Ben de çok sevdiğim yazı ustama birkaç cümlelik bir güzelleme sunmak istiyorum. Bunu da,kendi cümlelerini sizlerle paylaşarak yapmayı düşünüyorum. Kitaplığımda çeşitli tarihlerde alınmış otuz iki kitabı var. Okunsun diye ödünç verilen, ama geri gelmeyenler yüzünden,maalesef tüm eserlerine şimdi eksiksiz sahip değilim.
“Kemal, Yaşar”diyorum ben... Hem de yüzyıllar boyunca yaşar yeni kuşakların zihinlerinde. Çünkü Kürt kökenli olmakla övünürdü, fakat güzel Türkçemizi en iyi kullananlardan biriydi. Yaşam öyküsüne siz de kolayca ulaşabilirsiniz ve yazarlığa gazete muhabirliği ile başladığını öğrenebilirsiniz. O müthiş hikâyeler, unutulmaz romanlar, haberci olarak hep insan içinde dolaşmasından beslenmiştir mutlaka…
Düşünen ve düşündüklerini söyleyen her aydının başına geldiği gibi; kovuşturmalara uğradı, davalar açıldı, duruşmalara çağrıldı, yargılanmalar, mahpusluklar yaşadı. Ben de bu büyük düşünüre“Kemal,Yaşar” derken;Onu, hikâyelerini topladığı“Sarı Sıcak”adlı ilk kitabından sevdiğim kısa bir alıntıyla uğurlamayı yeğledim. Çünkü büyük romanlarını biliyorsunuz. Belki ilk kitabını bulamamışsınızdır diye düşünüyorum… “Sarı Sıcak” içindeki yirmi iki hikâyeden “Kavun Karpuz”bir paragrafla karşınızda işte:
“Öğle sıcağı çatır çatır ederken sudan çıktılar. Suyun kıyısında bir top, kapkara yeşil, bir böğürtlen çalısı vardı. Hemencecik onun altına sokuldular. Çalının altı karanlık, ıslaktı. Bir mağara serinliğindeydi. İsteseler burada günlerce kalabilirlerdi. Canları istiyordu ya, gözlerine yediremiyorlardı. Sabahtan akşama kadar ıslak toprağa yatıp düşündükleri olurdu. Hiç kımıldamadan tembel tembel düşünürlerdi. Çalının altında en çok altı, en az üç kişi olurlardı. Böğürtlenlerin altında her birinin bedenlerinin izi kalmıştı. Herkes kendi yerine gelir yatardı… Yerlerine yattıktan sonra, Sarı Ali: “Hişt lan kıpırdamayın,” dedi. “Dallar sallanmasın.” Soluklarını kestiler, ayaklarının ucundan ırmak sessiz, ölü gibi akıyordu…Sarı Ali sevinçle: “Murat bir uyursa,” dedi…”
Uyuması beklenen adam, yörenin en büyük kavun-karpuz bostanının sahibidir. Sarı sıcak muhteşem bir güneş yüzünden derin uykulara dalınca, çocuklar da bostana dalıp çuvallarını kavun karpuzla doldururlar. Sonra çuvallarıyla ırmakta yüzerek köylerine giderler. Bu neşeli hikâye kuşaklar boyu sürer. Bostancı Murat’ın torunları olur, bostana dalan çocukların da torunları olur. Ancak, bostana dalmaktan vazgeçilmez… Belki yazarın kendisi de bostana dalanların içindeydi, kim bilir... “Kemal, Yaşar” yani, ışıklar içinde yaşasın…
Yorumlar
Kalan Karakter: