Cumhuriyet halk partisi (CHP) Antalya milletvekilliği ve 1999-2004 yılları arasında Büyükşehir Belediye başkanlığı yapan Bekir Kumbul, Salı Sohbeti’nin bu haftaki konuğu oldu. Bekir Kumbul’la belediye başkanlığı dönemini, milletvekilliği dönemini, doktorluğu ve siyaseti konuştuk.
Milletvekilliği yaptınız, sonra belediye başkan adayı gösterildiniz. Hakkınızda bazı haberler çıkmasına rağmen belediye başkanlığını kazanırken CHP barajı aşamadı. Belde belediyelerde meclis üyesi kazanılamadı. Siz tek başınıza Büyükşehir Belediyesi’ni kazandınız. Bu başarının sırrı nedir?
Toplumsal olabilmek, insanlara yardımcı olabilmek, her durumda empati yapabilmek önemli. Bu yaşam biçimi sanırım. Biz göçebe bir hayat yaşadık. Ben lisedeyken bile göçebe bir hayatımız vardı. Ben tek başıma geldim, liseye kaydolmak için. Bir sabah Mahmut Konak’a gittim. Babamın selamını ve Antalya Lisesi’ne kaydolmak istediğimi söyledim. Peki dedi, benim bir satış müdürüm var dedi. Reha bey vardı o zaman. O’nun yanına gittim. Antalya Lisesi’ne geldik, imza attı ve bir daha görmedim onu. Daha sonra milletvekilliğimde İbrahim Güldal’la muhabbet ederken o benim kayınpederim dedi. Beni onun yanına götürmesini istedim. Hastanede ziyaretine geldim. Prostat kanseriydi. Bu adam benim okumamın temel taşlarından biridir, yardımcı olun dedim. Vefat etti daha sonra. Üniversitedeyken arkadaşlarım hastaneye staja giderdi ben omzumda kürek tarlalara giderdim. O zamanlar yaşadıklarımdan dolayı kendime ‘çok iyi doktor olacağım’ diye söz verdim. İnanç insana her şeyi yaptırıyor. O dönem üniversitede kaldım, daha sonra 80’li yıllarda ayrılmak zorunda kaldım. Bu olaylar insanı pişiriyor işte. Benim yanıma staja gelen öğrencilere ‘Hoş geldiniz doktor’ diye seslenir, muayene yaptırır ve yerimi verirdim. İnsanlar arasında ayrım yapmadım, hepsini kucaklamaya çalıştım. Bu nedenle hastam da çok olurdu. Çok yorulurdum. Sonra kızım da Tıp Fakültesi’ni seçti, seçme dedim. Hekimlik zor hele hanımlar için daha zor. Çocuğun anası sen olacaksın, mutfağın kadını sen olacaksın, evin hanımı, kocanın karısı sen olacaksın, hastanın doktoru sen olacaksın, bunların hepsini yapmak zordur dedim. Yine de seçti. O zaman ona bir baba nasihatinde bulundum; Gelen hasta babam, annem, kardeşim olsa nasıl davranırdım diye empati yap, öyle davran dedim. Bu birikimler insan sevgisi getiriyor. İnsana sevgi getiriyor. Benim sülalemin çoğu Doğru Yol’cuydu ama ben CHP’liydim. Ayrım yapmadılar, benim için koşturdular.
Sizler doktor olarak zor zamanlarımızda yanımızda oluyorsunuz. Siyasette de kendinizi iyi ifade edebildiğiniz bir mesleğiniz olmuş. Buna katılıyor musunuz?
Elbette, bunu görüyorum zaten. Hekimlik zaten, gerçek hekimliği yapmışsanız, önce insanca sonra hekimce davranabilmişsen, bir oy nihayetinde, o oyu da veriyor. 82’den 93’e kadar hekimlik yaptım ama inanır mısınız milletvekilliğimde hangi köye gidersem bir değil, birden fazla hastam çıktı. Hepsi de saygıyla andılar beni.
SEÇİMİ KAZANAMAZSIN DEDİLER
Bugün hala CHP’nin içinde Bekir Kumbul bir isme işaret ederse, oradan destek alırız yorumları duyduk. Burada sözünüzün üstüne söz söylenmemesi çok önemli.
Bizim toplumumuzda gariban insanlar var. Çok şey istemezler ama bir yere gittiklerinde terslenmesinler, işleri görülsün, görülmüyorsa neden görülmediğinin açıklanmasını isterler. Ben hekimken de başhekimken de birisinin bir işi olduğunda telefonla halletmeye çalışıyordum. Bu yapılıyordu. Bir ağabeylik hep yaptım. Bu da belki ezilerek yetişmemizin bir sonucudur. O toplumun içinde yaşadık. Kimin ne sıkıntısı olabileceğini biliyordum. Belki iyi bir gözlemciydim. Dedem de hayvan çıkığı, kırığı konusunda çok usta bir kişiydi. Belki onu gözlemlediğim için Ortopedi bölümünü seçtim. Yaptığım milletvekilliğinden de hoşlanmadım. Sağlık politikaları bozuk olduğu için siyasete girmek istedim. İktidara gelirsek sağlık bakanı olurum, sağlık sistemini düzeltmeye çalışırım dedim. Ama oraya bir gittik, 49 kişiyiz, barajı zor aştık. Biz önseçimle gittik ama 49 kişinin arasında çömez gibiydim. Ne işim var benim burada dedim. Her söylediğinizi yapamazsınız orda, belli kurallar var dışına çıkamıyorsunuz. Dönmek istiyorum oradan. Deniz Bey de “Orada seni çok seviyorlar, seni Antalya’ya gönderelim” dedi. Ben de olur dedim. Hasan Subaşı da çok popülerdi o zaman. Partili partisiz seni çok seviyor, kazanırsak seninle kazanırız dediler. Geldim, kamuoyu araştırması yaptırdım. Parti barajın altında görünüyor, ben partiyi biraz yükseltiyor görünüyordum. Hasan Bey’in yüzde 34 oyu görünüyordu. Benim çıkarabileceğim oy yüzde 12-13 görünüyordu. Hasan Bey’in kaybetmesi mümkün görünmüyor dediler. Sonra sizi yanıltacağım dedim. Hasan Bey parti içinde partiyi bölmüştü. Bölünen kesimle benim aram çok iyiydi, arkadaşlarım ve akrabalarım vardı. Rahmetli Mehmet Atay’ın hanımı, bana oy verdiğini söyledi. Ben bu şekilde kazandım. 2 meclis üyesiyle görev yaptım.
Deniz Baykal, seçimden önce sizi çok övdü. Ancak bu övgüye rağmen sizi aday göstermedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Böyle bir süreç geçirdim ama hep o dönemi saygıyla anmam gerekir. Siyaset yapardı herkes ama Antalya’nın sorunlarına önem gösterdiler.
TEKRAR ADAY GÖSTERİLSEM YİNE KAZANIRDIM
O dönem aday gösterilseydiniz, seçimi kazanır mıydınız?
Kazanırdım. Küskünlüğüm oldu bir süre. Daha sonra Ankara’da bir telefon geldi. “Antalya ile Mersin hoş gözükmüyor, Antalya’da biraz dolaşsanız iyi olacak” dedi. Kim olduğunu da bilmiyorum. Ben de o dönem beynimden bu işleri çıkarmıştım. Ciddi bir yüktür çünkü. Sabahlara kadar uyumadığınız günler olur. Ne diyor acaba diye düşündüm. Sonra çarşıda bu arkadaşla karşılaştım. O vatandaş bendim dedi. Nerden çıktı diye sordum. “Aradan 8-9 yıl geçti. Biz arada bir kamuoyu araştırması yapıyoruz. İsmini filan sormuyoruz Antalya’da ama her seferinde yüzde12-13 oy var, eksilmiyor, artmıyor. Boşverin bunları Bekir Kumbul olursa veririz diyorlar. Bu kolay değildir” dedi. Bu gazı da alınca ben, bir değil üç defa dolaştım son seçime girilirken. Önce Deniz Bey biraz canımı yaktı, sonra da Kemal Bey. Bence o telefondan yöneticilerin de haberi vardı. Sonra yine aynı arkadaşla gidildi ve kaybedildi. O zaman ne diye beni ayağa kaldırdınız? İşte bunlar insanın canını yakıyor. Şimdi de Antalya Yüksek İstişare Kurulu’nda gidiyoruz, görüşlerimizi belirtiyoruz.
REFERANDUM SÜRECİNDE EV EV DOLAŞTIK
İnsani olarak refleksleriniz gelişmiş. Hizmet anlayışınız var. Bugün baktığımızda meydana çıkabiliyorsunuz, en çok kızmanız gereken insan olmasına rağmen Deniz Baykal ile kol kola girebiliyorsunuz. Siz hiç siyaset yapmamışsınız.
Referandum olayında mesela ben bir ay diğer arkadaşlarla, DYP’li, MHP’li arkadaşlarla oturduk, konuştuk. Sistemimizi bozdurmamalıyız dedik. Bu sistemle biz sıfırdan başlayıp bu konuma geldik. Batı’nın kalkınması da bu sistemle oldu. Öyleyse bu sistemde saygı ve demokrasi daha fazladır. Tartışılır ama ötekinde tek adam düşüncesi vardır. Bu bize uymaz öyleyse koşalım dedik. Bu genel siyasettir, buna koşarım. Koştum da! Sonuçta aldığımız kanaatindeyim. Kınık’tan Gazipaşa’ya kadar bir ay ev ev dolaştığımız oldu. Gittiğimiz yerler farklı partilerin oy potansiyeli olduğu yerlerdi. Bu benim genel bakış açımdır. Mesela Menderes Bey benim arkadaşım. O ayrı bir şeydir. Ben doğru bildiğim şeyde yürürüm. Böyle bakacağız bu işlere. Küçük oyunların içine hiç girmedim. İnsanları küçücük şeyler için itmem. Şu partili, bu partili yapmadım. Ama referandum olayında kimi insanlara biraz üzüldüm. Çünkü yeni sistem beni korkuttu.
ERDOĞAN’A OY VERDİM
Yeni sistemde en büyük kaygınız nedir?
Yeni sistemde en büyük kaygım, bir kere tüm güçler tek elde toplanıyor. Düşünebiliyor musunuz? Hem cumhurun başı, hem partinin başı, hem Başbakan olmuş oluyor, hem yargının başı olmuş oluyor. Bu korkutur adamı. Beni korkutuyor. Şimdi Cumhurbaşkanım demeye imtina ediyorum. Ak Parti’nin genel başkanıysa, Ak Parti’nin sayın Genel Başkanı diyorum. Çünkü artık partili oldu. Geçtiğimiz süre içerisinde ben birçok Cumhurbaşkanı gördüm, hakikaten buna dikkat ettiler. Demirel ve Özal da bir partinin içinden gelmiştir. Mesela Demirel, yıllarca karşısında oldum ben onun ama saygı duydum hep. Hep karşıladım. Gerçekten cumhurun başkanı oldu. Herkesi eşit mesafede kucaklayabildi. Bu sistem insanı tedirgin ediyor. İnsan hata yapar. Maalesef bizim Cumhurbaşkanı, Başkan diyelim artık, çok sert mizaçlı bir adam. Şuna üzülüyorum, eğer hakikaten Cumhurbaşkanı olarak bakacaksak, kendisi gibi düşünmeyenlere küfretme hakkı yoktur. Küfrediyor. Bu olabilir mi? O zaman nasıl ben saygı duyabilirim? Ve ben Erdoğan’a oy verdim biliyor musunuz cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Kendi partime karşı geldim çünkü Ekmeleddin Bey Cumhurbaşkanı olamazdı. Ama buna rağmen küfrediyor.
NUTUK YOL GÖSTERİCİM OLDU
Antalya’da sizin dönemizden bu yana çok şey değişti. Çok zor bir iş başarmışsınız. Karar alırken çoğunluğu sağlayarak mı alıyordunuz? Bununla birlikte en çok yıpranan şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Önünüzde nasıl bir tablo var?
O döneme baktığım zaman, hakikaten azınlıktık. Parlamentoda temsilcimiz yoktu ama bir çantam vardı, çantamın içinde Nutuk kitabı vardı. Moralim bozulduğunda o kitaba bakardım, açıp okurdum. Derdim ki, o koşullarda neler yapılmış, biz bu koşullarda yapamayacak mıyız? Nutuk güç verirdi bana. Gerçekten önemli bir kitaptır. Kendinizi güçsüz hissettiğinizde o sizin el kitabınız olsun. Ve o dönemde herkes siyasetini yapardı ama farklı partiler de olsa Antalya söz konusu olduğunda katkı koyardı arkadaşlar. Değişik düşünceler neyi öğretiyor insana biliyor musunuz? Bu durum bizi en doğruyu bulmaya sevketti. Her düşünceden arkadaşım vardı. Dinliyordum. Hoşgörüyü öyle böyle öğreniyorsun. Farklı düşünceyi dinlemeyi öğreniyorsun. Bu dönemle kıyaslarsam, hükümetin de, belediye başkanının da aynı düşünceden insanlar olmasının hizmetlerin hızlanmasına katkısı vardır ama personeli çok hırpaladığı kanaatindeyim. İnsanların canı çok yandı. Belki de Mustafa Başkan ile olan gerginliğin payı vardır bunda. Menderes Başkanın da Akaydın Başkanın da hataları vardı.
Peki, sadece personele mi yapıldı yoksa ticari anlayış da mı değişti?
Ticari anlayışta neler yapıldı, neler edildi bakmadım, bakmıyorum işin özü. Ama mesela, ulaşım ağında ciddi mesafeler katedildi. Kimi projeler var, Boğaçayı gibi. AYİK’te de tartışıyoruz. Belirli şeyler yapılıyor ama detaya inildiğinde o kısmını bilmiyorum.
KAMUDA DEVAMLILIK VARDIR
Şu anki raylı sistem, Atatürk Parkı sizin projenizdi. Menderes Başkan çıktı, ‘benim projelerim’ diye hayata geçirdi. Siz çıkıp itiraz etmediniz. Neden?
Kamuda devamlılık vardır. Benim anlayışımda mevcut olanı devam ettirmektir. Şimdi yeni projeler var, mesela Konyaaltı, Boğaçayı projeleri. Bunlar merkez Antalya için önemli projeler. Ama Antalya’da başka bir şey de oldu artık; Bütünşehir Yasası Antalya için çok kolay olmadı. Tek faydası olmuştur o da plan bütünlüğü. Bütünlük içinde plan yapılırsa ve doğru yapılırsa iş ilerler. Maalesef Antalya merkezde nüfusu arttırıyoruz, önüne geçemiyoruz. Köylerde insan yok. Turizme de hep sayıyla baktık. Oysa Antalya’da alternatif turizme dair o kadar güzel yerler var ki. Akseki, Gündoğmuş, İbradı üçgeninde aklınıza gelebilecek her şey var. Kayak, golf, ne isterseniz yapabilirsiniz. Ama başka bir şeyi belki geliştirmek lazım. Onda da turizmcilerin biraz özverili olması lazım. Oranın insanlarını entegre ederek bu sistemi geliştimek lazım. Bunları değerlendirmiyoruz.
İki fazla adamı işe aldınız diye usulsüzlükle yargılandınız. Bugün belgeleriyle yolsuzluklar ortaya koyulmasına rağmen kimseye soruşturma açılmıyor. Sizin döneminizde de belediye başkanları böyle zengin olabiliyor muydu? O dönemle bu dönemdeki farklılıklar neler?
Ben kendimi bilirim. Bugün her şey usulüne göre mi yapılıyor bilemem. Ben beynime oturuyorsa bir iş onu yaparım. Yoksa yapmam. Emekli maaşımla geçiniyorum, çocuk okutuyorum. Benim zenginlikte gözüm olmadı hiçbir zaman. Zenginlikte gözüm olsa hekimliğe devam ederdim belki. Ama şunu söyleyeyim; şimdi nereye gitsem Bekir Abi olarak anılıyorum. Göğsümü gere gere dolaşıyorum. Çok rahat uyuyorum, huzurluyum. Ben ne yargıcım, ne savcıyım. Başkasını yargılayamam.
DUR DEMEK GEREKİYOR
Adalet Yürüyüşü’nü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Adaletsizliği sevemedim hiç. Hep adaletli yürüyüşten yana oldum. O yürüyüş de doğrudur. Çünkü bir çok hata yapıldığını hissediyorum. Bu döneme kadar, bu kadar çok gazeteci görevinden alınmamıştı. Bunlar adaletsizliktir. Perişanlıklar yaşanıyor. Bu duruma dur demek gerekiyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: