havanın tetiklediği alerjim ve hemen ardından, sadece 12 saat sonra başlayan akciğer enfeksiyonum; gözümüzün içine baka baka yalan söylendiğini kolaylıkla kanıtlıyor. Hastanelerin acil servisleri ve göğüs hastalıkları bölümünde artan hasta sayısı da, kent halkının zehir soluduğunu ortaya koyuyor. Bu işten en çok zarar görenler, kronik hastalıkları olanlar, çocuklar ve yaşlılar.
* * * * *
Yıllardır süregelen bir sorun hava kirliliği. Kaç belediye başkanı, kaç vali geldi geçti; soruna çözüm bulan, daha doğrusu arayan olmadı. Öyle ya, eğer “hava kirliliği yok” diyerek sorunu görmezden gelirseniz, çözüm için çabalamanıza da gerek kalmaz.
Daha birkaç gün önce, Antalya Kent Konseyi Çalışma Grubu’nun toplantısında konuşan Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı uzmanı, “Bizim saniye saniye ölçüm yapan cihazlarımız var. Ölçüm sonuçları da internette yayınlanıyor” dedi. Yıllardır, isteyen herkesin bu sonuçlara internette ulaşabileceğini söylerler de, ben nedense bir kez bile bulabilmeyi başarmış değilim.
Büyükşehir’in ‘uzman’ı, “Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa verilerine bakmak lazım” diyor; baktım… Avrupa; kirliliği farklı birçok faktörle tanımlıyor: PM 2.5, kükürtdioksit, azotdioksit, PM10, kurşun, karbonmonoksit, benzen, ozon, arsenik, kadmiyum, nikel… Çevre Bakanlığı ise, sadece iki veriyi kullanıyor; PM10 ve kükürtdioksit. Üstelik, bu verilerle bile Avrupa değerlerinin çok üzerindekileri “normal” kabul ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne gelince… Örgüt, misyonuna uygun olarak, hava kirliliğinin sağlık açısından yarattığı riskleri ortaya koyan raporlar yayınlıyor sık sık. Bakın son rapor diyor: “Hava kirliliği; inme, iskemik kalp hastalıkları, damar hastalıkları, kanser, erken doğum, kronik akciğer hastalıkları gibi ölümcül hastalıklara yol açıyor. Her yıl yaklaşık 7 milyon kişi, hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklar sonucu ölüyor.”
* * * * *
Güneş balçıkla sıvanmaz; birkaç yetkilinin “yok canım, havamız mis gibi” demesi Antalya’da kronik ve son derece tehlikeli bir hava kirliliği sorunu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bir kenti yönetenlerin en önemli sorumluluğunun, kent halkının canını ve sağlığını korumak olduğunu kimsenin hatırlatmasına gerek yoktur sanırım.
Yorumlar
Kalan Karakter: