- Keşke... Ama hiç kolay değildi. Defalarca yere düştüm, “Nasıl kalkacağım” dedim.
Biraz açar mısınız?
- Herkesin beni tanıdığı ‘Miş Miş’ şarkısı öncesinde hiç tutmamış işlerim, hatta ‘Yeni Çıktı’ isimli bir albümüm vardı. Dolayısıyla sizler beni ‘Bir şarkıyla patlayan kız’ olarak görüyordunuz. Oysa o albümüme de çok inanmıştım. Her dinleyen “Bu iş kesin patlar” demişti. Hayat sürprizlerle dolu ve size kötü sürprizler de yapabiliyor.
O zaman eksik olan ama şimdi tam olan nedir?
- O zamanlar şimdiki kadar güçlü değildim. Tecrübesizdim. Artık arkamda işlerimi yürüten ciddi bir ekibim var.
Maddi zorluklar yaşadınız mı?
- Çoook. Mesela buzdolabımın boş olduğu bir gün var. Serdar Ortaç’la çalışan vokalist arkadaşım Nihan Çilesiz, 2011’de Ortaköy’deki evimde bir gün beni ziyarete geldi. “İçim kazındı” dedi. Bunu demesinden o kadar korkuyordum ki... Mutfağa gitti, buzdolabını açtı, bomboş! Hiçbir şey yok. O gün beni ağlayarak markete götürdü, dolabımı doldurdu.
Hiçbir şey göründüğü kadar kolay değil tabii...
- Evet. Parasızdım ve parasızlığı dibine kadar yaşadım. Bunlar da beni çok güçlendirdi. Mesela şu an 45 kiloyum ama bir dönem çok kilo almıştım. Sürekli makarna yiyordum. İnsanlar, “Neden bu kadar kilo aldın?” diye sorduklarında, “Sadece makarnaya param yetiyor” diyemiyor, uyduruk cevaplar veriyordum.
Aileniz neredeydi? Size destek olmuyorlar mıydı?
- Asla onlara bir şey söylemezdim. Çünkü hep kendi kanatlarımla uçmak istedim. Bunun arkasında da babamdan bana gelen güç vardı. Bunları anlatırken de beni bir yerlerden duyduğunu biliyorum. Ben babamın kızı değil, oğluydum ve hep dimdik ayakta durdum, durmalıydım.
Babanızın mesleği neydi?
- Gitaristti. Sonra o işi bıraktı, elektrik teknisyenliği yaptı. Ama bizim ailede hep müzik oldu.
Pes edip olmayacağını düşündüğünüz zamanlar oldu mu?
- Çok fazla. O psikolojide insan bazı şeylere karşı inancını yavaş yavaş kaybediyor. Mesela ilk albümüm Erdem Kınay prodüktörlüğünde çıkmıştı. O dönem Kınay’la aramız bozuktu. Kendisiyle beş yıllık imzam olduğu için başka bir şirketle de çalışamıyordum. Özgür değildim, koşamıyordum. Ama o sırada Allah bana bir hediye gönderdi.
Neydi o?
- Ozan Bayraşa. Bir düzenlemesini dinledim ve “Beni bu çocuğa götürüyorsunuz” dedim. Aslında onu yaşlı bir adam zannediyordum, baktım genç. İlk gördüğümde çok etkilendim. Deli doluydu, enerjisi bana iyi geliyordu. Tanıştıktan sonra onu yanıma çok davet ettim. Kahvaltıya, yemeğe çağırdım. Bir-iki sefer gelemedi ama sonra buluştuk ve âşık olduk. Dinlediğiniz şarkıların hepsi o aşkla yapıldı. Onlar aşkın meyveleriydi. Her seferinde aranjeleri yapıp sabah Sezen Aksu’nun stüdyosundan geliyor, heyecanla “Bak sana bir şey dinleteceğim” diyordu. Mesela ‘Prens ve Prenses’ şarkısının girişini ilk duyduğumda ağlamıştım. Bu, bir şarkıcının başına gelebilecek en hakikatli gerçekti.
Geçen yıl bu zamanlarda ilişkiniz bitti. Bundan sonra birlikte iş yapmaz mısınız?
- “Seni gerçek bir sanatçı ve müzisyen yapacağım” deyip bunu başarmış bir adam olarak hayatımda çok büyük bir yeri var. Ozan’la her zaman çalışmaya varım. Birlikte iş yapmamamız birbirimize müzikal olarak ihanet etmemiz demek.
Birlikte bu kadar üretirken ilişkiyi ne bitirdi?
- Aşkın içine iş çok fazla karıştı. Bir baktık sadece şarkı konuşuyoruz, sevgi geride kalmış. Yoksa aldatma gibi bir şey olmadı.
‘Ünlü oldunuz ve ilişki sonlandı’ gibi durum yok mu yani?
- Hayır. “Öyle bir şey olur mu” diye kendimden şüphe ettiğim dönemler oldu ama hiç o tarafa gitmedik. Zaten Ozan’dan ayrıldıktan sonra da hiç kimseyle beraber olmadım. Spor olsun diye ilişki yaşamam. Sevmezsem, âşık olmazsam ilişkiye giremiyorum. Ozan’la yaşadığım şey o kadar gerçekti ki... Beni öyle bir sahiplendi ki bu hayatta... Başka kimse beni öyle sahiplenmedi.
Şimdi onun hayatında biri var mı?
- Olduğunu duydum. Belki onu mutlu edememiş bile olabilirim. Bu yüzden onu benden daha çok mutlu edecek biri varsa hayatında o olsun, mutlu olmasını isterim.
Yeniden şarkılar için bir araya gelirseniz bu aşk başlar mı?
- Bunun cevabını asla vermem. Hayat bu! Ama o beni çoktan unutmuştur diye düşünüyorum.
Siz hâlâ seviyor musunuz?
- Tabii seviyorum ama âşık değilim.
Önce ‘Öpücem’ şarkınızın klibi, ardından ‘Aşkın Olayım’ klibindeki pozlarınızla size “Seksi Simge” demeye başladılar...
- Bunu ilk çıkışımdan beri duyuyordum ama “Ben seksiyim” diye gezmiyordum.
Şimdi seksi olduğunuzu düşünüyor musunuz?
- Şimdi biraz daha fazla seksi buluyorum. Bu klipleri çekerken ortaya çok estetik ve sanatsal bulduğum kareler çıktı. Açıkçası biraz böyle şeyler olsun da istedim.
Neden?
- Çünkü her şeyimle çok kapalıydım. “Biraz cesaret istiyor ama bunları yapabilir miyim?” diye düşünüyordum. Sonra kendime “Ben cesur bir kadınım ve bunu göstereceğim” dedim.
Nereden geldi bu cesaret?
- Gitgide gençleşiyorum. Bir de özgüven geldi. Sebebi sanırım belki biraz özgürlük, yalnızlık hissi, tek başınalık... Artık hayattaki en büyük mottom “Ne istiyorsam onu yap”.
En son Hadise’nin ‘Sıfır Tolerans’ klibi sansürlenmişti. Bu kararı alırken hiç tereddüt ettiniz mi?
- Hayır, yine de benden öncekilerin başına böyle şeyler geldiği için “Benim de gelir mi” diye düşündüm. Sansürlenir zannettim çünkü Türkiye’de yaşıyorum. Başlarda nasıl tepkiler göreceğimi de merak ettim. Ama yaptığım müzik ve duruşum o kadar kaliteli ki insanlar altına çirkin şeyler yazamadı. Ucuz bir karakter olsaydım ya da kendimi doğru ifade edemeseydim bunlar ucuz da durabilirdi ama ben kendimi doğru ifade ettiğime inanıyorum.
SEVMEYİ NORMAL GÖRMELİYİZ
Peki, şarkılardan çok klipteki sahnelerin konuşulmasına nasıl bakıyorsunuz?
- Ben o cesareti gösterirken bunu göze almıştım. Birçoğumuz cinselliği normal karşılıyoruz ama gün geliyor bazı kişiler bunu bozmaya çalışıyor. Sanki yanlış gibi gösteriyorlar. Sanki kimse öpüşmüyormuş, sanki kimse birbiriyle beraber olmuyor gibi bir algı yaratılmış oluyor. Aslında herkes sevmeyi, öpüşmeyi normal görmeli. Ama bununla ne zaman barışacaklar hiçbir fikrim yok.
Gelelim bir çocuğunuz olduğu iddialarına...
- Öyle bir şey yok, tabii. Olsa söylerim, ben hiçbir şeyimi saklamıyorum ki. Yıllar önce kedimden kızım diye bahsetmiştim. Oradan kızım olduğu iddiaları ortaya çıktı.
Bu haberi yapan gazeteciye iftira davası açacaktınız...
- Evet, uzlaştık. Karşı taraf için kötü sonuçları olacaktı, kendi canımın acımasını sevmediğim gibi birilerinin canını acıtmayı da sevmiyorum. Kinci değilim, yürekli bir kadınım. Bu olayda da sosyal sorumluluk olması için o kişi tarafından altı tekerlekli sandalye alındı. Ve konu kapandı. Umarım kendisi de insanlar hakkında yanlış konuşmamayı öğrenmiştir.
Yorumlar
Kalan Karakter: