Bizim meslekte intihara kalkışan vatandaşın çatı katından atlamasını ellerini ovuşturarak bekleyen, hatta “Atla, atla” diyen, üzerine benzin döküp kendini yakmak isteyen vatandaşa da “Yak, yak.”diyenlere az rastlamadım değil hani. 40 yıllık meslek yaşamımda bunlar oldu, gördüm. Yine bizim meslekte para karşılığı haber yapan, olmamış bir şeyi abartan, yalan yazan, provoke yazılar döşenen köşe yazarlarımız da çoktur.
İzmir’den meslek büyüğüm devrimci yüreği asla yaşlanmayan, haksızlığa her zaman başkaldıran ve kalemini bu uğurda oynatması yanında insan sevgisini gazeteciliğinden her zaman önde tutan bir Okan Yüksel tanırım. O’na göre de iki türlü gazeteci vardır yazılarında hep vurguladığı: “Palto tutanlar, kafa tutanlar.” Bugün maalesef kafa tutan gazeteciler azınlıkta, palto tutan gazeteciler çoğunluktadır.
İzmir’den gazeteci dostum, fotoğraf üstadı Sedat Peker, yanlış bilmiyorsam sonbahar aylarında, hatta dondurucu soğuklarda uzun tren yolculuklarına çıkar. Anadolu’yu trenle dolaşır, birbirinden güzel görselleri ve yazılarını ise sosyal medyada, dergilerde okurları ile paylaşır, sergiler açar. Geçenlerde sosyal medyadaki bir paylaşımı, daha doğrusu onun imdat çığlığı dikkatimi çekti. Sedat’ın gazetecilik görevinden çok insanlık vasfını ortaya koyması bakımından bu çığlık övgüye değerdi. Tabi ki bu çığlığa araç olan sosyal medyanın gücünü ve bu çığlığa koşan vatandaşların hakkını da teslim edelim.
Sedat trende, savaştan kaçan ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyeli bir ailenin dramına şahit olur. Ailenin en küçüğü hastadır ve açlıktan ölmek üzeredir. Sedat’ın aklından bir ara her türlü cezayı göze alarak imdat frenine basmak gelir, ama bu girişimin hareket halindeki trende çocuğa bir yararı dokunmayacaktır. Gazeteci dostum, trendeki kompartımanından sosyal medya kanalıyla bu dramı herkese duyurur ve trenin Eskişehir molasında hazır olmak üzere vatandaşlardan bebek maması, süt vb, aile için de giysi getirmelerini ister. Bu çığlığa sessiz kalmayan kişiler ve sivil toplum kuruluşları hemen harekete geçer ve Eskişehir garında yiyecek, içecek ve giysi paketleriyle Suriyeli aileyi karşılarlar.
Sedat gibiler bizim meslekte azalmaktadır, tabi insanlık da!
Enflasyon az kazananın boğazına göz dikmiş!
Enflasyon hesapları yapan Türkiye İstatistik Kurumu, ülke genelinde, toplam tüketim harcamalarında gıda ve alkolsüz içecek harcamalarının payını yüzde 24.45 olarak hesaplamış. Gıda maddeleri fiyatı artınca enflasyon bu rüzgarın etkisine kapılarak yükseliyormuş. Gıda harcamalarının toplam tüketim harcamasındaki payı bizde yüzde 24.45 ama Amerika’da yüzde 8, Almanya’da yüzde 10, Fransa’da yüzde 14 oranındaymış. Biz de toplam tüketimde gıda harcamalarını yüzde 24.45’ten aşağı çekmeliymişiz ki, yani daha az gıda harcaması yapmalıymışız ki enflasyon yükselmesin! Bu yüzde 24.45 gıda payı, Türkiye genelinde belirlenen bir paydır ve alt gelir gruplarında toplam tüketim harcamasının ise yüzde 60’ları gıda harcamasına gitmektedir. Yani Türkiye’nin 50-60 milyonu alt gelir grubunda olduğuna göre başta bu grubun gıda harcamalarını kesmek şart. Enflasyonun yükselmesi gelir düzeyi düşük kesimin boğazına bakıyormuş. Oysa önemli olan oran değil, kişilerin gıda için harcamak zorunda oldukları paranın miktarıdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: