Valiler kararnamesiyle merkeze alınan Antalya Valisi Muammer Türker, AB Medya Yönetim Kurulu Başka Ayla Çekiç’e son röportajını verdi. Antalyalılara da Hürses aracılığıyla veda eden Türker, Antalya’nın kendi için çok öğretici olduğunu söyledi
13 Ekim 2014 tarihinde yayınlanan Valiler Kararnamesi ile Antalya Valisi olarak atanan Muammer Türker, Antalya’ya veda ediyor. Son valiler kararnamesiyle merkeze alınan Vali Türker, AB Medya Yönetim Kurulu Başka Ayla Çekiç’e verdiği son röportajla Hürses Gazetesi aracılığıyla Antalyalılara veda etti.
SON RÖPORTAJ
Bir veda programınız var mı?Ben vedaları çok sevmem doğrusu. İşin garibi ve kötü tarafı da sürekli vedalarla uğraşıyor olmamız. Çok yer değiştiren, ortalama görev süresi 2 – 2,5 yıl görev olan bir devlet memuru olarak çok yer değiştirmeme rağmen çok hızlı ayrılmak zorunda kaldım. Hep acilen bir başka göreve başlamam gerekiyordu. Onun için çoğu kez veda programı yapmadan kaçmış oldum. Ben de onun keyfini ve rahatlığını yaşıyorum.
2 GÜNE KADAR GİDERİM
Ankara’ya gitmeden önce bir süre Antalya’da kalırsınız diye düşünüyoruz.Yok, birkaç gün Antalya’da kalacağım. Bizde artık kararname çıktıktan sonra çok fazla kalmak doğru da değil. Beni burada bağlayan, çoluk çocuk, eğitim sorunum olmadığı için de çok uzun kalmak doğru değil. Gelecek olan Vali’ye de bu fırsatı vermek gerekiyor. O da kendi düzenini kuracak çünkü.
ANTALYA VALİSİ OLMAK İMTİYAZ
Antalya, Türkiye’nin çok özellikli bir yeridir. Antalya’yı sadece burada yaşayan 2 milyon 253 bin insanın oluşturduğu bir il olarak görmemek lazım. Antalya bunun çok ötesinde etki sahasına sahip bir yer. Antalya sadece Türkiye içerisinde değil, dünyada çok özelliğe sahip bir kent. Bu özelliği ile Türkiye’nin hem içerideki dinamikleri bakımından, hem de dışa yansıyan boyutları bakımından Türkiye’nin çok özellikli bir yeri. Antalya’da görev yapmış olmak, hele de Vali sıfatı ile bulunmuş olmak bir kere bir imtiyaz. Bu tartışmasız.
ÖZEL SEKTÖRÜN GÜCÜ
İkincisi, çok öğretici bir yer. Hayat öğrenmekten ibaret zaten. Ne kadar tecrübeniz, ne kadar birikiminiz olursa olsun hep öğreniyorsunuz. Devlet hayatında da böyledir. Devlet dışındaki hayatta da böyle. Biz de Antalya’da çok şey öğrendik. Birincisi ne öğrendik? Özel sektörün gücünü öğrendik. Bu turizm sektörü için geçerli, tarım sektörü için geçerli, sanayinin değişik kolları için geçerli. Özel sektörün bir coğrafyayı, bir bölgeyi nasıl bir hale getirdiğini gözlerimizle gördük. Buna devletin sunduğu katkı; alt yapıdır, bir takım imkanlardır. Özel sektörün yolunu açması bakımından çok önemli şüphesiz. Ama özel sektörün buna yaptığı katkı bunun çok çok daha ötesinde. Antalya’da bunu gördüm.
STK’LAR ÇOK CANLI
Üçüncüsü, insanların gönüllü olarak bir takım faaliyetlere katıldığı sivil toplum yapısının ortamını, önemi ve canlılığını gördüm. Sayıya bakarsak eğer; Antalya’da 2 bin 700’e yakın dernek var. Birkaç yüz adet de vakıf var. 3 binin üzerinde sivil toplum kuruluşu var. Bunlarda meslek örgütlerini saymıyorum. Bunların hepsinin canlı olduğunu gördük. Hemen hemen çoğu bir takım faaliyetler içerinde. Bu ne yapıyor? Bu bir takım toplumsal meselelere, insanların ilgili olmasını, taşın altına ellerini sokması görevini yerine getiriyor. Bunun dışında devlete yani kamu sorumluluğu taşıyan insanlara bir yol haritası çiziyor ve o insanları denetliyor. Eğer siz yöneticiler olarak sivil toplum kuruluşları ile çalışmayı ve sivil toplum gücünü fark ettiyseniz daha başarılı oluyorsunuz. En önemlisi sorumluluğu da paylaşıyorsunuz. Bir günahınız, bir vebaliniz varsa onu da paylaşıyorsunuz. Bu da aslında hayatınızı bir yönde kolaylaştırıyor. Ama şu var, Antalya’nın temposu benim çok arzu etmeme ve çalışma tarzım olarak sivil toplumla, devlet dışı aktörlerle, iş dünyasıyla çok yakın çalışma arzuma rağmen Antalya’da ki tempo istediğim fırsatı vermedi.
ANTALYA BENİ UMUTLANDIRIYOR
Görev süresince çok yoğun bir tempo geçirdiniz. G20 Liderler Zirvesi geçirdiniz. Uluslararası organizasyonlara evsahipliği yaptınız. Bir de malumunuz, değerli bakanlarımız, bakanlar kurulumuz ve Cumhurbaşkanımız dahil olmak üzere çok sık ziyaretleri oldu.Çok doğru. Bu bir handikap gibi görülebilir. Şöyle handikap; Antalya’nın asli işlerine yani direk Antalya’yla ilgili olan işlere her hangi bir vilayette ki gibi zaman ayıramıyorsunuz. Ama Antalya’nın şansı; buranın bir cazibe olması, oturmuş bir teşkilatlar var. İlçelerde, il merkezinde, il müdürlükleridir, kaymakamlıklardır. Bunların hepsi oturmuş. İşte herkes işini Türkiye üzerinde bir kalitede yapıyor. Sizin çok şeyi takip edip, peşinde koşturmanız gerekmiyor. Böyle bir şansı yakalıyoruz. Çünkü buraya herkes gelmek istiyor. İyi ve kaliteli insanı seçme şansınız var. Bir de varlık, hani kesret derler ya, çokluk. Yani bir şey yapmak istediğinizde çok imkan var. Potansiyel var. Sağdan soldan, devlet dışı destek alıyorsunuz. Örnek vermek gerekirse, Eğitim sektöründe yatırımların yarısını özel sektör üstlenmiş durumda. Turizm sektöründe zaten bir şey yapmak istediğiniz zaman hemen bir oluşum içerisinde bir şey çıkarabiliyorsunuz. Tarım da böyle. Tarımda mesela, özel sektör devletten daha ileride. AR-GE faaliyeti yapıyor, ürün çeşitliliği oluşturuyor, pazarlama faaliyeti yapıyor. Devlet bir çok yerde ite kalka bir şey çıkarmaya çalışır ama Antalya’da özel sektör zaten almış başını gitmiş. Bu yüzden Antalya benim için çok öğreticiydi.
Sadece Antalya için değil, şüphesiz ki Türkiye’nin geleceği bakımından da çok umutlandığımı söyleyebilirim. Bu görüntü beni çok umutlandırıyor.
KRİZLE GÜÇLENİRİZ
Kriz sizin döneminize denk geldi. Tabiri caiz ise kriz bağıra bağıra geldi aslında ruble krizi ile birlikte.Şunu söyleyeyim, tabi kriz çok güçlü geliyor. Bu da Antalya’yı vuruyor. Ama umutlanma dediğiniz şey, bize krizleri aşabilme gücünü veriyor. Gelecek için umutsuz olmak için bir şey yok. Biz Türkiye olarak çok krizler atlattık da önemli olan bu dönemi en az hasarlı atlatırsak gelecek sezona daha güçlü çıkacağımızı düşünüyorum.
KENT BİLİNCİ
Sayın Valim, bu kadar gözlemlerinize ve iyi incelemelerde bulunuyorsunuz. Kaldı ki hala öğrendiğinizi ifade ediyorsunuz. Bu şehirde eksikliğini fark ettiğiniz bir durum söz konusu mu? Sivil toplum kuruluşlarından bahsettiniz ama aidiyet duygusu en az olan kent değil mi?Evet, orada biraz eksikliğimiz var. Ama insanlar geçimini burada gördüğü için, hani bu hemşerilik duygusuyla olmayabilir, geçim endişesi ile olabilir. Yine de buraya aidiyet duygusu taşıyorlar. Onu küçümsemememiz lazım. Şöyle oluyor, asıl memleketi ile bağı devam ediyor, bir hayır işleyecekse daha çok oraya yöneliyor.
Sizin sektörünüz ile bir şey var; herkes için söylemiyorum, tenzih ederim, basın sektöründe bazı arkadaşlarım olumsuzlukları ön plana çıkarmaktan büyük bir keyif alıyorlar. Gazetecilik refleksi, belki böyle sansasyonel olayları öne çıkarmayı haklı gösterebilir. Buna itiraz etmiyorum ama bazen gereksiz yere, yani yanlış haber, yalan haber yapsın falan demiyorum ama yüz tane söylenmiş şeyin içerisinde 98 olumluyu bırakıp, iki tane olumsuzu ön plana çıkarıp, afişe ediyorsa burada bir sıkıntı görüyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: