Salı Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu Antalya İl Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya oldu. Uzunkaya, merak edilen tüm soruları Hürses Gazetesi okuyucuları için yanıtladı.
İNSANIN OLMAZSA OLMAZI
Antalya’nın en büyük sorunlarından biri ulaşım. Siz eski Trafikten Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı yapmış birisiniz. Tecrübelerinizi Antalya’ya yansıtma fırsatı buldunuz mu?
Trafik hem ülkemizin, hem de Antalya’nın maalesef değişmeyen sorunlarından bir tanesi ve hatta ilk üç sorundan birisi. Bu durum Antalya için de geçerli. Trafik bugün günlük yaşamda hem insanları geren, strese sokan bir boyutunun yanında diğer yönüyle de vazgeçilmezi, hayatın her evresinde olmazsa olmazı olan bir yol arkadaşı. Durum bu olunca bu alanı daha huzurlu ve konforlu hale getirmek için yapılabilecek iyileştirmeler anlamında kurumsal olarak görev kapsamı içerisinde olanları yerine getirmeye çalışıyoruz. Yapmamız gereken de bu zaten. Onun dışında diğer sorunun paydaşları ile ilgili dinamikleri harekete geçirme noktasında gerekli uyarıları ve bilgilendirmeleri uygun bir lisanla ifade ediyor ya da paylaşıyoruz. Trafikle ilgili geçmişte 2007 - 2010 yıllarında Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı ve Türkiye Trafik Hizmetleri Başkanlığı görevim süresince Türkiye trafiği ile yakından ilgilenme ve trafiğin bileşenlerini oluşturan faktörleri yakında inceleme imkânı buldum. Uluslararası çalışmaları, verileri araştırma şansına sahip oldum.
TELEFASİ OLMAYAN BEDELLER
Her ortamda şunu söylüyoruz, herkes üzerine düşeni yapmalı. Bir nevi mahalle, sokak temizliği gibi. Bir de şunun bilinmesini istiyoruz; trafik öyle sadece Emniyet’in ya da bir iki kurumun tek başına çözeceği bir sorun değil. Trafikte önce mantalitenin değişmesi lazım. İnsan unsuru olan yaklaşım biçimlerinin, trafik kültürünün, toplumsal bilincin değiştirilmesi lazım. Bu değişmediği sürece kısır bir döngü oluşturuyor. Neticede de bugünkü gibi telafisi olmayan büyük bedeller öderiz. 2016 yılı trafik rakamları geçtiğimiz günlerde açıklandı. Türkiye genelinde 7.300 insanımız hayatını kaybetti. Ve yine bu rakamlara göre 304.000 vatandaşımız da yaralandı. Ben bu rakamları yıllardan beri daha iyi anlaşılsın ve etkili olsun diye şöyle tanımlıyorum; 7 bin 300 kişi demek 7 bin nüfuslu bir ilçe demek. Her yıl 1 Ocak’ta kum saatini kurup, 31 Aralık’ta durduruyorsunuz. Bir bakıyorsunuz ki bir ilçeye girmişsiniz yeni doğmuş bebeğinden, en yaşlısına kadar hepsi ölmüş. Bir tane canlı yok. Biz ülke olarak işte her yıl 8-10 bin nüfuslu bir ilçeyi trafik kazalarında kaybediyoruz . Yine her yıl bir il nüfusu kadar insanımızı da yaralı ve sakat tablosuna dahil ediyoruz. Dolayısıyla bu kadar büyük bir sorunu, her yıl bir değil binlerce yuvayı yakan on binlerce ocağa ateş düşüren bir sorunu konuşuyoruz, bu nedenle de doğal olarak çok büyük ölçekli düşünmek lazım.
EN TEMEL EKSİĞİMİZ!..
Trafikle ilgili iyileşmede yeterince destek alamadığınızı mı düşünüyorsunuz?
Trafiğin en önemli ayağı insan. Ve doğal olarak da sürücü en önemli faktör. Bir kere mantalitenin değişmesi lazım. İnsanların anlayış biçimlerinin, yaklaşımlarının değiştirilmesi lazım. Paylaşım kültürünün arttırılması lazım. Özellikle toplumda maalesef her geçen gün azalan sevgi, saygı, hoşgörü değerlerinin özellikle trafik alanında hayatında geçirilmesi lazım, Çünkü insanlar sevgi, saygı, hoşgörüyü her geçen gün kaybederken trafik ortamında kırıntısını bile bulamıyorsunuz. İnsanların birbirine karşı son derece tahammülsüz olduğu, son derece kırıcı davrandığı bir kültür var maalesef. Bir de oturmuş, sistematik bir anlayış ta yok. Çünkü trafik eğitimi doğuştan başlayan ve ölene kadar devam eden ama aynı çizgide devam etmesi gereken bir olgu. Bizde şehre göre, bölgeye göre, mevsime göre farklı, gece ve gündüz şartlarına göre farklı bir anlayış var. Halbuki günün sıfır trafiğinde de duyarlılık aynı olmalı, en yoğun trafikte de aynı olmalı. Bunun olması için de o insan unsurunun çok iyi donatılmış ve bu anlayışla yüklenmiş olması lazım. İşte en temel eksiğimiz bu.
İŞİN DOĞASINA AYKIRI
Trafiğin çözümü paydaşlarla olmalı dediniz ama son 20 yılda Antalya kent merkezine 8’inci kez Ulaşım Master Planı yapıldı. Anladığımız kadarıyla paydaşlar bir araya gelemeden bir Ulaşım Master Planı yapılmış. Bu çözüme götürür mü? Ulaşımın bir diğer ayağı UKOME’dir ve planlamada bu kurumda yer alması gerekmiyor mu?
Belediyenin ya da başka kurumların kendi alanları ile ilgili çalışmalar yapması trafiğe ya da soruna elbette büyük katkılar sağlar. Ama yapılacak çalışmalar, ki bunu eleştiri anlamında söylemiyorum, mutlaka sorunun paydaşlarıyla koordineli yapılması daha yararlı olur. Zaten her halükarda belediyelerin veya Karayolları’nın veya Emniyet’in birbirinden bağımsız bir çalışma yapması işin doğasına aykırı. Eğer böyle bir çalışma yapılıyorsa çok fazla olumlu sonuç da alınamaz. Çünkü bu planların hayata geçirilmesindeki diğer ayakların da aynı yaklaşımı benimsemesi lazım. Bir diğer konu da trafikle ilgili çevre, alt yapı iyileştirilmesi. UKOME’de bunlardan bir tanesi. İlgili komisyonların, birimlerin yaptığı çalışmalara trafik içerisinde günlük yaşam kalitesini, konforunu düzenlemeye yönelik faaliyetler olarak bakmak lazım. Bunda şüphe yok.
HAYAL KURALIM
Neticede; şu anda trafik ve ulaşım konusunda farklı bir bakış koyalım. Mesela Antalya özelinde ulaşımla ilgili en ufak bir sorun yok. Trafik hiçbir zaman diliminde kilitlenmiyor. Düzenli akan bir trafik var. Kavşaklarda sıkışma olmuyor. Alt, üst geçitlerde bir sıkıntı yok. Hepsi yapılmış. Her şey güzel. Böyle bir şehir düşünün. Park sorunu yok. İnsanlar istediği zaman açık, kapalı otoparklara yönelebiliyor. Sokaklarda insanlar park yasağı olan yerlerde bırakın bugünkü gibi iki-üç sırayı tek sıra dahi araçlarını park etmiyor. Tabi bu bir hayal. Ama bunun yanında ölümlü, yaralamalı kazalar aynı düzeyde iyileşir, azalır ya da ortadan kalkar mı? Ben aynı kanaatte değilim. Trafikte temel unsur olan insanın bilgisi, yaklaşımı üst düzey duyarlılık şeklinde, hayatın her evresine taşınamıyorsa ve siz bunu benimsetemediyseniz yine ölümlü kazalar yine yaralanmalar, yine gecenin bir saatinde boş sokaklarda motosikletlerin birbirine çarpıştığı trafik gariplikleri karşınıza çıkacak. İşte toplumda bu bilincin ve kültürün geliştirilmesi lazım. Biliyorsunuz, Karayolları Trafik Güvenliği Yüksek Kurulu Sayın Başbakanın başkanlığında yılda 2 defa toplanıyor. Bu kurulda üst düzey master planlar, tavsiye kararları, talimatlar vs. alınıyor, tamim ediliyor. Bunları hayata geçirecek olan kurumların yukarıdan aşağıya doğru ve en tabanda da vatandaşın aynı duyarlılıkla benimseyici bir anlayışın yaygınlaşması lazım. Bunlar yapılırsa bu bahsettiğimiz sorunlar hem Antalya özelinde, hem de Türkiye genelinde şu andakinden çok daha az konuşulur.
DENETİM AĞI 24 SAAT ESASLI
Türkiye genelinde 15 Temmuz sonrası önemli güvenlik uygulamaları başladı. Antalya’nın da giriş ve çıkışlarında uygulamalar yapılıyor. Bu uygulamalarda ne gibi önlemler alındı? Neler tespit edildi? Yakalanmalar var mı? Sonuçları nedir?
Şimdi yapılan denetim uygulamaları 15 Temmuz’a endeksli bir uygulama değil. Öncelikle onu söyleyeyim. 15 Temmuz’a endeksli olarak yapılan farklı çalışmaları bir kenara koyarsak, bu tamamen güvenlik merkezli, Türkiye genelinde kentlerin, bölgelerin daha güvenli ve huzurlu kılınması adına alınan her yerele, konuma ve hassasiyete uygun spesifik önlemler olarak değerlendirilebilir. Türkiye genelinde tüm illerimizde olduğu gibi Antalya’da da benzeri uygulamalar devam ediyor. Son zamanlarda 24 saat esasına göre yaygın bir denetim ağı oluşturduk. Bunu arttırarak devam ettireceğiz. Parantez içinde şunu da söylemek lazım, bu denetimlerin hiçbir şekilde günlük yaşam içinde insanları rahatsız etmemesine, işinden gücünden alıkoyacak bir engel yansıtılmamasına çok dikkat ediyoruz. Sadece biz yapmıyoruz bu uygulamaları. Bizim kardeş kuruluşumuz olan Jandarma da bu uygulamaları benzeri formatta il genelinde, Türkiye genelinde yürütüyor. Bu uygulamaları planlarken Jandarma ile eşgüdümlü olarak hazırlıyoruz. Bizim ve jandarmanın uygulama noktaları hem güzergâh olarak, hem de bölge olarak birbirini tamamlayacak şekilde yani bir nevi domino etkisi yaratacak bir görev anlayışıyla, biri diğerini tamamlayacak bir tamamlamayla yürütüyoruz. Tüm Türkiye’de de bildiğim kadarıyla benzeri yaklaşım gösteriyor. Bunun sonucu olarak da her gün olumlu verileri bize intikal ediyor. Uygulamalarda pek çok suç unsur ele geçiriliyor. Uygulamalarda birçok aranan, şüpheli şahıslar ele geçiriliyor. Hepsinin ötesinde uygulamalarda insanların elini kolunu sallayarak şehirlerde istediği gibi suç işleyemeyeceği, suç işleme alanlarının her geçen gün daha da daraltılmakta olduğunu algısını güçlendiren bir arka planı beslediğini de biliyoruz. Zaten esas amaç budur.
KIDEMDE PERONA YAKLAŞTIM
Antalya çok göz önünde olan bir şehir. Burada İl Emniyet Müdürü olmak zor mu?
Valla bilemiyorum. Rahmetli annem derdi ki, ‘en kolay şey yemek yiyebilmektir.’ Onu bile yerken çiğnerken zorlanırsın. Hâlbuki en kolayıdır işin yemek tarafı. Ben meslekte 40 yılımı doldurmuş bir emniyet mensubuyum. Şu anda Emniyet Teşkilatı içinde görevde olan en kıdemli personelim. Çünkü Emniyet Genel Müdürümüz bile valilikten geldiği için sicil olarak, şu anda perona en yaklaşmış olan emniyet müdürüyüm. Hiçbir görev kolay değil. Ben Antalya’ya gelmeden önce 3 yıl İzmir Emniyet Müdürlüğü yaptım. İzmir normalde Antalya’nın iki katı büyüklüğünde ve hareketliliği olan, bunun yanında da pek çok ortak özelliği olan bir şehir. İki kentin demografik yapıları itibariyle benzerlikleri var. İnsan profilleri ile ilgili yüksek düzeyde benzerlikleri var. Toplum hassasiyetleri ve kültürel değerleri itibariyle benzerlikler var. Ben esasından o yönüyle İzmir’den sonra Antalya’ya gelmiş olmanın aşağı yukarı eşdeğer olan birtakım hassasiyetli bir görev yapmam nedeniyle farklı bir kulvar, zemin oluşturmadı. Her şehrin kendine göre zorlukları var. Tabi Antalya’nın en öne çıkan yapısı, Türkiye’de ki bir numaralı yapısı ve lokomotif konumda olduğu turizm başkenti oluşunun getirdiği birtakım hassasiyetler var. O hassasiyetleri en küçük bir zedelemeye tahammül edilemeyecek düzeyde ve korunma zorunluluğu var.
Belki Antalya’yı diğerlerinden daha farklı kılan en önemli özellik, belki zorluk derecesini arttıran en önemli özellik bu sayılabilir. 2014 ve 2015 yıllarında yaşanan yükselişler 2016 yılında kırılmalara neden oldu ve turizmde yaşanan bu kırılmadan dolayı tüm şehir yaşayanları olumsuz olarak etkilendi. 2016 yılında hükümetimizin geliştirildiği birtakım olumlu süreçler ve bunun devamında da üst düzeyde olumu beklentiler şehirde oldukça yüksek bir iyimser havayı yarattı.
Şu an itibariye de çok şükür o iyimser havanın artarak devam ettiğini görüyoruz. İnşallah bunun güvenlik ayağı ile ilgili de küçük bir olumsuz olmayacak şekilde üst düzeyde tedbirlerimizi sürdürürsek, inanıyorum ki bu süreç oldukça iyi bir görüntü de verilecek. Oturmuş bir algıda yaratılmış olacak. Büyük ihtimalle Avrupa ülkelerinin, Türkiye’ye karşı evrensel olarak gösterdikleri açık ve düşmanca tavırların o ülke vatandaşlarınca ters dönüştürüleceğini, yaz döneminde büyük ihtimalle Avrupa’dan da vatandaşların ülkemize, hükümetlerinin yaklaşımın tersine yöneleceğine inanıyorum. Güvenlik boyutuyla ilgili bize de çok büyük sorumluluklar düştüğünü biliyoruz. Neticede gerek yabancı gerek yerli turisti korkutmayacak ve güvenliklerinde en üst düzeyde alındığını hissettirecek bir yaklaşımı sahada 24 saat kesintisiz sürdürmeye çalışıyoruz.
BAKANIMIZIN TEMPOSU HIZI ARTTIRIYOR
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu Antalya ile ilgili sizi hiç aradı mı?
Sayın bakanımızın çok enerjik bir yapısı var. Sabah 7’de başlayan mesaisi var. Ankara’daki Emniyet Genel Müdürlüğü yapısında da mesai dilimlerini değiştirdi. Gece yarılarında devam eden çalışma temposu ve zorunlu olarak tüm kadronun bu tempoya ayak uydurma noktasında daha bir gayretli olmasını sağlıyor ve son derece olumlu yansıması oluyor. Bunu görüyoruz. Sayın bakanımızı ben daha öncesinde de tanıyorum. Zaman zaman görevle ilişkin görüşmelerimiz oluyor. Başka illerle hangi düzeyde görüştüğünü bilemiyorum. Aracıları devreye sokmadan, doğrudan kaynağı ile temas eden ve bunu da yüksünmeden yapan bir görev anlayışı var. Sayın Cumhurbaşkanımızda da, başbakanımızda da bu var. Bunu gördüm ve bu da bizim yaptığımız işlerde hem hız kazandırıyor. Bilginin kaynadığından direkt alınması, hangi boyutta olursa olsun birtakım araçlar üzerinden alınması konuyu farklılaştırabiliyor. Aynı şekilde aktarılmamış olabiliyor. En sağlıklısı doğrudan kaynağından alınması. Sayın bakanda bunu önceliyor. Zaten kendi çalışma temposu, pratiği itibariyle doğrusu da odur. Çünkü bilginin aracılar üzerinden yürütülüyor olması hızı keser.
Turist tedirgin olmamalı
Son dönemlerdeki turizmi değerlendirirsek en önemli sorunun başında güvenlik geliyor. Bu anlamda da sizin konumunuz çok önemli. Baktığınızda havalimanında turist geldiğinde ilk olarak emniyet personelini görüyor. Bu anlamda çok önemli noktadasınız. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Turizm açısından hem yerli, hem de yabancı turizmin şu anda hareketli olduğu alanlardan bir tanesi Antalya. Pek çok bölgede yabancı turistle birlikte yerli turist sayısında belirgin bir oran var. Önümüzdeki süreçte de sanıyoruz bu artarak devam edecek. Başta da söyledim Havalimanı üzeri girişlerle ilgili yabancılarla birlikte geçtiğimiz yıl çok düşük sayıda iken yabancı turist sayısı, yerli turist sayısında bana göre çok bir düşüş olmazken, bu yıl hem yerli, hem de yabancı turistte belirgin bir artış var. Bir kere şu önemli, Şehirlerde özellikle yabancı turistler güvenlik görevlilerini çok gördükleri zaman tedirgin olurlar. Sokakta polis aracı görmesi, polis görmesi turist tedirgin ederdi. Hele hele silahlı, donanımlı kişiler görmeleri çok daha fazla tedirgin ederdi. Bugün yabancı turist gittiği şehirlerde ne kadar çok polis görüyorsa o kadar memnun oluyor. Nereden biliyoruz bunu? Çünkü bu işlerle uğraşanlar bize öncelikle güvenlikle ilgili soruları soruyorlar. Kalacakları otele kaç dakikada gidip, gidemeyeceklerini soruyor. Eskiden 10 dakikada gidilebiliyor deniliyorsa neden 10 dakikada 5 dakika değil diye soruyorlardı. Şimdi yarım saatte gelebiliyor bir insan deyince. Bundan mutlu oluyorlar. Avrupa’da böyle, burada da böyle… Güvenlik aksları çok fazla devrede olursa bu turisti memnun eden, güvenlik içinde olduğunu hissettiren bir enstrüman olarak karşımıza çıkıyor. Havaalanında resmi polislerimizi daha yakın tarihlere kadar bellerinde tabanca dahi bulundurulmasının belki ürkütücü olur özellikle çocuklar için diye düşünürken, uğun havalimanında özel hareket personelimiz silahlı, cephaneleri, donanımlı görev yaptırıyoruz. Bunun hiçbir memnuniyetsizliği olmadığı gibi son derece memnuniyet verici bir güvenlik algısı yaratıyor.
Planlamak şart
Buradan şu çıkıyor, dönem içerisinde bazı yaklaşımların zorunlu olarak ne denli değiştiğini, farklılaştığını görebiliyorsun. Şimdi hal böyle olunca biz havaalanına gelen turistin ilk temas noktası polisle oluyor. Özellikle geç saateler veya aynı anda farklı ülkelerden birkaç uçağın aynı anda gelişinden kaynaklı zaman zaman çakışmalardan dolayı yoğunluklar oluyor. Biz bunu asgariye indirmek için çalışıyoruz. Çalışıyoruz diyorum çünkü bunları yaparken sadece şehrin güvenliği havaalanından ibaret değil. Her tarafı gözetmek durumundasınız. Planlarken ona göre dikkat etmeniz gerekiyor. Personel takviyesi yapıyoruz. Geçtiğimiz günlerde de artan turist trafiğine oranla personellerimize ilaveler yaptık havaalanına. Önümüzdeki günlerde de artan sayıya göre hem bizim havalimanına hem de Gazipaşa Havalimanına takviye yaptık ve yapacağız. Tabi İstanbul, Ankara, İzmir havalimanlarındaki personel sayısı ve bunların günlük yapmış oldukları işlemlere baktığınızda geçtiğimiz yıllarda burada görevini yapan arkadaşlarımızın yıllık gün sayısı Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde olduğunu görüyoruz. Bunun anlamı şu, yani biz arkadaşları diğer illerin havaalanlarından daha fazla çalıştırıyoruz mecburen. Arkadaşlarımız da o gayretle çalışıyor. Hem yabancı hem de yerli turiste karşı nazik olmaya dikkat ediyor arkadaşlarımız. Tabi elbette istenir ki bir turist şehrinize geldiğinde havaalanından en kısa sürede çıksın. Bizde bunu sağlama adına hem havaalanında çıkış sürecinde hem de konakladıkları tatil yerlerine varış güzergâhı da olabildiğince tedbirler alıyoruz. Artan tabloya göre gerek yabancı turistin gerek kendi vatandaşımızın en konforlu şekilde ilimize gelip, ilimizden memnun şekilde, güzel hatıralarının aralarına polisle ilgili kötü anılar katmadan dönmelerini arzu ediyoruz.
Kardeşimin siyasette olmasından övünürüm
Türkiye’de genellikle siyasi destek olduğunda bir yerlere gelinir. Sizde durum farklı. Sizin 40 yıllık çalışma geçmişinize baktığımızda basamakları başarılarla adım adım ilerleyen birisiniz. Ama ağabeyinizin milletvekili olması ve onun sayesinde Emniyet’te üst yönetimlere gelmişsiniz gibi eleştirilere maruz kaldınız. Bu konu TBMM’de bile gündeme taşınmış. Siyasetten yüzden mi uzak mı duruyorsunuz?
Başka bir platformda olsa benim sordurduğum soru gibi algılanır. Benle alakası yok. Ben öyle bir şey söylemem. Ben bundan rahatsız değilim açıkçası. İnsanın kaderinde ne varsa onu yaşıyor. Her nimetin bir külfeti ya da tam tersi her külfetinde bir nimeti vardır. Kardeşimin siyasette olması benim için her zaman bir övünç olmuştur. Çünkü çok seviyeli 3 dönem milletvekilliği yaptı. Partisi, şusu, busunun ötesinde yapmış olduğu görev tamamen benim dünya görüşüme uygun. İnsana hizmeti önceleyen, insanların derdiyle hem dert olan bir anlayışın temsilcisi oldu. Ben buna hem siyaset dış, hem de siyaset içindeki hassasiyetine tanık olduğum için ağabeyim siyasetteki duruşu ister olumlu, ister olumsuz yansıma olsun benim açımdan bir kayıp olarak değerlendiremem. Bu mümkün değil. Ama evet geçmişte bu tür sıkıntılar maalesef oldu. Bir siyasetçinin kardeşi olmak, hele o siyasi çizginin dışında bir iktidar olduğunda sizi otomatikman ayrı kategoride değerlendirmeye yol açıyor. Bu da düz mantıkla doğru bir şey. Ben Polis Koleji’ni, Polis Akademisi’ni birincilikle bitirdim. Çok şükür. Oldukça başarılı bir çalışma geçmişim var. Bugüne kadar başımı önde eğdirecek bir olumsuz görev kırılmam olmadı. Ne özel yaşamında, ne de resmi görev yaşamında.
Hastalıklı beynin dışa vuruşu
Ama benim ilk görev yerim Balıkesir Emniyet Müdürlüğü’nde göreve başladığımda 2003 yılında, çok enteresan –ben o zaman polis başmüfettişiydim- atandığımda 25 yılımı doldurmuş, 26 yıllık amirdim. Yani 29 yıllık memurdum. Ama atama haberi medyada ‘Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın kardeşi Balıkesir Emniyet Müdürü olarak atandı’ diye yayınlandı. Hatta bazen ismimi bile vermeden ‘Musa Uzunkaya’nın kardeşi Balıkesir Emniyet Müdürü olarak atandı’ dediler. Bu tamamen hastalıklı bir beynin dışa vurumu. Bunun başka bir izahı yok. Oysa biz şunu biliyoruz. Her ne olursa olsun insanların her biri özeldir. Suçta da şahsilik ilkesi olduğu gibi diğer değerlerde de her insanın kendi özeliyle değerlendirme lazım. Mesela o dönemlerde benim pek çok devre arkadaşım, benden yıllar önce emniyet müdürü olmuş iken ben onlardan 3 sene sonra 4 sonra müdür oldum. Ha doğru mu? Elbette doğru değil. Belki ben hiç emniyet müdür olmayabilirim. Eğer hak etmiyorsam ister bir siyasetçinin kardeşi olayım, ister siyasetin hiçbir yerinde olmayayım eğer hak ediliyorsa birtakım insanların o göreve getirilmesidir asıl olan. Ama siz bazı şeylerle engelleniyor, kendiniz dışındaki şeylerle değerlendiriyorsanız bu çok adil bir yaklaşım değil. Ha ben bundan rahatsız olmadım hiç. Sorduğunuz için cevapladım.
Yorumlar
Kalan Karakter: