Eh kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan… Bizim mahalledeki işyerleri de bir hoş.
Duru Eczanesi’nin bahçesinde iki köpek var. Aslında bir tane var da, bir de onun canı sıkılmasın diye günübirlik misafir köpekler ağırlıyorlar. Osmanlı Kahvesi’nde bebeklikten yeni kurtulan bir Sibirya Kurdu. Masaların arasında koşturup duruyor. Türk Kahvesi’nin bahçesine girdiğinizde, yüksekteki tüneğinden bir papağan kafasını yana yatırıp size şöyle bir dikkatle bakıyor. Kapının yanındaki yüksek sandalyeden uzanan yavru kedi ise üstünüzü başınızı kokluyor. Haspa badigard sanki, kokunuzu beğenmese içeri almayacak. Şans oyunları oynadığımız dükkanda kediler, sandalyeleri ta sabahtan kaptığı için genellikle kuponlarımızı ya ayaküstü doldururuz ya da tek bir sandalyenin başında kuyruk oluruz. Kimse kedilere, “Öte git!” demez.
Üç kardeş tarafından işletilen Uğurcan Marketin meyve sebze reyonundaki kasaların altında geçen yaz bir kedi yavrulamış. Önce Rus turistlerin dizüstü çöküp maydanoz ve yeşil soğanlara karşı gösterdikleri ilgiye, fotoğraflarını çekmelerine anlam veremedik. Meğer onların altından kafayı çıkarıp meraklı meraklı bakan sevimli yavrulara heyecanlanıyorlarmış.
* * *
Bir ay önceydi, sürekli alışveriş yaptığım Migros’un şubesine gittiğimde, ortalığı toplayıp temizleyen İlhami bey, gururla ve kocaman bir gülümsemeyle “Bizimkileri gördünüz mü” diye karşıladı. Sahipsiz hamile bir kedi yavrulamak için kapının önündeki rafların altını seçmiş. Annelerinin üstüne yapışmış beş minik saydım. İlhami bey endişeyle, “Müşteriler şikayetçi olacak diye korkuyoruz” dedi. Bizim mahallede kimsenin böyle bir şey için şikayet etmeyeceğini söyledim. O gün pek ikna olmadı ama zaman ilerledikçe dediğime geldi. Bizim mahallede hayvan baktığı, beslediği için kimse şikayet edilmez. Aksi olursa aforoz edilir!
* * *
Nitekim market personeli, rafların dibine iki kutu kedi maması koyduysa, bizim mahalle sakinleri üç kutu mama, bir kutu dolusu da süt bıraktı. Günün hangi saatinde markete gitsem birileri kapının oralarda bir yerlerdeki yavruları kucaklamış öz çekim yapıyor.
Önceki gün baktım İlhami bey pek endişeli. Yavrular çok durgunmuş. İki tanesinin sanki ayağı incinmiş. “Yağmurda ıslandılar galiba. Sabah geldim, yaprak gibi titriyorlardı” dedi. Boş teselliyle yetinmeyecek belli. Karşılıklı yere oturduk, rafların altına kafaları soktuk. Haklı, yavrular durgun… Yavruları veterinere götürmeyi teklif ettim. Çok sevindi, hemen bir temiz karton kutu bulup geldi. Yola çıkacağız, İlhami beye bir haller oldu. Gitmemizi istemiyor. “Geri getireceksiniz değil mi” diye soruyor. Dokunsam ağlayacak. Bir alay teminat verdim, yavrularla veterinere doğru yola çıktık. Veteriner hekimimiz Oya Tekin Balık, hepsini inceden inceye muayene edip sonra da dakikalarca öpücüklere boğduğundan işimiz uzun sürdü. Markete döndüğümüzde İlhami bey yoktu. Mesaisi bitmiş. Geri kalan personel eksiksiz bekliyordu beni. Kapıda karşıladılar. Çok merak etmişler. Yavruların ciddi bir sağlık sorunu olmamasına çok sevindiler. İlhami bey, arkamızdan, “Gitti yavrularım” diye yas tutmuş. “Yahu kaç yıllık müşterimiz. Merak etme, getirir” demişler. İnanmaz inanmaz bakmış.
İşin özeti, bizim mahalledeki işyerlerinde insanlar var.
Yorumlar
Kalan Karakter: