Biz Antalya’yı düşünürken Türkiyem ne hale gelmiş?
Biz siyasete boğulmuşken birileri ihanetin peşinde koşturmuş!
Türkiye olarak ihanete uğruyoruz, farkında mısınız?
Sizin ihanet yaşınız kaç?
İhanete ilk uğradığınız yaşınız sorulsa ne cevap verirsiniz?
Masum bir bebek olduğunuz, varolma savaşını yumuk elleriniz ve yumuk gözlerinizden çığlıklar atarak sürdürmeye çalıştığınız andan itibaren uğradığınız ihanetleri hatırlayın!
Mesela emzikle başlayın. Anne sütünün ılık tadı yerine, bölünmesinden korkulan uykunun bilinci körelttiği bir gece vaktinde dudaklarınızın arasına yerleştirilen cansız ve ruhsuz plastiğin tadından başlayın. Ama bu ihanet sayılmaz değil mi? Bu sadece küçük bir aldatmaca…
Sonra vaadedilen ama yapılmayan, söz verilen ama tutulmayan, beklenilen ama asla yerine getirilmeyenleri sıralayın…
Hepsi ihtimal ki buğulu, bulanık hatırlanması oldukça zor, biraz çirkin, biraz kanıksanmışlığın önemsizliği içinde kalmış hatıralardır.
Hayır!.. Bunların hiç biri ihanet yaşınızı belirlemekte esas alınamaz. Asıl sizi ta ciğerinizden vuran, dünyanızı karartan, ilk hissettiğinizde buruk ve keskin bir acı, sonrasında yaşamayı anlamsız kılan bir boş vermişliğe itiveren ve yıllar sonra o anın ruhunuzu kötürüm bırakmış, bir tarafınızı sakatlamış olduğunu hissettireni hatırlayın. İşte o; sizin ihanet yaşınızı belirlemekte esas olacaktır. İşte o; sizi ihanetle tanıştırandır. Nefes almak kadar doğal, hayatın bir parçası sayılacak kadar gereklidir ihanetle tanışmanız. Yaşanılanların oyuncuları da öyküsü de farklıdır. Ama ana fikir hep aynı kalacaktır. Kandırılmak. Aldatılmak. Hayır bir adım daha sonrası. Güveni kullanarak ihanete dönüştürmek. Belki ihanete uğramanın acısı en çok bu yönünde saklı…
İnanmakla başlayan sürecin aldanmış olduğunu anlamakla sonuçlanması. Hiç inanmamış olmak aldanmayı ortadan kaldıramaz. İnanmayanlar, şüphe edenler de kandırılabilir. Şüphe içinde olup yine de aldatılanlar; belki ‘ben zaten bekliyordum’ züğürt tesellisi içinde acılarını hafifletmenin bir yolunu bulabilirler. Ama asla o acıyı yok edemeyeceklerdir. “Aldanmamanın çaresi inanmamaktır” tekerlemesi hayatın gerçekleri karşısında sadece züğürt tesellisi olmak durumunda. Güvenmek ve inanmakla başlayıp, aldanmakla biten her zincirin son halkasıdır ihanet… Nefes alıp vermek kadar doğal!
Bir o kadar da biteviye. İhanet yaşınız ergenlik dönemi gibi sadece işe başlamanız açısından önemlidir. Doğum günü gibi yılda bir kez yapılan, varlığınızın hatırlanma törenleri gibi değil. Çünkü ihanet hayatın içinde tekrarlanıp, duracaktır. Ve her seferinde ilkini hatırlatacaktır. Ta ki ilkini hatırlamaz oluncaya kadar tekrarlanacak. İhanet yaşınız kemale erdikten sonra en sonuncu ihanetten hatırlamaya başlayacaksınız. Akışı tersine döndürerek. İhanetin güveni yok eden asit etkisi, güven besleme aptallığı pişmanlıktan sonradır. Ve her ihanet içe dönük bir hesaplaşmanın başlangıcıdır.
Yalan ve ihanete karşı korunma şüphedir…
Şüphe de en az yalan kadar hayatın önemli bir parçasıdır…
Bu kadar karışık duyguları neden anlattım biliyor musunuz?
İhanete uğruyoruz. Bu nedenle artık her şeye şüpheyle bakıyoruz. Artık yaşanan acı olayların anlatılanlarına değil, anlatılmayan kısımlarına bakıyoruz.
Toplum olarak uğradığımız ihanetlerin haddi hesabı olmadığından dolayı da, toplum olarak şüpheciyiz…
Bu nedenle hala günü yaşayamıyoruz. Çünkü aklımız 31 Mart 2015 tarihinde Türkiye’de yaşananlara kilitlendi…
Sahi sizin ihanet yaşınız kaçtı?
Yorumlar
Kalan Karakter: