Ne kendimize ve ne de başkalarına saygımız var.
‘Acı patlıcanı kırağı çalmaz’ sözü rehberimizdir genelde.
İlk saygısızlığı kendi bedenimize yaparız böylece.
Böbürlenmek isterken zayıflığımızı teşhir etmiş oluruz.
Bu ilk arızamız.
Yani engelimiz..
Acı patlıcan kırağı çalmayınca aracımızda hız tutkunu oluruz, hatalı sollamanın liderliğine soyunur, en küçük münakaşada kanlı bıçaklı oluruz.
Kırağı çalmaz ya bizi...
Hal böyle olunca, elbet arızalı duruma düşeriz.
Arızalıdan ne beklenir?
Tabii ki arızalı davranış.
* * *
Yürek burkan, insanı derinden etkileyip, can evinden vuran aşağıdaki sözlerin de muhatabı oluruz cümbür cemaat...
‘Hesapta Antalya’da yaşıyorum ama şehre ulaşamıyorum’ diyor 18 yaşında gencecik üniversite öğrencisi Tuğba Ak gazetemizde yayımlanan haberde..
Neden, niçin?
Çünkü belediyenin engellileri hesaba katmadığını, katmadan şehri ve ulaşımı planladığı söylüyor.
Ya vatandaşlar?
Vatandaşların da engellilerin yaşamını zorlaştırdığından yakınıyor.
Yalan mı?
Bedensel engellilerin günlük hayatında, kamu kurumları, sağlık kuruluşları ve bankalarda yasal haklarının hiçe sayıldığına vurgu yapıyor Ak...
Bu sözlerin altına imzasını atmayacak olan beri gelsin.
Yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluşları ve de bankalara ne demeli?
Olması, oldurulması gereken görevlerini yerine getirmemekle asıl engelli kendileri olmuyorlar mı?
* * *
‘Hizmet’ adı altında istediğiniz kadar muhteşem AVM dikin, alt, üst, tüp geçit yapın...
İstediğiniz kadar görkemli festivaller düzenleyin, istediğiniz kadar çok oy alın, popüler olun…
Ne kadar, ne yaparsanız yapın ‘insani değerler’ adına..
Politikacı iseniz, gözünüz, konsantrasyonunuz seçmen oylarında, banka iseniz mudi tasarrufunda, sağlık kurumu iseniz, parasal girdilerde olduğu sürece gözleriniz…
Bilerek ya da bilmeyerek, yaptığınız şeyler doğuştan ya da sonradan engellileri kapsamadıkça ‘insani değerler’ sözden ibaret kalır...
Engelli olursunuz..
Hal böyle olunca;
Yılın sadece bir günü, ya da haftası da olsa insanın yüzüne şaplak gibi çarpılır acı gerçek, Tuğba Ak ve onun gibi güzel insanlarca..
Haaa...
‘Neyimiz doğru ki, bu yönümüz eğri kalsın’ diyeceksiniz..
Demeyin... Demeyelim...
Kimin üzerine ne kadarı düşüyorsa. Arızalılığımızı öteleyip, önce kendi yapmamız gerekenden başlayarak…
Vallahi de billahi de başarırız. Koşullar ne olursa olsun.
Yok... ‘Nasılsa yılda bir kez sorunu hatırlatmaya çalışma imkanları var. Nasılsa ikinci gün gündem değişiyor’ düşüncesindeyseniz...
Olmayın be, olmayın ne olur...
Ateş bir tek düştüğü yeri, yerleri yakmasın, biz de bir yerlerimizde hissedelim o kor ateşin yakıcı, acımasız acısını.
Yadsınmaz gerçek...
‘Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın’la bir yere varılmıyor...
Bir bakıyorsunuz, bir şekilde gelip bizlere de şu veya bu şeklide değiyor.
Er ya da geç...
“Dünya; kötülük yapanlar yüzünden değil, hiçbir şey yapmadan durup izleyenler yüzünden tehlikeli bir yerdir” diyor Einstein...
Durmayalım, izlemeyelim...
Üstümüze düşecek bir şeyler yapalım...
Olmaz mı?..
Yorumlar
Kalan Karakter: