Sevgili Büyükanne Muazzez İlmiye Çığ, yılbaşı kutlama geleneğinin kaynağını anlatmıştı. 100’üncü yaşını kutlamaya hazırlanan bu Hanımefendi, dünyanın ikinci ‘Sümerolog’udur. Söylediklerinden önce, unvanıyla ilgili kısa açıklamalar gerekir. (Bilenler bağışlasınlar…)
Sümer dilinde “iki nehir arası” anlamına gelen “Mesopotamia” bölgesinde ilk kazıları yapan ve çivi yazılı kil tabletleri çözmeyi ilk başaran Sümerolog; Kiev doğumlu Amerikalı Samuel Noah Kramer’dir. Sümerler hakkındaki bulguları çok büyük ses getirdiği için; dünyanın ilk ‘Sümeroloji Kürsüsü’nü kurar.
Çivi yazılı kil tabletlerde kendilerini “Biz bu iki nehir arasına, kuzey-doğudaki dağlık bölgeden geldik” diye anlattıklarını öğrenen Mustafa Kemal; Sümerlerin, Orta Asya Altay Dağlarındaki Türk kökenliler olduklarını düşünmüş. Ankara Üniversitesi / Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde, dünyanın ikinci Sümeroloji kürsüsünün açılmasını arzu etmiş. İşte Sayın Muazzez İlmiye Çığ, bu kürsünün ilk mezunudur.
Atatürk’ün Sümerlere yönelen ilgisi, “Sümerbank Müessesesi” adıyla kurdurduğu şirketler topluluğuyla devam etmiş. Sümerlerin, insanoğluna tarımı, hayvancılığı ve sanayii armağan ettikleri kabul edildiği için; Anadolu’da “Sanayi Okulu” niteliği taşıması amacıyla kurulan Sümerbank; her sektördeki fabrikaları ve kendisini finanse etsin diye oluşturulan bankasıyla, muazzam bir kurum olmuş. Ancak biliyorsunuz “özelleştirme” adı altındaki satışlarla ne yazık ki bitirilmiştir.
Şimdi Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın yılbaşı için söylediklerine bakabiliriz işte. Yılbaşının, eski Türklerde “Yeniden Doğuş” olarak kutlandığını ve çam süsleme geleneği nedeniyle bir adının da “Çam Bayramı” olduğunu belirterek şu ayrıntıları veriyor:
“Eski Türklerde ‘Güneş’ çok önemliydi. Gecelerin kısalıp günlerin uzamaya başladığı 21 Aralık’ta, gece ile günün savaştığına inanıyorlardı. Uzun bir savaştan sonra gün, geceyi yenerek zafer kazanıyor. ‘Güneşin yeniden doğuşu’ olarak bayrama dönüşen bu kutlama geleneğine ‘Nardugan’ diyorlar. Nar ‘Güneş’, Dugan ise ‘Doğan’ anlamındaki sözcüklerdir. Eski Türkler, güneşin yeniden doğuşunu, süsledikleri ‘Akçam Ağacı’ altındaki şenliklerle kutluyorlar. Çünkü inançlarına göre, yeryüzünün tam ortasında bir ‘Akçam Ağacı’ vardır. Ona ‘Hayat Ağacı’ demişlerdir. Yılın son gününün ‘Yılbaşı’ olarak kutlanması geleneğinin, Avrupa’ya Hun Türkleri tarafından taşındığı biliniyor. Hatta bir teoriye göre ‘Nardugan’ törenleri; Hıristiyan âleminin M.S. 300’lü yıllarda yapılan İznik Konsüllerinden birinde, Hz. İsa’nın doğumuyla ilişkilendirilip ‘Noel’ adını alıyor...”
Ben de sunduğum resmin, “Macaristan [Hungary] Efsanesi” başlıklı İngilizce bir makaleden alındığını söylemek isterim…
Yorumlar
Kalan Karakter: