Kısaca hepimizin yakından bildiği olumsuzlukları sıralayalım; sular akmıyor, elektrikler devamlı kesiliyor, yollar delik deşik, trafik keşmekeş, trafik sinyalleri gelişigüzel programlanmış, yayalar yaya kaldırımı yerine yollara saçılmış, yaya kaldırımlarından yararlanmayı bilmeyen yayalar ve buraları park yeri olarak kullanmayı alışkanlık haline getirmiş sürücüler ve elektrikli/elektriksiz motosikletlerin, bisikletlerin yaralamalara sebebiyet verdikleri kural tanımamazlıkları...
Şehir içindeki araç park yerleri, tutanın elinde kalmış, kafalarına göre ücret alıyorlar, önüne gelen her yere araç park ediliyor, kavşaklar simitçiler işgaline uğramış, sorumsuz sürücüler simit alacak diye trafik akışı engelleniyor.
Sokaklarda yapılan düğün, dernek konvoylarının korna sesleri ve mevlitler yüzünden, gürültü almış başını gidiyor. Herkes bildiği gibi yaşıyor, kimse başkalarının özgürlüğüne saygı duymuyor. Tinerciler, hanutçular, cep telefonları ile ulu orta, bağıra bağıra sorunlarını tartışan görgüsüzler de başka bir dert.
Bankamatik önünde, tahsilât gişelerinde ve benzeri kuyruklarda, tüm arkadaşlarının, komşularının belgeleri ile kuyruktakileri hiçe sayan saygısızlar ile kuyruklara sızmalar büyük pişkinlik ve yüzsüzlükle sürüp gidiyor.
Çağ dışı ve trafiğe çıkması dahi sakıncalı taksiler, çoğu emekli, adres bilmeyen hırpani, allaha emanet şoförler, hız limitlerini zorlayan okul servisleri, kural tanımayan tur otobüsleri trafiği tıkamakla meşguller.
Balkonlarda, kanunen yasak olmasına karşın barbekünün dışında mangal yakanlar, halı yıkayanlar, çevrelerini umursamadan yüksek tonda müzik dinleyenler, kendilerine bakmaktan aciz sözüm ona hayvan severlerin, köpek besleyenlerin çevrede bıraktıkları öbek, öbek pislikler...
Parklarda sağa sola atılan pet şişeler, teneke kutular, banklara oturup çekirdek çitleyenlerin bıraktığı kabuklar, özel sektörün yarattığı çöp toplama terörü ve yarattıkları zamanlı zamansız çöp konteyneri gürültüleri, kafalarına göre bahçelerindeki yeşil dokuyu, ağaçları katledenler, doğal güzelliklerine sahip çıkmayan halkı ile Antalya’nın koca bir kasabadan ne farkı var size sorarım!
Kendimizi kandırmayalım, milletçe kapımızın önünü temizlemeye başlamadıkça, yani iğneyi kendimize batırmadıkça, güzelim doğa harikası Antalya, kim ne kadar reddederse etsin koca bir taşra kasabasıdır.
Kısacası, koca bir taşra kasabasında yaşamak istemiyor isek önce bireysel ve sonra da tüm Antalyalılar olarak çaba sarf etmemiz Antalya’nın büyük bir turizm başkenti olma geleceği için zorunludur...
Yorumlar
Kalan Karakter: