Salı Sohbeti’nin bu haftaki konuğu Almanya’nın Aşağı Saksonya Eyaleti Türk kökenli Milletvekili Mustafa Erkan oldu. Mustafa Erkan ile Almanya’daki yaşayan Türkleri, son dönemdeki siyasi gelişmeleri ve Antalya turizmini konuştuk.
Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız? Siyasete nasıl başladınız? Bu fikir nereden çıktı?
Adım Mustafa Erkan. Almanya’da doğdum ve büyüdüm. Annem ve babam yaklaşık 50 yıl önce Almanya’ya gitti. İşçi olarak ilk gidenlerden. 4 kardeşiz en küçükleri benim. Yaşım 32. Ama 20 senedir siyaset yapıyorum. Öğrencilik zamanında okul başkanıydım. Okul başkanları birliği oluyor. Okullar başkanı seçiliyor bende 5 yıl bu görevde bulundum. Tabi o konu itibariyle bütün siyasi partilerle irtibatta oluyoruz, görüşüyoruz. Davetiyeler gelmeye başladı, görüşmeye başladık. Tek tek partilerle görüşüyordum. Ama kendimi en yakın sosyal demokrat partisini buldum. Aynı zamanda sosyal demokrat partisi Almanya’da, sendikalara da çok yakın olan bir parti. Annem, babam zaten işçi oldukları için sendikacıydı. O yüzden sosyal demokrat partisine üye oldum. İlk yılda bizim şehirde gençlik kollarını kurdum ve başkanı oldum. İki yıl başkanlığını yaptım. Hemen partinin yönetimine adaylığımı koydum. Parti yönetimine soruyorlardı. Kim yönetimde olmak istiyor, kim adaylığını koymak istiyor diye. Bende istiyorum dedim. Bizim muhtar vardı. Mustafa sen dur. Senin zamanın gelir, adaylığını koyma demişti bana. Yaşım daha o zaman 16, 17’ydi. Neden dedim? Adaylığımı koyacağım dedim. Senin zamanın gelir bekle dedi. Yine de şansımı deneyeceğim dedim. Adaylığımı koydum. En çok oyu da ben alarak yönetime girdim. Çalışmalar devam etti. Partimizin başkanı oldum. Aynı zamanda belediye meclis seçimleri oldu. Orada da 10 sene önce, 22, 23 yaşındaydım. Seçimlere hazırlanılıyor, listeler hazırlanıyor. Bende adaylığımı koyacağım dedim. Mustafa yine senin zamanın gelecek dendi. Böyle bir kural kanunda yok. Şansımı deneyeceğim dedim. Ondan sonra partim beni birinci sıraya koydu. Muhtara karşı aday adaylığımı koydum. Kazandım. Adama jest olsun diye birinci sıradaki adaylığımı ona bıraktım ve üçüncü sıraya geçtim. Çünkü listelerde ilk sırada erkek olduğu zaman ikinci sırada kadın olması gerekiyor. Üçüncü sırada değişiyor. O yüzden üçüncü sıraya düştüm. Bu baya bir haberlerde pozitif yansıdı. Parti onu birinci sıraya çıkarıyor ama o büyüğünü önde görüyor diye. Üçüncü sırada en çok ben aldım ve belediye meclisine girdim. 2011 yılında belediye başkan yardımcısı seçildim. 5 yıl bu görevde bulundum. 5 yıldır mecliste yer alıyorum. Benim her yaptığım işte hep en genç olarak adım geçiyor. En genç başkan, en genç aday, en genç milletvekili olarak adlandırılıyorum.
Bahsettiğiniz eyalet meclisi mi? Belediye meclisi mi?
Belediye meclisinde belediye başkan yardımcılığı yaptım 5 yıl. Ondan sonra 2013 yılında eyalet meclisine milletvekili olarak seçildim. Şu anda belediye başkan yardımcısı değilim ama meclis üyesiyim. Yaşadığım semtte parti il başkanıyım. Belediye meclis üyesiyim. Ve eyaletimizin milletvekiliyim.
Genç yaşta bu kadar başarınızdan dolayı sizi tebrik ediyoruz öncelikle. Türkiye’de başkanlık sistemin seçilmesinden sonra en çok tartışılan konulardan biri de eyalet sisteminin olup olmayacağı. Eyalet sistemi tam olarak nasıl bir sistem?
Almanya’nın kuruluşundan sonra Almanya 16 eyalete bölündü. 16 eyaletle birlikte Federal Almanya’yı oluşturuyor. Her eyaletin nüfusuna göre kendi meclisi var. Bizim Aşağı Saksonya Eyaleti yer olarak Almanya’nın 3. büyük eyaleti. Eyalet sistemini savunmazsam kendimi de savunmamış olurum. Onun için benim bakış açıma göre eyalet sistemi süper. Harika bir şey. eyalet hem kendi çabasıyla işlemlerini yapabiliyor. Aynı zamanda da federal meclisten genel merkezde uygulamaları yapabiliyor. Birbirine denetim var ama birbirlerinin işlerine karışamıyorlar. Bazı mecbur şartlar var. İki tarafında uyması lazım. Türkiye’de, Almanya’daki benzer eyalet sistemi 20, 25 sene önce kurulsaydı Türkiye’de şu anda yaşadığımız sıkıntıların bazıları olmazdı. Hiçbir şeyin geçi olmaz ama kolaylaştırırdı bazı konuları.
Almanya siyaseti ile Türkiye siyasetini karşılaştırdığınızda hangisi daha zor görünüyor size göre?
Siyaset dünyanın her tarafında zor bir iş. Türkiye’de kolay, Almanya’da zor. Almanya’da kolay Türkiye’de zor diye bir şey yok. Ama size şunu söyleyebilirim. Ben Türk kökenli, Türk çocuğu olarak –kendimi her ne kadar alman hissetsem de- Türküm. Siyasetin her yerde zor olduğu şartlarda bile ben daha çok zorluk çektim ve çekiyorum. Yani onun için siyaset zaten zor, benim için iki kat daha zor.
Türkiye’de beğendiğiniz bir siyasetçi var mı?
Var. Mevlüt Çavuşoğlu. Ben ona hiçbir zaman vekilim, bakanım diye hitap etmedim. Her zaman ağabeyim diye hitap ediyorum. Aramızda çok dostça, kardeşçe bir bağımız var. Ben Mevlüt Çavuşoğlu’nun hayranıyım desem yalan olmaz. Bir de Mevlüt Ağabey benim küçüklüğümü biliyor. Nereden geldiğimi, bu başarıyı nasıl elde ettiğimi bildiği için o yüzden de bana çok değer veriyor. Ben de ona çok değer veriyorum.
Mustafa Erkan olarak böyle düşünüyorsunuz. Ama sosyal demokrat partili bir milletvekilisiniz. Sosyal demokrat parti Türkiye’de Mevlüt Çavuşoğlu’nun bağlı olduğu muhafazakâr partinin muhalefeti siyasi anlamda. O yüzden bunu kişisel olarak mı söylüyorsunuz?
Siyasetçi olarak da söylüyorum. Bir sosyal demokrat olarak bunu söyleyebilirim çünkü Mevlüt Çavuşoğlu’nun kim olduğunu ben çok iyi biliyorum. Hem siyasetçi olarak hem de insan olarak. Ve siyaset ne zaman iyi yürür? Siyasetçilerin arası iyi olduğunda. Onun için siyasetçilerde ayrımcılık yaparsa, yok onla görüşmem, yok onunla konuşmam diye. Öyle başladı mı hiçbir işi doğru dürüst yürütemeyiz. Alman gazeteleri de bunun manşete aldı. Mevlüt Ağabey’imle her görüşmemde resimlerimizi de çekeriz, Facebook’a da koyarım. Avrupa Bakanı seçildiğinde de tebrik ettim sosyal medyadan. Onu Alman gazeteleri alıp kullandım. Dışişleri Bakanı seçildiğimde de aynısını yaptım. Ben hiçbir zaman sevdiğimi inkar etmem. Tuttuğumu tutarım ve arkasında kalırım. Ben birisine dost, arkadaş dedim mi bana sonsuz güvenebilir.
TÜRKİYE’DE PARTİ TUTMUYORUM
Sosyal demokrat parti olan CHP ile ilişkileriniz nasıl peki?
Sürekli Türkiye’ye gelip gidiyorum. Geldiğimde her parti içerisinde tüm parti temsilcileri ile de görüşüyorum. İrtibat halindeyim. Ben bunu da söylemek istiyorum. Türkiye’de ben parti tutmuyorum. Şu parti benim düşüncelerimi savunuyor, gerçekleştiriyor diye bir ifade kullanamam. Benim tek bir partim var; o da sosyal demokrat partisi Almanya’da. Mevlüt Ağabey’ime geri dönersek, onu tanıyan herhangi bir partiden kim olursa olsun onun hakkında kötü bir şey söylemez, söylemiyorlar da. Çünkü biliniyor ve sayılıyor. Zaten bu bölgedeki herhangi biri hangi partiden olursa olsun birlikte bir şekilde aynı yoldan yürümüşler.
Neden tek taraflı bir vatandaşlık tercih ettiniz? Daha doğrusu siz mi tercih ettiniz? Öyle mi gelişti?
Alman kanunu öyle diyor. 2000’den önce Alman vatandaşlığına geçen kişilere çifte vatandaşlık tanıyorlardı ama ondan sonra tanımadılar. 2000’den sonra değişti. Bu konuyu da meclise ben taşıdım. Çifte vatandaşlığı her zaman savunuyorum ve istiyorum. Sonuna kadar da çaba göstereceğim. Onun için mecbur kaldım. Türk vatandaşlığını verip, Alman vatandaşlığına geçtim. Yoksa bu seviyeye gelemezdim.
Son zamanlarda Türkiye ve Almanya arasından bir kriz var. Bu krizin sonrasında Türk ve ülke vatandaşlığı konusu gündeme geldi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merkel Hanım da çifte vatandaşlığı benim istediğim gibi istiyor. Ama partisi karşı geliyor. Entegrasyona hiçbir zararı olmaz hele hele faydası olur diyor. Bunu da söylemek lazım.
TÜRKİYE’YE KATKI KOYMAK İSTERİM
Türkiye’de siyaset yapmayı düşünür müsünüz?
32 yaşındayım. Almanya’da doğdum, büyüdüm. 20 senedir Almanya, Avrupa’da edindiğim bir tecrübem var. Tabi ki de Türkiye’ye faydam olmasını isterim. Yapabileceğim bir şey olursa yaparım, yapıyorum da. Bugün olmazsa yarın olur. Her siyasi koşullarda çalışmak için de Türk vatandaşlığı gerek değil.
Siyasette dengeleri değiştiren bir Türk etkisi var. Türkler siyaset anlamında birlik olup istedikleri gibi hareket edebiliyorlar mı? Oralarda da siyasi dengelerde bir kutuplaşma söz konusu mu?
Almanya’da yaşayan Türkler birlik beraberliğini yaşayamıyor. Yaşamıyorlar zaten. Onun için Almanlar bu konuyu kafalarından silebilirler. Onun için benim Almanya’da yaşayan Türklere söylediğim şey, Almanya’da yaşıyorsanız Almanya’daki siyasetle ilgilenin. Sorsanız Türkiye siyasetinin en detayını sizden daha iyi bilirler. Çünkü takip ediyorlar. Ama sorsanız yaşadığın şehrin belediye başkanı kim diye bilmez. Onun için doğdunuz değil doyduğunuz yerin siyaseti ile ilgilenin. O zamanda daha çok başarı sağlayabiliriz.
Türklerin Avrupa diplomasisinden iyi tanıtılması, temsil edilmesi için ne yapılması gerekiyor?
Olduğu gibi kendisini tanıtması lazım. Avrupalının kafalarında hala benim annem, babamın elli, yatmış sene önce gitmişliği halleri kafalarında. Artık öyle değil. Türkiye’ye bakarsanız, genç nüfusa, üniversitelere bakın. Hepsi çiftçi, otobüs değil. Yüksek okul mezunları çoğalıyor. Avrupa’dan da fazla oluyor. Bunu tanımamız lazım. Bu da sadece insanların arasında oluyor.
ALMANYA, TÜRKİYE’DEN KORKUYOR
Avrupa’nın, Türkiye’nin bu gelişiminden dolayı bir korkusu olabilir mi?
Almanya’nın en büyük korkusundan biri bu. Yaşlar gittikçe büyüyor ama genç nesil yok. Yani terazide bir dengesizlik oluştu. Türkiye’ye baktığınızda oranı tam bilmiyorum ama yüzde 40, 45’i 30 yaşın altında. Birde önümüzdeki 50 yıla baktığımızda sıkıtı orada başlıyor zaten. O zaman ne yapacağız? Tabi Almanya’nın bir entegrasyon konseptini uygulaması lazım. Dışarıdan işçileri, gençleri getirip Almanya’ya entegre etmesi lazım. Almanya’daki arkadaşlarıma da bunu söylüyorum. Türkiye’yi küçümsemeyelim artık. Türkiye son 10, 15 yılda baya büyük başarılar elde etti. Tabi yanlışları da oldu, oluyor da. Ama o yanlışlar Almanya’da, Avrupa’da da oluyor. 2013 yılında ben Türkiye raporu hazırladım. Orda yazdıklarım arkadaşlarımın kafasında baya bir soru işaretine neden oldu. Milletvekili arkadaşlarıma tek tek yolladım. Geri dönenler oldu bana. Mustafa saçmalıyorsun diye. Orada kaynakları da yazdım. Hepsi Avrupa’ya yakın olan kaynaklar. Biz Türkiye’nin o kadar geliştiğini, ilerlediğini bilmiyorduk diye ifade ettiler. Bugünkü Türkiye 15, 20 sene önceki Türkiye değil. Ve Türkiye’nin gelişmesine Avrupa’nın önem göstermesi gerekiyor. Artık korkmaması lazım.
TÜRKİYE’YE KARŞI ALGI OPERASYONU VAR
Yaşanan terör olayları Türkiye’de de yaşanmaya başladı. Bir anda Türkiye’nin güvensiz bir ülke olduğu lanse edildi. Turizm ve tarım sektörü ciddi düşüş yaşadı. Şu anda Almanya’dan baktığınız zaman hep Türkiye’yi hem de Antalya’yı nasıl buluyorsunuz?
Bu korkuyu kimler yaratıyor? Avrupa’daki, Almanya’daki medya ayartıyor. Bakın Fransa’da patlama oldu. OHAL gündeme geldi. Herkes Fransa’yı alkışladı. Başsağlığı diledi. Destek verdi. Şimdi yapacağınız buydu gibi sözler kullanıldı. Fransa’da bomba patladığından bizim meclis başlamadan önce saygı duruşuna geçtik. İstanbul’da bomba patlama oldu. Alman vatandaşlarımız öldü. Meclis başkanımıza sorum, şimdi niye saygı duruşundan durmadık? Neden gündeme gelmedi bu konu? Neden açıklama yapmadınız? Yüzüme öyle bir baktı, Fransa bize daha yakın olarak mesafe olarak dedi. Anladım bana ne demek istediğini. Mesafe olarak değil, içten, gönülden daha uzaksınız demek istedi.
ARADAKİ SIKINTILAR ÇÖZÜLMELİ
Türkiye Rusya ve Avrupa ile sıkıntılar yaşadı. Rusya ile yeni yeni düzeliyor ilişkiler. Bu söylediğinize bakarak artık Almanya’dan bir şey beklemeyecek miyiz?
Yok. Beklemek gerekiyor. Bu umut uzak da değil. Ben bir alman olarak bütün bir sene çalışıyorum. En çok sevindiğim şey de tatilim. Yılda 2, 3 haftalık tatile çıkabiliyorum. Şimdi Almanlar iki senedir Türkiye’ye gelmiyor. İspanya’ya, Portekiz’e gidiyor. Görüyorlar. Biri de Türkiye ile karşılaştırabiliyorlar. Ondan sonra onlar şimdiden özlem içinde yaşıyor. Bizi bilen, Türkiye’mizi bilen bugün gelmezse, yarın gelmezse yarından sonra yine her zaman Türkiye’ye gelir. Aramızda olan sıkıntıların çözülmesi lazım.
TÜRKİYE’DE ALMANYA’YA GÜVEN VAR
ITB Berlin fuarı dünyanın en büyük fuarlarından biriydi. Fuar başladığı zaman denk geldi bu gerilimler. Doğru muydu zamanlama? O dönemdeki siyasi çatışma daha sonrasında size nasıl yansıdı?
Siyasette başbakanlar olsun, bakanlar olsun her zaman hem barışır hem tartışır. Ama arada olan insanlık bağı, dostluk her zaman kalır. Almanya ile Türkiye arasından olan dostluk hiçbir ülke arasında yok. Tarihte de yok. Almanya’da yaşayan Türklerin, ya da Türkiye’deki her Türk vatandaşının Almanya ile bir bağlantısı var. Biz Türkiye’ye geldiğimizde ve sorduğumuzda Almanya’ya nasıl bakıyorsunuz diye, hep Almanya’ya övülerek bakıldı. Ekonomi raporumda yazmıştım. Bir Türkün önüne 3 tane çay bardağı koy. Hangi ülkeden geldiğini de yaz. Türkler otomatikman hemen Alman bayrağını ve Alman ürünlerini alır. Çünkü güven var. Bunun devamını da getirmemiz lazım. Siyasetçilerden bazıları Türkiye ile her bağımızı koparmamız lazım diyor. Bu yanlış yol. Asıl şimdi öğrencilerimizin gidip, gelmeleri lazım. Kültürlerimizi tanıtmamız lazım. Bağımızın ne olduğunu göstermemiz lazım.
ALMANYA TÜRKİYE’YE YOK OLARAK GÖREMEZ
Dediğiniz gibi Almanya, Türkiye arasında bir bağlantı var ama hiçbir zaman ilişkiler istenilen seviyeye gelemiyor ve Almanya hiçbir zaman Türkiye’nin arkasında durmuyor gibi bir algı çıkıyor ortaya.
Bu söylediğinize hak veriyorum. Ama bunu düzeltmek için hepimizin bir görevi var. Almanya ile Türkiye arasındaki çalışmaları düzenleyen kişilerin biz sorumluluğu var. Ama Almanya, Türkiye’yi hiçbir zaman yok olarak göremez. Avrupa için çok stratejik bir ortağı çünkü. Avrupa sınırında olan bir ülke çünkü Türkiye.
TÜRKLER DÖNERSE ALMANYA ÇÖKER
Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan çıksa, ey vatandaşlarım Türkiye’ye geri dönün dese, Almanya’nın durumu ne olur?
Çöker. Almanya’da yaklaşık 4 milyon Türk kökenli insan yaşıyor. Eskisi gibi orada burada işçi olarak çalışmıyoruz. Artık Türk kökenliler üst düzeylerde görev alıyor. Polisler, memurlar, savcı, hakim, avukat, büyük büyük işverenleri. Birde gördüğünüz gibi meclislerinde bile görev alıyoruz artık. Türkler artık eskisi gibi değil. Buna da saygı göstermesi lazım.
TÜRKİYE, AVRUPA’YA MUHTAÇ DEĞİL
Her ne kadar alman vatandaşı olsanız da Türk kökenlisiniz. Buraya gidip geldikçe orada Antalya’dan geldim deyip bir katkıda bulunuyor musunuz tanıtım anlamında? Hatta Erdoğan’ın da oradaki vatandaşlarımıza bir çağrısı vardı komşunu da al gel diye.
Ben geçen sene geldiğimde, benim çocukluk arkadaşım aynı zamanda danışmanım olarak çalışıyor. Bizimle Türkiye’ye geliyor. Kendisi artık Türkiye sevdalısı bir Alman. Geçen sene geldiğimizde yanımızda Yunan, İtalyan, Rus arkadaşlarımız da getirdik. Onlarda görsün diye. Sadece Almanları getirmiyoruz. Avrupa’ya tanıtıyoruz Türkiye’mizi. Benim bahsettiğim arkadaşımın annesi, babası da 20 senden fazladır Türkiye’ye geliyorlar. Marmaris’te, otel olmayan yerlerde köylerde tatil yapılıyorlar. Türk ailelerinin yanında kalıp tatil yapıyorlardı ilk defa ona sormuşlar sence biz Türkiye’ye gidebilir miyiz? Güvenli mi diye. O da ben burada sokağa çıktığımda daha çok korkuyorum. Türkiye benim için daha güvenli diye bir ifade kullandı. Kendisi yarın tatile geliyor. Ondan sonra annesi, babası gelecek tatile. Ondan sonra biz beraber geleceğiz. Yani demek istediğim insanlar arasında en iyi reklam yapılır. Ben Almanya’da ben Türkiye’nin siyasetini ve siyasetçisini savunmuyorum. Türkiye’yi ve halkını savunuyorum. Burada 80 milyon insanı savunuyorum. Siz, Türkiye’yi küçük görmesinler diye. Türkiye, Afrika’da olan bir ülke değil. bizim için, Almanya için çok önemli bir partner. Her zamanda böyle kalacak. Birde son dönemde bu çok konuşuluyor, AB’nin Türkiye ile irtibatı kesmesi lazım diye. Türkiye, Avrupa’ya muhtaç değil. Avrupa, Türkiye’ye muhtaç. Tabi ki AB’nin kuralları var. O kurallara da herkesin uyması lazım. Ama biliyoruz ki bazı ülkeler AB’ye alındığında her kurala uymuyordu. Finans sektörüne baktığımızda Yunanistan. Doğu Avrupa ülkelerine baktığımızda birkaç ülkenin standartların hepsini uygulamadığını da biliyorduk. Ama AB’ye aldık. Bu konuda çifte standart olmaması lazım. Açılan bütün konularda Türkiye’ye karşı açık ve dostça süreci devam ettirmemiz lazım.
AB, Türkiye’ye muhtaçsa neden yıllardır kapısında bekletiyor?
Birincisi Türkiye, 50 yıl önce, 15 yıl önce bugün savunduğu siyaseti, gücü savunamıyordu. 50 sene önce Türkiye başka bir Türkiye’ydi. Şimdi güçlendi.
TÜRKİYE’YE GİTMEYİN DİYE BİR BASKI YOK
Türkiye’ye gitmeyin diye bir baskı var mı Almanlara?
Gitmeyin şeklinde değil de tabi uyarılar var. Dikkat edin, patlama olabilir, gittiğinizde otelden dışarı çıkmayın. Kalabalık yerlerde durmayın diye. Bu söylemlerde etkilediği ve herkes kendi can güvenliğini düşündüğü için bu sene Türkiye’ye değil, İspanya’ya gideceğim diyor. Bu sene hala durum düzelmedi o zaman İtalya’ya gidiyorum diyor. Orada da oluyor patlama. Hiçbir yerde güvenlisin diye bir şey yok. Senin canın benim canımdan daha mı kıymetli mi?
Sizler gibi birçok Türk kökenli siyasetçi var Almanya’da. Ama Türkiye’ye sizin kadar bağlı, sizin kadar Türkiye’nin gelişmesi için çalışan yok. Bu bir vefa mı? Siz neden bu kadar çok çabalıyorsunuz Türkiye için?
İlk önce Türkiye’yi Almanya’da karalayan, kötüleyen kişiler kendi profillerini çizmek için yapıyordur bunları. Bu iddia edilen Ermeni Soykırımı’nın kararı mecliste alındı. Milletvekilinin vereceği bir karar değil bu. Ciddi bir konu. Ve ben bunu da söylüyorum ben milletvekili olarak bu konuyu elime alıp, bu doğru bu yanlış diyemem. Bunu bilim adamları, bağımsız olan kişilerin araştırıp önümüze getirmesi lazım. Mahkemelerin bu kararı alması lazım. Bir meclisin değil. Bunu çok yanlış görüyorum ve Türk-Alman dostluğuna katkı sağlamadı bu durum. Ne demek yani? İki ülke arasında olan bir konu. Çözülmemiş bir konu. Bir mahkeme tarafından karar verilmemiş bir konuyu Alman Meclisi karar verip, gündeme getiriyor. Ben bunu geçen sene de iyi bulmadım. Bu sene de iyi bulmadım. Kendisini Türkiye uzmanı olarak tanıtan siyasetçilere de sesleniyorum her zaman. Türkiye uzmanı olmak için Türkiye ile irtibatta olman lazım. Sürekli gidip gelmen lazım. Bazen soruyorum Türkiye’ye en son ne zaman gittin diye. Biraz düşünmeye başlayınca diyorum tamam sorumu geri çekiyorum. Sadece Türk kökenli siyasetçiler değil bunlar. Alman siyasetçiler de var. Birkaç gazete okuyor, başlıklarını okuyor ben Türkiye uzmanıyım diye geçiniyor. Ben de Türkiye uzmanı değilim ama herkesle konuşuyorum. Taksiciden, dolmuş şoförüne kadar yaşadıkları zorlukları biliyorum. Ama aynı zamanda üst düzey siyasetçilerle de görüşüyorum. Kimse bana Türkiye’nin parlak bir güneşi var, şöyle böyle diye anlatamaz. Be Türkiye’nin iyiliğini de biliyorum ama yaşanan sıkıntıları da biliyorum. Ama onlar bilemiyor. O yüzden böyle önemli bir kararı hiçbir meclis alamaz. Mahkemelerin çözmesi lazım.
Suriye konusunda sizin yorumunuz nedir?
Öncelikle bu konuda hakkında Türkiye’ye teşekkür etmek istiyorum. Türkiye’de şu an yaklaşık 4 milyon mülteci var. Bunu başarmak da büyük bir başarı. Almanya’da geçen sene yaklaşık 1 milyon mülteci vardı. 1 milyon mülteci geldi diye Almanya’da sağ ve ırkçı bir parti kuruldu. Bu parti şu anda anketlerde yüzde 10, 15’lerde gösteriliyor. Sırf mülteci olaylarından. Adamların konusu sadece yabancılara karşı. Alman biziz, Almanya bizi de sloganları. Dokuzuncu ayın 24’ünde seçim olacak Almanya’da. Bu Almanya’nın yeni partisinin hangi seviyeye geleceğini göreceğiz. Onun için bu konuda Türkiye’nin yaptığı insanlık görevi için teşekkür ediyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: