“Birçoğumuzun üç tekerleklisi ile başlayıp, çocukluğumuzun bir yerlerinde bıraktığımız bisikleti, hayatlarının hiçbir anından çıkarmamış üç gencin hayallerine dokunuşun serüvenidir bu. İçlerindeki tutkuyu, CANTEK imzası ile Alpler’ in zirvesine taşıyacak olmalarının heyecanı…”
Yukarıdaki sözler bisiklet tutkunu Antalyalı bir gence ait; Hakan Uğurlu.
Hakan Uğurlu’nun hayatında büyük bir yere sahip olan bisiklet tutkusu henüz 7 yaşında iken ailesinin almış olduğu bisiklet ile başlamış. Bu tutku o günlerde hayatına girmiş ve bir daha hiç çıkmamış. Sabahtan akşama kadar bisiklete binen Hakan Uğurlu, her çocuk gibi çoğu zaman da ayağı, dizleri yaralı olarak eve dönmüş! Bu yaralanmalar onu daha da kamçılamış. “Hayat da öyle değil mi? düşüp kalkmalarla daha güçlü oluyorsun. Ben her düşüp kalkmalarımda hayata ve bisiklete daha tutkulu bağlandım”diyor Hakan Uğurlu.
Hakan Uğurlu ülkemizde ne yazık ki bisiklet sporuna yeterli değer ve desteğin verilmediği kanaatinde. Yarı profesyonel yarı amatör bir bisikletçi olan Hakan Uğurlu, Türkiye’de çok sayıda bisiklet rotasına gitmiş, ancak en büyük hayali yurtdışında bisiklet sürmek, keşif yapmak ve oralardaki bisiklet kültürünü tanımakmış. Hakan’ın bu hayali 2014 Aralık ayına kadar sürmüş. Ve onun hayallerine dokunan ise kendisi de yelken sporcusu olan, bireysel enerjileri ile zorlu sporların üstesinden gelen genç sporcuların rekor denemelerine sponsor desteği veren, maddi ve manevi katkı sağlayan Antalyalı genç iş adamı Can Hakan Karaca olmuş.
HAYALDEN GERÇEĞE
Can Hakan Karaca, Organize Sanayi Bölgesi’ndeki tesislerinde soğuk odalar imal eden ve bu odaların tasarruflu enerji ile çalışmalarını sağlayan yazılımlar geliştirerek makinelere akıl veren CANTEK firmasının sahibi Can Hakan Karaca, işletmesinde muhasebe bölümünde çalışan Hakan Uğurlu’nun bu tutkusunu biliyormuş. Bundan sonrasını Hakan Uğurlu anlatsın: “2014 yılının Aralık ayında patronum Can Hakan Karaca’nın ‘Hakan Bisiklet konusunda iddialı mısın?’demesi ile başladı her şey. O’na en büyük hayalim olan Türk Bayrağı’nı Alplerin zirvesine dikmek olduğunu söyledim. Kendisi bu hayalimin gerçekleşmesi için sponsor olacağını söyleyince, önce şaşırdım, heyecanlandım, sevindim ve sevinçten adeta havalara uçtum. Can Hakan Karaca’nın spor sevgisi ve desteği ile bir hayal gerçeğe dönüşmeye başlıyordu. Projemize ait sunumları hazırladım, rotaları çıkardım, bütçeyi hazırladım. Tüm Doğa Sporcularının Hayallerini Süsleyen İsviçre Alpleri inanılmaz bir başlangıç olacaktı. Dünyaca ünlü İsviçre Alplerini bisiklet ile geçmek ise hiç bir şey ile kıyaslanamazdı.
YOLCULUK BAŞLIYOR
Turumuz 6 Haziran’da başlayıp 14 Haziran tarihinde son bulacaktı. Antalya’dan İsviçre’ye uçakla gidilecek, Cenevre’den turumuza başlayacak ve Alpleri geçerek Zürih’e ulaşacaktık. Bu da toplam da 550 kilometrelik bir yoldu. Antalya’dan Sıfır “0” rakımdan çok yükseklere gidilecek olmanın zorlu koşullarını biliyordum. Cenevre’de 375 rakımdan pedal çevirmeye başlayacağız ve her gün, gün geçtikçe yükseleceğiz. Kimi zaman 1900 rakıma çıkıp tekrar 350-400 rakımlara düşüp vücutlarımızı sınırlarımızı zorlayacağız. Çok fazla irtifa alıp irtifa kaybedeceğiz. Özellikle 5’nci günden itibaren daha zorlu günlerin bizi bekleyeceğini hayal edebiliyorduk. Çünkü bisikletle 2460 rakıma (8068,80 feet) çıkacaktık. Burası Alplerin kabesi gibiydi ve bisikletçinin hayalinde buraya çıkmak vardı. Bunun gibi 3 geçiş vardır ve dünyaca ünlüdür (Sustenpass- Furkapass- Grimselpass) Yüksek geçiş noktalarında kar var ve yağmur gözüküyor, sert rüzgarlar ile çok zorlu ve bir o kadar inanılmaz güzel zevkli bir tur olacak.
ANTALYALI EKİP
Tabi ki bu hayalin gerçekleşebilmesi için bir ekibe ihtiyaç vardı. Bisiklete benim gibi tutkuyla, aşkla bağlı iki arkadaşım vardı, Murat Bozoğlu ve Ayhan Calp. Onlara, ‘Yıllardır beraber pedal bastığımız bu topraklardan sonra yurtdışında pedallama nasıl olur?”diye sorduğumda şaşkına döndüler! Projeden söz edince de sevinçten yerlerinde duramadılar adeta havaya uçtular. Sevgili Can Hakan Karaca ile bir görüşme ayarlayıp arkadaşlarımı tanıştırdım. Bilgi alış verişi ve tecrübe paylaşımları olduğu için çok heyecanlı ve samimi bir görüşme gerçekleşti. Aylar geçiyor, hazırlıklar sürüyor, heyecan artıyor, bu projemizi gerçekleştirecek olmamıza inanamıyorduk.
ROTA BELİRLENDİ
Bir hayal gerçek oluyordu. Tek yapmamız gereken 6 Haziran Cumartesi saat 16, 30 da kalkacak Cenevre uçağımızı beklemekti. Ve rotamız: 1. gün Cenevre Villeneuve, 2. gün Villeneuve-Les Diablerets, 3. gün Les Diablerets-Spiez, 4. gün Spiez Innertkirchen, 5. gün Innertkirchen- Altdorf , 6. gün Altdorf -Zug, 7. gün Zug-Zurih, 8.gün Türkiye
VE… YOLCULUK BAŞLAR
Cenevre’ye indik. Hızlı bir şekilde bagajlarımızı almaya gittik. Normal bagajlarımız hemen gelmişti ama spor malzemelerini başka yerden teslim ediyorlardı. 15 dakika bisikletlerimizin gelmesini bekledik. Bisikletlerimizi alıp montaj işlemine başlamak üzere havaalanın kapısına doğru yöneldik ki bir de ne görelim, havaalanın içinde bisiklet kullanıyorlar. Biz de hemen montaj işlemine başladık ve bagajlarımızı yerleştirdik. Kapının önü bisiklet yoluydu. Bu ülke bizi daha ilk dakikalarda etkilemeyi başarmıştı. Acil kamp alanı bulmamız gerekiyordu. Havaalanındaki bisiklet yolundan ilerleyerek şehrin batısına doğru gittik ve ilk petrol ofisine girdik. Karnımız acıkmış ve susamıştık, bir şeyler alıp çalışan personele kamp alanı sorduk ve bize tarif ettiler. 2 km daha ilerledikten sonra sanırım kaybolmuştuk! Hava kararmış, soğumuştu ve gökyüzünde şimşekler çakıyordu. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Tedirgindik ve sokaklarda kimse yoktu. Bir ağaç altında çadırımı kurduk. İsviçre de gördüğün her yere istediğin gibi çadır kuramazdınız, ama çaresizdik ve her şeyi göze almıştık. Işık açmıyorduk dikkat çekmemek için. Biraz sohbet sonrası uykuya daldık. Sabaha karşı saat 04,00’de siren sesi ile uyandık, neyse ki beş dakika sonra uzaklaşıp gitti o ses. Hayaller ve beklentilerle dolu birkaç saatlik uykudan sonra maceraya uyandık. Tuhaf bir histi, gözünüzü açtığınızda farklı bir ülkede uyanmak. Yağmur durmuş ve güneş açıyordu. Çadırımızı toplamaya başladık ama kötü bir senaryo ile karşı karşıyaydık. Sümüklü böcek istilasına uğramıştık. Çadırın her yerine yapışmışlar ve temizlemek çok zordu. Onları çıkarana kadar bir saatimiz geçti. Akşam fark edemediğimiz çadır kurduğumuz ağaç büyük bir kestane ağacıymış. Görkemli bir görünüşü vardı. Hemen biraz ilerdeki çeşmede yüzümüzü yıkadıktan sonra kahvaltımızı yaptık. Artık turumuza buradan başlayacaktık.
Can Hakan Karaca Kimdir?
1964 Yılında Karabük’te doğdu, İlk, orta ve liseyi Karabük’te, üniversiteyi ise Trakya Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü okuyarak tamamladı. 1991 yılında Antalya’ya yerleştikten sonra, soğutma sistemleri üzerine çalışmalara başladı.1996 yılında da Cantek’i kurdu. Cantek AR-GE çalışmaları ve standartları ile endüstriyel soğutma alanında bugün, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük markalarından biri olmayı başardı. Soğutma sektöründe verimli enerji kullanımı konusunda öncü olan Cantek, dünya soğutma sektöründe yüzde71 enerji tasarruflu çalışan ”Akıllı soğutma makinesi” kavramını kazandırdı. 21.yılında ‘Enerjini Doğru Kullan’ projesini hayata geçirdi. Sponsorluklara önem veren Can Hakan Karaca, Nasuh Mahruki ile Everest’in zirvesine Cantek’in bayrağını dikti. Sürekli yenilik ve gelişmeye açık olan Cantek ,çalışmalarına 9 dünya rekoru kıran Yasemin Dalkılıç ile belgesel çekimlerine devam etti. Dalkılıç Cantek adına, deniz kirliliğine ve tükenen deniz varlıklarına dünya kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla 6 bölümlük bir belgesel çekti.
YARIN: BİSİKLET YOLLARI
Yorumlar
Kalan Karakter: