BAŞLARKEN
Yemeyi, içmeyi seviyorsanız mutlaka gidin derim. Gıdadan, kumaşa doğal bir şeyler arıyorsanız, gidin. Sohbet arıyorsanız, benim gibi öyküleri seviyorsanız da gidin. Ama en çok içinizde, “Ne olacak bu ülkenin hali” korkusu varsa gidin. Anadolu orada. Tüm renkleriyle, kokularıyla, insanıyla, el sanatlarıyla, sıcakkanlılığıyla, konukseverliğiyle; yitip gittiğini sandığımız ne varsa, her şeyiyle orada. Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır, “Aç gelin” demişti ya, kesinlikle haklı! Aç gidin, Anadolu sizi doyurur.
***Türkiye’nin peş peşe içine düştüğü ekonomik darboğazlardan çıkışı için önerilen “Kriz varsa, çare de var” sloganı Antalya’da hayata geçti
***Çıkış noktasının yöresel ürünlerin tanıtımı ve dünya gıda piyasasına sunumu olduğuna inanan Antalya Ticaret Borsası, Anadolu’ya “Can suyu’ olsun YÖREX’i düzenlemeye başladı
Yıl 2008’di. O tarihlerde çok sayıda ciddi ekonomik kriz atlatan Türkiye, yine krizdeydi. Herkesin canına tak demişti. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu “Kriz varsa çare de var” diye bir kampanya başlattı. Kampanyanın ana fikri, “Tüketimi kesmeyelim. Bilinçli tüketim yapalım. Eve kapanmayalım, pazara çıkalım” idi. İşte tam o sıralarda Antalya Ticaret Borsası (ATB) İş Geliştirme ve Çalışma Grubu bir toplantı yaptı. ATB Başkanı Ali Çandır başkanlığında yapılan toplantıda bu slogan ele alındı. Kapılarını ilk kez 2010 yılında açan YÖREX Yöresel Ürünler Fuarı, bu sloganın hayata geçmiş hali. Ali Çandır, “Bizim bu projemiz, Türkiye’nin her yerine, kırsal kesime can suyu götürme projesi” diyor. Önce Türkiye’de bizim, sonra dünyada herkesin Anadolu’nun yöresel ürünlerinden kendine uygun bir şeyler bulabileceğine inanıyor.
AÇ GİT, TOK ÇIK
Hiç de haksız değil Çandır. YÖREX, daha girişinden itibaren Anadolu kokuyor. Tarhananın kokusu Antalya’nın meşhur serpme böreğine, hakiki zeytinyağının kokusu, peynirin, meyvenin sebzeninkine karışıyor. Stantlarda görev yapanlar da tam Anadolu insanı. Bir şey satın almanıza gerek yok. Sadece tadına bakacaksanız, her şey ortada. Bol bol hem de. Dilimlenmiş, yanında kürdanla… Tadına baktığınız neyi satın almaz, geride bırakırsınız, işte o sizin iradenize kalmış.
ÜNLÜLER DE ORADA
Açıldığı günden beri alanında ünlü gazeteciler, iş dünyasının liderleri, Antalya siyasetinin önde gelenlerini ağırlayan fuarın iki konuğuna da ben denk geldim. Aysu Baceoğlu ve Fulden Uras, serpme böreği yapmaya çalışıyordu. Hamur açmayı başarıp başaramadıklarını soranlara, “Daha çok yırtılan hamuru birbirine yapıştırmaya çalışıyorlardı” diye fesatlansam da ikisi de güzel ve çok sıcakkanlıydı. Herkesin sempatisini topladılar.
KARANLIĞA HAYKIRAN ÇOCUK
Yarın da İbradı türkülerini derleyip söyleyen Gülay Diri gelecek mesela. Koyun çobanı olan babası, sürüyle birlikte yazın Torosların yüksek yaylalarına çıkar, kışın sıcağa; Manavgat sahillerine göçermiş. Diri, babasıyla yüksek yaylalarda gece karanlığında sürüyü bir arada tutmaya çalışırmış. Karanlıktan, karanlığın içinden fırlayacak canavarlardan hangi çocuk korkmamıştır ki? Gülay kız da çok korkarmış. Babası da onu bağıra bağıra türkü söylemeye teşvik edermiş. Köydeki düğünlerde, tarlada ekin biçerken ninelerden dinlediği, yaylada karanlığa haykırdığı türküleri söyleyecek fuarda.
NUH’UN GEMİSİNE BİNDİ
Orada her şeyin bir öyküsü var. Nasıl olmasın ki? Geçmişleri binlerce yıla dayanıyor. Öyküleri seviyorsanız, cennete düştünüz demektir. Yanınızdaki aileye satış yaparken, aldıkları ürünü poşete koyarken, para üstü verirken bir yandan da size sattıkları ürünün tarihçesini anlatıyorlar.
Tıpkı Kastamonu Seydiler’den gelen Hüseyin Ünal gibi. Siyez Bulguru satıyor. Nedir diye soracak olursanız, özeti şu: “Siyez, Nuh’un Gemisi’ne girmiş. Yani buğdayın atası.” Hüseyin beyin dedesi değirmenci imiş. Bütün aile bulguru yaşamlarının odağına almış. Eskiden ‘Siyez’ der geçerlermiş ama dünya üzerinde tek bir bölgeye özgü olan ve orada yok olmaya yüz tutan gıda ürünlerinin korunması için başlatılan bir proje olan ve merkezi İtalya’daki “Presidium”a sunulunca ne olduğunu anlamışlar. Siyez, Türkiye’den Presidium’a seçilmiş ilk ve tek ürünmüş. Bildiğimiz buğdaydan daha koyu renkli. Hüseyin bey, bunu genetiği değişmemiş olmasına bağlıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: