Onlar...
Uzun siyah etekleri, siyah saç boneleri ve renkli bluzları ve ayaklarında şıpıdık terlikleri...
Kaçak tedirgin bakışlı...
Ahıskalı anneler, kadınlar;
İşten dönen Ahıskalı delikanlılar...
Sarışın, esmer, kumral, mavi, yeşil gözlü...
Ahıskalı çocuklar; İnna’lar, Samira’lar, Elmar’lar...
Onlar; Antalya’nın renkleri...
Çalışkan ve dürüst...
Sevgi dolu, saygılı ve saygın.
Komşularımız; Ahıska Türkleri...
Ramazan ayında çoluk çocuk oruç tutuyorlar...
Onları bu park sayesinde yakından tanıma fırsatı buldum.
Yaşlı Ahıskalı nine, Çarlık ve Stalin dönemlerinde çektikleri eziyeti anlatıyor.
İşkenceler, sürgünler, hastalıklar, ölümler...
Devamlı kaçak ve vatansız yaşamlar...
Türkiye’de de kaçak gibi yaşadıklarını söylüyor.
Kaçak yaşamları burada da sürüyor...
“Artık eşim buraya gelsin, onu çok özlüyoruz” diyen Ahıskalı genç anne ağlamaklı.
“Türkiye’de yaşamamız için bankaya para yatırmamız isteniyor” diyen delikanlı çaresiz...
“Evlatlarımız sigortalı çalışamıyor” diyen anne kaygılı...
En acı ve düşündürücü olan soru Stalin’in kötülüklerini anlatan yaşlı Ahıskalı’dan geliyor:
“Türkiye Suriyelilere yaptığı yardımı ve desteği biz Ahıska Türklerine neden yapmıyor?”
Vatanlarından 70 yıl önce kopmuşlar.
Geçenlerde okudum. ABD’de 20 bin Ahıskalı yaşıyormuş.
Çalışkanlıkları ve başarı öyküleri Time dergisine kapak olmuş.
Sorum şu: Türkiye’de kaçak mal dükkanları açan, her gün hır-gür çıkaran, milyarlarca dolar yardım yapılan Suriyelilere gösterilen şefkatin birazı Ahıska Türklerine gösterilemez mi?
Vatandaşlık ve çalışma hakkı vermek bu kadar zor mu?
Yetkililer ve sorumlular bu sorunun cevabını biraz daha düşünmeli...
Ahıska Türkleri de bizim canımız...
Onların burukluklarına içimiz dayanmıyor...
Ellerinden tutmak lazım...
Ne dersiniz?..
Çok mu zor?..
Yorumlar
Kalan Karakter: