Kubilay Erkan Yazıcı’nın felsefi sinema anlayışını yansıtan film, “zamanı inşa eden sinema” fikriyle dikkat çekti. 62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Yarışma filmleri arasında yer alan “Doğudan Fragmanlar”, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Aspendos Salonu’nda gerçekleştirilen gösterimiyle sinemaseverlerle buluştu. Gösterim sonrası düzenlenen söyleşiye filmin yönetmeni Kubilay Erkan Yazıcı, görüntü yönetmeni Vedat Oyan, kurgucu Umut Sakallıoğlu, yapımcı Mahpare Tanın ve oyuncular Güldestan Yüce, Turgay Atalay ve Elvin Köse katıldı.
“Sinemada zaman bir varlık biçimidir”
Savaştan kaçan bir kadınla firari bir Rus generalin yollarının kesiştiği film, hayatta kalma, hakikat ve zaman kavramlarını merkezine alıyor.
Yönetmen Kubilay Erkan Yazıcı, kendi sinema dilini ve felsefesini şöyle tanımladı: “Benim için film sanatı, yalnızca bir hikâye anlatma biçimi değil, bir zaman inşâ etme işidir. Zamanı kronolojik bir akış olarak görmüyorum. Zaman; insanı düşünmeye, hayal etmeye ve hakikatle kendisi arasında bir bağ kurmaya iten bir metafizik varlık. Sinema, zamanı yakalayabileceğimiz tek sanat dalı. Bu filmde, zamanı ve hakikati görünür kılmaya çalıştım.”
Yazıcı, filmde mekânı da yalnızca bir arka plan olarak değil, zamanın “varlık kazandığı” bir unsur olarak kurguladığını belirterek; “Mekân, oyuncuların içinde dolaştığı bir çerçeve değil; zamanı inşa eden, ona gerçeklik kazandıran bir yer.”

“Karlı dağlarda, Bruegel tablolarından ilham alan sinematografi”
Yapımcı Mahpare Tanın, yönetmenin detaycı yaklaşımı nedeniyle hazırlık sürecinin uzun sürdüğünü anlatarak; “Farklı mevsimlerde dört kez mekânları gezdik. Karın çok yoğun olabileceği, yollarda kalma ihtimalimizi bile hesapladık. Yönetmenimiz, doğayı sadece fon olarak değil, anlamın bir parçası olarak görmek istiyordu.”
Görüntü yönetmeni Vedat Oyan, filmin görsel dünyasını oluştururken Felemenk ressam Pieter Bruegel’den ilham aldıklarını söyleyerek; “Bruegel’in tablolarında karakter ve mekânın zaman içinde eriyip kaybolduğunu görürüz. Bizim karakterlerimiz de tıpkı onun tablolarındaki gibi sürekli aynı mekânlarda dolaşıyor; bir tür ‘hiçliğin içinde erime’ hâlini yaşıyorlar.”
“Manzara artık bir fon değil, anlatının bir parçası”
Kurgucu Umut Sakallıoğlu, filmin biçimsel tercihlerini şöyle anlattı: “Arka planda savaş ve insanî meseleler var. Bu yüzden film dilinde gerginliği ve yabancılaşmayı hep diri tuttuk. Müzik, grafik ve yazı kullanımları da alışılmışın dışında. İç mekânlara girmememiz bile bu fikre hizmet ediyor. Bizim sinemamızda manzara genelde fon olur; bu filmde ise manzara anlatının öznesine dönüştü.”

“Gerçeklikten hakikate uzanan bir çizgi”
Yalnızca dış mekânlarda çekim yapılmasının nedeni sorulduğunda yönetmen Yazıcı şöyle yanıtladı: “Benim zihnimde gerçeklik ve hakikat arasında bir çizgi var. Gerçekliğin ötesine geçmek istedim. Karakterleri içeri aldığınızda o alan sınırlanıyor. Ben kameramı dışarıda tutarak izleyiciyi, ‘hakikate bakmaya’ zorlamak istedim.”
Oyuncular: “Doğa karakterimizin bir parçasıydı”
Başrol oyuncularından Güldestan Yüce, canlandırdığı Safiye karakterini şu sözlerle tarif etti:
“Safiye, bugüne kadar oynadığım karakterlerden çok farklı. Bütün renkleri içinde taşıyan, mücadele eden bir kadın. Onu oynarken en çok zorlandığım nokta, istemeden de olsa birini öldürmek zorunda kalma fikriydi.”
Elvin Köse, rolünü sahada, doğayla birlikte bulduğunu söyledi: “Zeynep karakteriyle dağlarda, karda tanıştım. O sahnelerde hem oynuyordum hem de yaşamın içindeydim. Doğanın kendisi karakterime yön verdi.”
General rolünü canlandıran Turgay Atalay ise rolüne hazırlanma sürecinde büyük bir dönüşüm yaşadığını anlattı: “Birçok savaş belgeseli izledim, araştırmalar yaptım. Sonra yönetmenime ‘benden ne istiyorsunuz?’ diye sordum ve kendimi tamamen ona ve doğaya bıraktım. Bir noktadan sonra artık diyalogları değil, o generalin ruhunu oynuyordum.”
Yorumlar
Kalan Karakter: