Çığlık atmak ile bağırmak, çağırmak arasında belli bir nüans var...
Çok güzel şeylerde, olumsuzluklarda, ani şoklarda çığlık atılır...
Atılan çığlığın tınısı, atılış nedenini belli oranda açığa çıkarır...
Bağırmak çağırmaktan çok daha farklı, çok daha doğal ve insanidir...
Ülkemizde çığlık ender atılır...
Ama bağırıp, çağırmak gırla...
Bağırmanın insanlar üzerinde etkisini en iyi keşfedenler politikacılardır...
Genelde baskın çıkma, baskı kurma aracıdır bağırıp çağırmak...
İşin gerçeği, başarılı da olurlar..
Farkına varsak da varmasak da sineriz, sindiriliriz bağırıp çağıranlar karşısında.
Ne hikmetse, yadırgamak yerine kabulleniriz.
Birileri meramını normal şekilde anlatmaya çalışsa, özellikle de bu işi ender yapan politikacıları hemen yaftalarız...
‘Amma da pısırık, karşısındaki gibi bağırmıyor, aciz kalıyor’ der, müktesep hakkı olarak görürüz bağıranları.
Sadece siyasilerde mi?
Zinhar hayır...
Genlerimizde var...
Bindiğimiz araca çığlık attırırız, motosiklete gaz veririz daha çok bağırtmak için...
Gidin büyük mağazaların müzik aletleri satan reyonuna, her müzik aletinin son ses açılıp bağırtıldığına tanık olursunuz.
Sanki, ‘ne kadar çok bağırtılırsa, o kadar çok ve daha iyi satılacak’ düşüncesi hakimdir.
Marka, kalite, işlevi...
Fasa fiso...
Varsa da yoksa da, önemli olan daha çok bağırması...
* * *
Evet..
Bu kadar uzun girizgahtan sonra yazımızın başlığına dönecek olursak...
ATSO...
Yani, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası...
Başkanı Çetin Osman Budak, çığlık atarcasına feryat ediyor...
2015 yılında G 20 ve B 20 zirvelerinin Antalya’da yapılacağına dikkat çekip, hükümete mesaj yolluyor...
Dağların bomba düşmüş gibi taş ve mermer ocaklarınca tahrip edildiğini, çatılardaki güneş panellerinin tarlaya dönüştüğünden yakınıyor özetle...
Haksız mı?
Zinhar...
Yerden göğe haklı...
‘Yapılanlar yanlış olmaya yanlış da, ele güne karşı zevahiri nasıl kurtarırız’larda..
Geçmiş ola...
Adetimizdir...
Yapılan yanlışı direkt söylemek yerine, ucuna bir mazeret ekleriz, nezaketen...
Komşumuzun çocuğuna, ‘Gürültü yapma, rahatsız oluyoruz’ demek yerine, ‘Evladım, evde hasta var, biraz sessiz olsan’ diye, lafın ucunu kıvırmak gibi...
‘Obama gelecek, Putin gelecek, şu gelecek, bu gelecek. Bu tür görüntü kirliliği hoş olmayacak...’
Eyvallah, eyvallah da...
Hoş olup, olmaması bir yana...
Taş ve mermer ocaklarının tahribatı bir tek görüntü kirliliği yapmıyor ki...
Doğanın dengesi, ahengi bozuldu...
Endemik bitkiler, asırlık güzel ağaçlar yok oldu...
Bunlar daha mı az önemli?
Çırpındı durdu kitle örgütleri, doğa severler...
I ıhhh.
‘Hadi biz neyse ne da, bari gelen konuklara karşı ayıp olmasın’.
Öyle demeye getiriyor. ATSO Başkanı Budak...
Ne demek, ‘biz neyse?’...
Ne zaman mazeret belirtip, ucunu kıvırmadan kendimiz için isteyeceğiz?..
Yoksa olması gerekeni istemenin bir cezası, cezalandırılması mı var?
Hoş, bunu Budak’ın çok daha iyi bildiğini düşünüyoruz...
Ve de başkalarına ayıp olmasından çok, bizlere daha çok ayıp edildiğinin ayırdına varılmasını bekliyoruz...
Özetle...
Lafın ucu kıvrılarak da söylense, bu feryada, bu çığlığa kulak verilmeli...
İnşallah...
Yorumlar
Kalan Karakter: