Tasavvuf sevgisi ve ilgisi belli bir zümrenin belli bir meslek erbabının işi değildir. Şekli, işareti yoktur. Bazen bir savaş lideri bazen bir bedevi, bazen bir patron yahut şair olarak vücuda gelir. Bazen dünyanın o ucunda bazen bu ucunda gönüle ilham olunuverir. En tepeden en aşağıya her an her yerde gönül sahipleri ile doludur dünya. Bu yolun sırrı şekilde değil, onu yaşama biçiminde saklıdır.
Tasavvuf erbabını nereden mi tanır insan; evvela edebinden. İnsanları yaratıcıdan sebep sevebilmesinden, Rabbin ilim öğrenmek üzere olan emrini yerine getirme gayretinden, yumuşak huyundan, edepsize sabır göstermesinden, dürüstlüğünden, hoşgörüsünden, ama illa ve evvela edebinden…
Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Tasavvuf yoluna gönül verip kalbiyle hareket etme çabasında olan insan edep dışı hareket eden kimselere cevap veremediği için değil, kalbi öylesine katılaşmış bir insanın dahi sahibinin sevgilisi(Allah) olduğunu bildiği için sabreder. Güzel insan olmayı hırslarının önüne koyduğu, insanlığı şiar edindiği için Hüsn-ü zanna devam eder.
‘’Yerlere ve göklere sığamadım da mü’min kulumun gönlüne sığdım” dediği rivayet olunan bir yaratıcıya kul olmak derdidir gönül ehlinin derdi,tanıdığı tanımadığı tüm mahlukatın gönlünde Allah’ın bulunabileceğini unutmamaktır. Bu kadar değerli bir sırra vakıf olan kişi, hiç kendini değersizleştirir mi?
Kalbinde alemlerin Rabbi, sevgililerin sevgilisi, varlık sebebini taşıdığını bilmenin huzuru gönül ehillerini bir sarraf misali sükuta çağırır. Böyle bir makama layık görüldüğünü bilmenin kıvancı ve sorumluluğudur dingin iklimlerinin sebebi.
Bilirler; dünyanın malı, makamı değildir kar kalacak olan. Dünya durağı ders yeridir, imtihan yeridir, geçicidir.
Kimi zaman etrafımızdaki bazı insanlara karşı tahammülümüz azalır, sabrımız ciddi anlamda zorlanır. Nedensiz bir üstünlük çabası içerisinde olan, kendisine yardımcı olmak isteyenleri inciten insanlarla muhatap olmak zorunda kalırız. İşte güzel insan olma çabası burada daha çok önem kazanır çünkü marifet karşıdakinin yaptığını yapmak değil, o insanı edebe davet edebiliyor olmaktır.
Yaratıcısının kendine bu kadar yakın olduğunu unutan, dünyayı amaç edinen kimse edep halinden çıkar. Kendi kalbinden uzaklaştığı için etrafındakilerin kalbine erişemez ve sesi yükselir. Etrafındakileri incitir, kalplerindeki tahammülü öldürür. Gönüldeki sevgiyi söndürür. Sözüne itibar edilmez. Sevdiklerine onunla birlikte olmak, hemhal olmak imkanı vermez. Kalbini unutur da hangi kalpleri çiğnediğini bilmez. Öyleyse nicedir edebi elden gidenin hali?
Kırmaktansa kırılmaya razı gelen, gönlü güzellerin dostluğuna kıymet veren, sabır elbisesini tenine geçiren kimsedir tasavvuf eri. Bundan sebep, Mevlana’dan Yunus’a, Şems’ten Ali’ ye tüm alimlerin öğüdü birdir. Edebini hazine saklar gibi sakla ve kolla. Edebi elden gidene de cevap verme sakın ola, sabır elbisesine bürün ve devam et yoluna.
Bu kapı herkese açıktır; lütfu bol, ikramı hoştur edeple gelmesini bilene…
Edep Ya Hû…
EDEP NEDİR?Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk'ın iradesine tabi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Edep bir manevi disiplindir, havaîlik ve avarelikten, sünepelik ve serkeşlikten uzak kalmaktır. Daima uyanık bulunmaktır. Cenâb-ı Hakk'ın görüp gözettiğini bilmektir. Her an Hakk'ın huzurunda olduğunu bilmek, Hakk ile olmaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: