Gişeniz gayet iyi gidiyor gibi. Ne düşünüyorsunuz?
İzleyicilerden keşke daha önceden bilet alsaydık gibi güzel şikâyetler alıyoruz. Gişe çok iyi olacak gibi gözüküyor ama benim önceliğim filmin beğenilmesiydi. Etrafımdan, gazetecilerden ve sosyal medyadan duyduğum kadarıyla da çok beğenildiği yönünde. Herkes bir birine tavsiye ediyor bu da beni çok mutlu ediyor. Gişe daha çok yapımcıyı ilgilendiriyor. Ben yazarı olarak insanların beğenip beğenmemesiyle ilgileniyorum. Galiba izleyiciler seviyor ben de mutlu oluyorum.
Neden Sinema bu kadar geç kaldı?
Diziler çok sevildi, uzun yıllar devam etti, insanlar çok sevmiş… Filmi yapmaya korkuyordum. Dizilerin üstüne çıkamaz, onlar kadar beğenilmez diye çok düşündüm. Filmde tek kurşun var ya vurursun ya da vuramazsın.
Aile Arasında’nın senaryoya nasıl karar verdiniz?
Beklentiler gittikçe yükseldi. Birkaç senaryo yazıp çöpe attım. Sanırım bu 4’üncü senaryom ve içime çok sindi. Film eski Yeşilçam, aile havası öyle duygusu olan bir film.
Sette zamanınız nasıl geçti? Çok eğlendiniz mi filmi çekerken de?
Sette çok eğlendik diye bir şey yok. Oraya parti yapmaya gitmiyoruz. Tabi eğlendik ama yemek yerken oturup sohbet ederken eğlendik. Çalışıyorken sette ki herkesin kendi derdi vardı. Bizim meselemiz seyirciyi eğlendirmek, kendimizi değil.
Kadroyu belirlemek zor oldu mu sizin için?
Hayalimde ki kadro birebir oldu. Hiç aksamadı. Kime teklif gittiyse kim senaryo okuduysa herkes kabul etti.
Bugüne kadar sevdiğin karakterler?
Burhan ve Zerrin... Ama hepsini çok seviyorum. Haksızlık olmasın diye kendimden espri alıp diğer karakterlere eklediğim oluyordu. Yalan Dünya’da Selahattin karakterini yazarken sesim kısılıyordu. Çünkü yazarken sesli bir şekilde yazıyorum ve o karakteri yazmak çok zordu.
Filmin 2’cisi geliyor mu?
Önce bir 1’inci filmi izleyelim sonra bakacağız ona.
Dizilerinizdeki karakterler de zihinlerde ayrı bir yer ediniyor. Hala ‘Avrupa Yakası’ndaki ‘Yalan Dünya’daki karakterler konuşuluyor. Siz bu karakterleri nasıl yaratıyorsunuz?
Tanıdığım insanların bir karışımı ve hayal gücünün kombosundan çıkıyor zannederim. Ama bunun bir formülü yok. Sadece karakteri yakın arkadaşın kadar tanımadan diyalog yazmak çok zor. O bakımdan sağlam karakterler yaratınca hikaye de çok rahat gidiyor.
Yazı yazmak bir gününüzde nasıl bir yere sahip?
Yazmadığım gün yok sanırım. Haftada iki gün zaten gazete yazısı yazıyorum. Senaryolar, notlar, zaten hep var. Öğle yemeklerimi çalışma masasında yerim mesela. Zaten yazmayı rutin hale getirmezseniz eliniz durur. Piyano çalmak gibi.
Alçakgönüllülük bir tarafa, Türkiye’yi güldüren kadınsın. Mizahçı erkekler seni kıskanmıyor mu?
Yok canım, çoğu arkadaşım zaten. Mizahçılar arasında, belki de az sayıda olduğumuz için, ‘biz bir takımız’ anlayışı hakim. Bir avuç insanız, bizi koruma altına almalılar! Bu yüzden aramızda sempati var. Gizli gizli haset edip, evde küçük Gülse bebeklerine iğneler batıran varsa onu bilemem!
Yazdıklarının sonuçlarını önceden görebiliyor musun?
İyi bir hikâye olacağını, sevilen, gülünen bir karakter olacağını hissedemezsem yazamam ki. O kadar gelişigüzel bir iş değil. Ama tamamen hesaplı da değil. Yani, “Ev kadınları şunu sever. Gençler buna güler. Herkes bu espriyi beğenir” gibi bir hesap yok. Elimdeki imkanlar dahilinde, kendi beğendiğimi yazıyorum. Az bir yanılma payıyla insanlar da beğeniyor!
90 dakika boyunca, yüksek tempoyla devam eden bir şeyden söz ediyoruz. İlgiyi hep yukarıda tutmayı nasıl başarıyorsun?
Çırpınarak! Sağlığımı masaya koyarak. En lüzumsuz zorluk da süresi. Niye 90 dakika? 40 yapalım, her sahne, her hikâye, daha kompakt, daha tempolu ve daha komik olsun. Her bölüme altı hikâye koyuyorum, yazık değil mi? Üstelik komedi, drama gibi değil. Müzik eşliğinde, beş dakika Selahattin’le bakışılsa, Gülistan deniz kenarında duygulu duygulu yürüse, kim seyreder? ‘Avrupa Yakası’ 45 dakika olarak başladı, o zaman diziler öyleydi. Sekiz yıl içinde niye 130 dakikalara geldik? Sadece parasal değil, reytingle ilgili açgözlülükten! Bir program ne kadar uzarsa, reytingi o kadar yükseliyor. Biz şu anda 85 dakika civarı yapıyoruz, kısa bir diziyiz yani! Karşımızdaki diziler, 120-140 dakika civarı. Biz bittikten sonra 40 dakika daha devam ediyorlar. Seyirciler de alıştı, şikayet ediyorlar “Hop diye başlayıp bitiyor ‘Yalan Dünya’, niye öyle” diyorlar!
Kime okutuyorsun yazarken?
Okuttuğum kimse yok. Yazıp bitirip direkt yapım ekibine, rejiye, oyunculara yolluyorum. Ama bittiği andan itibaren o beş-altı saat önemli. Yönetmenimiz Jale’den hep gerçekçi yorumlar gelir mesela. O özellikle arayıp “Çok güldüm” diyorsa tamamdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: