Öncelikle sizi tanıyalım. Tolgar Akkuş kimdir?
1973, Burdur doğumluyum. Öğretmen anne ve babanın çocuğuyum 1975’te Antalya’ya tayinleri oldu. İlk, orta ve lise eğitimimi Antalya’da tamamladım. Burdurluyum ama orada geçirdiğim süre 2 yıl. Ömrümün kalanı Antalya’da geçti. 1991 yılında liseden mezun oldum. Aynı yıl eczacılık fakültesini kazandım. Eczacılık fakültesini bitirdikten sonra vatani görevimi yaptım. Daha sonra 1999 yılında Antalya Uncalı’da eczanemi açtım. O zaman Uncalı, çok yeni bir yerleşim bölgesiydi. 2001 yılı Eylül ayındaki Antalya Eczacılar Odası’nın olağan seçiminde yönetim kurulu üyeliğine seçildim. O dönemdeki başkan, sayman, yöneticilerle frekansımız tuttu. Onlar da kadrolarında gençleştirme yapmak istiyorlardı. 2001 yılından beri Antalya’da yönetim kurulu üyeliği yapıyorum. Şu an eczanem Baraj Mahallesi’nde. Mesleki akademik olarak yüksek lisansımı tamamlamak üzereyim. Bir yandan da Uluslararası İlişkiler okumaya çalışıyorum. Evliyim ve 2 çocuk babasıyım.
Eczacılar olarak vatandaşla sağlık politikası arasında kalan bir durumdasınız. Vatandaş tepkisini, öfkesini size gösteriyor ama çözüm odağı anlamında siz yoksunuz. Sadece uygulama anlamında varsınız. Bu bağlamda baktığınızda siz aynı şekilde köprü vazifesi gördüğünüzü inanıyor musunuz? Bu durumdan çıkıp farklı bir sistemle var olabilir misiniz? Kendinizi ifade edebiliyor musunuz?
Köprü olduğumuz doğru. Aslında bütün ülkelerde bir sağlık politikası var. Bunu hükümetler kendileri oluşturuyor. Hatta seçilmeden önce bir program olarak seçmenlerine bunu söylüyorlar. Türkiye’de Türk Eczacıları Birliği çok uzun dönemden bu yana sağlık politikalarına dahil olabilmiş bir birlik. Zaten dikkat ederseniz diğer meslek birliklerine göre daha farklıdır. Biraz daha birleşik bir yapı sunuyor. Daha güçlü görünür. Diğer meslek birlikleriyle karşılaştırdığınızda hangi hükümet olursa olsun daha fazla ciddiye alınır.
DOKTORCULUK OYNAMAK İSTEMİYORUZ
Eczacı dediğimiz zaman vatandaşın doktoru diyebiliriz. Belki şehirde değil ama kırsala gittiğimizde doktora gitmektense eczacıya giderler. Bu yapı nasıl bir duygu? Bu vatandaş köprüsünü nasıl oluşturdunuz?
‘Doktorculuk oynamak’ bizim için çok doğru bir şey değil. Biz kendimizi oradan çıkarmaya da çalışıyoruz. Doktor kızabilir. Çok hastası vardır yoğundur. Ama eczanelerde böyle olmuyor. Eczanelerde daha çok mahalledeki ya da köydeki herkesin rahatlıkla girdiği, bir ilaç almayacaksa bile sohbet edebildiği, dertlerini paylaşabildiği bir ortam. Bu da tamamen bizim meslektaşlarımızın halk sağlığına verdiği değerden geliyor. Halk sağlığı bizim için gerçekten önemli. Halk sağlığı içi de birey önemli. Hem o kişinin hastalığına çözüm bulmak zorundasınız hem de hastanın motivasyonunu yükseltmek zorundasınız. Vatandaşımız da bizim bu iyi niyetimize karşılık vermiş, eczaneleri sağlık merkezinin dışında da dertleşebileceği, sırrını söyleyebileceği bir yer konumuna sokmuş. Çünkü öyle sırlar geliyor ki aklınız durur.
ECZANE AÇMAK İLE İLGİLİ KRİTERLER ZORLAŞIYOR
Eczane açmak kolay bir şey mi? Sadece bir diploma mı gerekiyor? Bir de; bir hastanenin etrafında 15 eczane bulunuyor. Bu sıkıntı oluşturmuyor mu?
Eczacı olabilmek için Türkiye’de her yıl adı değişen bir sınav var. O sınavda eczacılık fakültesini bitirip, 5 yıl eğitim almak zorundasınız. Şu an ki eğitimimiz 5 yıl. Bu eğitimi tamamladıktan sonra Türkiye’nin her hangi bir yerinde fiziksel olarak kapasitesi uygun olan o kritere sahip bir ticari alanda eczane açabiliyorsunuz. Bu zaman içinde çok büyük bir problem yaşatmaya başladı. Biz buna bir kota gelmesi gerektiğini 2005 yılından beri dile getiriyorduk. Ama Türkiye’nin şartları bunu hemen hayata geçirmemize el vermedi. 2012 Mayıs ayında, 6197 sayılı Eczaneler ve Eczacılık konulu kanunda bir değişiklik yapıldı. Türk Eczacılar Birliği’nde bu kanun değişikliğinde çok yer aldı. Normalde bakanlık bir kanun hazırlarken kimseye sormaz. Ama öyle olmadı. Türk Eczacılar Birliği kanunun hazırlanmasında bakanlıkla beraber çalıştı. Antalya Eczacı Odası olarak da biz o komisyonda görevliydik. Antalya olarak şu anki mevcut madde üzerinde birçok emeğimiz var. Biz de yer aldık. Bu kanun 2012 yılında yayınlandı. ‘Nüfusa dayalı bir kriter üzerinden gidelim ve 3500 kişiye bir eczane olacak şekilde eczane açılışlarını düzenleyelim’ denildi. Kanun Mayıs’ta yayınlandı ve yürürlüğe girdi. Ama şöyle bir durum var, 2012 yılında üniversite sınavına girecek çocuklar vardı ve bu YÖK’ün hazırladığı kitapçıklar basılmıştı. Dolayısıyla 2012 yılında üniversite sınavına giren çocuklar dahil olmak üzere onlar mezun oluncaya kadar bu yasa kriterlerinden onlar etkilenmeyecekler. 2013 yılında üniversiteye girenler bu yasaya takılıyorlar. 2018’de mezun olacaklar ve eczane açmak istediklerinde Sağlık Bakanlığı’na başvuracaklar. Bakanlık nüfusu dayalı sisteme göre eczane açılabilecek yerlerin listesini açıklayacak. Oralarda eczane açabilecekler. Sadece bununla sınırlı değil. Mevcut eczaneler yasadan önce sınırsız yer değiştirme hakkı veriyordu. Buna da bir sınır koydu. Dedi ki; mevcut eczaneler bir kere bulundukları ilçeni dışına çıkabilir. Ondan sonra gittikleri yerde istediği kadar yer değiştirebilir. Dolayısıyla eczane açmak ile ilgili kriterler zorlaşıyor. Antalya bu konuda şansız bir yer. Biz 2005 yılından 2010 yılına kadar çok büyük bir eczacı göçü aldık. Dolayısıyla Antalya, Türkiye’de eczane sayısı bakımından İstanbul 1, Ankara 2, İzmir 3, Antalya 4. il oldu. Aslında nüfusla orantıladığınız zaman doğru değil. Antalya’nın iklim şartları, turizm sektörünün geçen yıla kadar cazip olması, turizme yönelik eczanelerin açılabilmesi buradaki sayıyı çok arttırdı. Bu yüzden arkadaşlarımız ister istemez kendi çevresinin bulunduğu, kendi yaşadığı yere eczane açmak gerekiyor. Dolayısıyla Antalya’da hastanelerin etrafında, sağlık merkezlerinin etrafında korkunç bir yoğunluk oluştu. Biz ilaçta rekabeti çok doğru bulmuyoruz. Arkadaşlarımızın bu rekabeti iyi eczacılık noktasında yapmasını istiyoruz. Yani hasta geldiği zaman ona vereceğiniz akademik bilginiz ne kadar aktarıyorsanız onunla rekabet edin diyoruz. Bununla kendinizi ön plan çıkarmaya çalışın diyoruz. Yoksa ilaçtan rekabet olmaz.
Şube açılabiliyor mu?
Hayır. Türkiye’de bir eczacı bir eczanenin sahibi ve mesul müdür oluyor.
Yeni düzenlenmeyle farklı sıkıntılar ortaya çıkabilir mi? Ticari anlamda baktığımızda 3500 kişi bir eczaneyi ayakta tutmak için yeterli mi? Eskiden öğretmenleri çok duyardık, 2017 yılından itibaren de işsiz eczacıları mı duyacağız?
Çeşitli Eczacılık Fakülteleri beni davet ediyor. Gidiyorum. Gittiğim her yerdeki hocalara, öğrenci sayısında bir azalma var mı? Veya öğrencinin akademik anlamda bir geri dönüşü var mı? diye soruyorum. Bu önemli bir şey çünkü. Ne öğrenci sayısında azalma var, ne de öğrencilerin akademik anlamda geri dönüşü var. Eczane açamayacak eczacılık mezunları 2018 yılında itibaren ülkeye pompalanmaya başlayacak. Bunun için Sağlık Bakanlığı ile Türk Eczacıları Birliği’nin çok yoğun bir çalışması var. İstihdam alanların eczacılar için arttırılması yönünden çalışmalar var. Eczacıların çalışabileceği çok fazla birim var. Emniyette kesinlikle bir eczacı kadrosunun olması lazım. Adalet Bakanlığı’nda olması lazım. en basiti cezaevleri var. Hekim reçete yazıyor ve bir ilaç döngüsü var. Yani eczacıların sistemde istihdam edilebileceği, devlet tarafından çok fazla yer var. Özel sektörde istihdam edileceği yer var. 2012 yılına kadar Eczacılık Fakültesi’ni tercih eden kişilerin kafalarından plan mezun olup bir serbest eczane açmak. Yani bunu bilerek biz bu fakülte seçimi tercihi yaptık. 2013 yılından tercih eden arkadaşlarımız serbest eczane açamayacaklarını bildikleri için kendilerini zaten otomatik olarak, serbest eczacı olarak değil, farklı istihdam alanlarında çalışmayı kabul ederek tercih ediyorlar. Mutlaka problemler olacaktır. İşsiz eczacılar karşımıza çıkacaktır ama birlik ve odalar istihdam edilmeleri için çalışıyorlar.
VATANDAŞ ECZACISINA SAHİP ÇIKIYOR
Eczaneler açılırken bölge seçiminde sıkıntılar oluyor mu? Mesela örnek vermek gerekirse Zeytinköy’de de eczaneye ihtiyaç var. O bölgede bulunan eczanelerde sıkıntılar oluyor mu?
Zeytinköy’e de geçen aya kadar 6 tane eczane vardı. Açılmaz diye düşündüğünüz yerde 6 eczane vardı. Biz 7.sinin açılışını yaptık. Bize eskiler hep şöyle anlatır, eskiden insanlar eczaneye girerken ayakkabısını kapıda çıkararak giriyorlarmış. Bunda geriledik ama hala vatandaş eczaneye girdiği zaman bize saygı duydu. Zeytinköy’de bir eczane açsanız vatandaş içeri girdiğinde ben eczanedeyim bilincinde hareket ediyor. Zeytinköy’de eczacıların 3 tanesi bayan. Kimse orada eczane açmayacağım demiyor. Benim eczanem Baraj Mahallesi’nde. İnsanlar ne işin var der. Vatandaş eczaneye girdiği zaman eczacısına sahip çıkma sağduyusunu gösteriyor.
KİRALIK DİPLOMA
Kiralık diploma olayında da bir düzenleme getirildi mi? Yoksa vardı da uygulanmıyor muydu?
Yok, vardı, uygulanıyordu. Eczane açmak istediğiniz zaman Eczacılar Odası’na kayıt oluyorsunuz. Sonra İl Sağlık Müdürlüğü’nün ruhsatlandırmak için yürüttüğü işlemler var. Daha sonra Sağlık Müdürlüğü o kişi eczane açmak istiyor diye yazıyla bize geri dönüyor. Biz burada tekrar bu eczanenin gerçek sahibini araştırıyoruz. Çok net belli oluyor zaten bazı şeyler. Sonra biz olumlu ya da olumsuz görüş bildiriyoruz. Bazen ne yaparsanız yapın ispat edemediğiniz durumlar oluyor. Kapanan iki eczane haberi onlardandı.
Bir eczane kendi kapanmış. Aynı gün içinde valiliğe yazı vermem gerekiyor diyor. Prosedür nasıl işliyor?
Ruhsatı veren makam valilik adına Sağlık Müdürlüğü. Var olan ruhsatın da yine valilik adına Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılıyor. Orada bir eczane tabelası var ise mutlaka Sağlık Bakanlığı onayı olması lazım. Belki eczacı bir yere başvuracaktır, hala eczanesi açık, serbest eczacı görünüyordur. Onun kapanması gerekmiştir.
Suriyelilerin hastanelere alınmaması konusu var. Ölen bir çocuk vardı. Suriyeliler konusunda eczanelere gelen bir sıkıntı var mı?
Suriyeli mülteciler hekimlerine reçete yazdırdıktan sonra serbest eczanelerimizden ilaçlarımız alabiliyorlar. Onların da tabi olduğu prosedürler var, bunlara uyuyorsa reçetelerini alabiliyorlar. İlaç tedariki anlamında bir problem yok.
AKILLI ECZANELER PROJESİ
Akıllı eczaneler projesinin anlatır mısınız?
Hastamıza hangi ilaç olursa olsun bu ilacı nasıl kullanması ile ilgili çok detaylı bilgiler vermek istiyoruz. Aldığımız akademik eğitimin temeli bu. Bunu aktarmak istiyoruz. Şimdi her şey gelişiyor. Dedik ki sürekli bir eğitim modelini Türk Eczacıları Birliği olarak hayata geçirelim. Bu projenin hayata geçmesinde aktif olan illerden biri de Antalya’dır. Dedik ki böyle bir modül geliştirelim. Bunu halk sağlığı açısından ne anlam teşkil ettiğimizi paydaşlarımıza anlatalım. Konya’da tansiyon takibi ile başladık. Konya’da gönüllü eczaneler, gelen sıradan vatandaşların tansiyonlarını takip etmeye başladılar. Baktık ki normalde tansiyon hastası olup ama bundan haberi olmayan kişiler var. Konya’daki eczacılarımız, bu kişileri hastaneye yönlendirmeye başladı. Çok daha erken aşamada hastalığın farkına varılabildi. Bu da kamuya, ilaç maliyetinde pozitif anlamda yansıdı. Hasatlığı ilerlemiş bir tansiyon hastasına çok daha pahalı ilaç verilmesi gerekirken, biz hastalığı erkenden teşhis ederek çok daha ucuz ilaçlarla kamuya daha az yük getirmesini sağladık. Daha sonra bu projeyi büyütelim dedik. Bunu beraberinde de meslek hakkı var. Meslek hakkına giden yolda bir adım atalım dedik. Smart eczane projesini geliştirdik. Sadece Konya’da değil. Türkiye’de 8 gönüllü il ve gönüllü eczacılarla sürekli gelişim eğitim modülünü başlattık. Arkadaşlarımız Ankara’da eğitim aldılar. Sonra proje kapsamında hasatlık belirlendi. Önceliğimiz akciğer hastaları oldu. Bununla ilgili arkadaşlarımız eğitim aldılar. Daha sonra Antalya’da duyuru yaptık. 50 eczanemiz gönüllü oldu. Bu iyi bir rakam. Bu elli arkadaşımıza eğitim alan arkadaşlarımız eğitim verdi. Bu tamamen gönüllülük. Hiçbir maddi getirisi yok. Eğitim tamamlandıktan sonra öğrendiklerini yapmaya başladılar. Ufak test aletleri var. Gördük ki astım hastalarının, her ne kadar hekim ilacı verirken ilaçla ilgili bilgi verse de, eczaneye geldiğinde zaman içinde bu hastaların ilaçları kullanmada biraz sapmalar yaşadığını gördük. Smart eczane projesi kapsamında değerlendirilen hastaların çok kısa süre içinde akciğer kapasitelerinin pozitif yöne döndüğünü gördük. Daha az ilaç kullanmaya başladılar. Yardımcı ilacın kullanımını çok düşürdük. Dolayısıyla bu smart eczane çok doğru gidiyor. Akciğer hastalığın arkasından diyabet geliyor. Bunların eğitimi alacak arkadaşlar. Antalya ile ilgili yapılan hasta değerlendirme profilinde biz başarıyı çok yüksek yakalamış illerden biriyiz. Hatta 2’nci sıradayız diyebilirim.
50 eczanede toplan kaç kişiye ulaşıldı?
Eczane başına 10 hasta olsa, 500 hastaya ulaşılmıştır. Daha yüksekte olabilir.
İLAÇ FİYAT POLİTİKASI
Türkiye’de ilaç politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu değerlendirmeyi yapmak için Türkiye’deki ilaç fiyat politikasının nasıl olduğunu bilmek lazım. Türkiye’de ilaçların fiyatı nasıl ve neye göre belirleniyor bunu bilmek lazım. Türk ilaç fiyat politikası çok sıkı. Avrupa’nın hatta Dünya’nın en katı fiyat politikalarından birini izliyoruz. Bunun kamuya maliyet açısından pozitif yönleri de var tabi. Paydaşlar arasında da hem üretici hem de eczacılar açısından yarattığı sıkıntılar da var. Halk sağlığı anlamında da yarattığı sıkıntılar var. Biz ilacın hep ucuz olmasını istiyoruz. Ama ilaçla ilgili kriter sadece ucuz olması olmamalı. İlacın ulaşabilir de olması lazım. İlaç çok ucuz, ama yok. Onun ucuz olmasının bir anlamı kalmıyor. Aynı zamanda güvenilir de olması lazım. Türkiye’de ilaç fiyat politikası şöyle uygulanıyor, 5 tane referans ülke seçiliyor. Tek tek bu ülkelerdeki fiyatlara bakılıyor. Bunlar içindeki en ucuz olan baz alınıyor. İlaç Fiyat Komisyonu var. Sağlık Bakanlığını koordinatörlüğünde yürütülüyor. Her ilaç için bu 5 ülkeye bakılıyor. En ucuz seçiliyor. En ucuz seçildikten sonra bakanlık bunun yüzde 60’ına kadar Türkiye’de fiyatını veriyor. İlaç orada 10 Euro ise Türkiye’de 6 Euro. Komisyonda Euro kurunu belirliyor. Son yönetmelik fiyat komisyonu toplanır bir önceki yılın Merkez Bankası resmi ortalamasının yüzde 70’ine kadar kura fiyat verebilir diyor. Şimdi toplandılar, 20 Şubat’ta kurumuz 2.34 olacak. 10 Euro’luk fiyata yüzde 60 fiyat verdik. 6 Euro’ya düştü. Bunu da 20 Şubat’ta 2.34’le çarpacağız. İlaç 40 Euro aslında. Siz kalktınız herhangi bir eczaneye gittiniz, reçetenizle bu fiyattan alırsınız. İşin bir de Sosyal Güvenlik Kurumu ayağı var. SGK diyor ki, ‘Ben Türkiye’deki tek alıcıyım’ o yüzden ıskontomu alırım.
Avrupa’daki ilaç 10 Euro’ydu. Biz ona yüzde 60 oran verdik. Bunu da kurla çarptık. Çıkan fiyat üzerinden den SGK yüzde 40 ıskontomu alırım diyor. Bunun ismine de Kamu Kurum Iskontosu koydular. Yani kamuya, sanayici bir indirim yapıyor.
Peki, eczacı nerede para kazanıyor?
Biz sattığımız ilacın kutu fiyatı üzerinden kazanıyoruz.
Bir marketten daha az kazanıyorsunuz?
Öyle ticaret kıyaslaması yapmayı doğru bulmuyorum açıkçası.
2000 yıllara kadar ilaç fiyat politikası böyle değildi. 2000’den sonra tüm dünyada değişmeye başladı. İlaç fiyatı üzerinde tüm dünyada bir baskı var. Sadece biz de değil bu. Çünkü bu anlamdaki harcamalar korkunç yükseldi. Firmaların çok büyük yatırım yapması gerekiyor. Bu yatırımın karşılığını almaları lazım. Ama bu yatırımın karşılığı kamuya döndüğü zaman korkunç bir yatırım getiriyor.
Bu ilaç fiyat politikası böyle devam ederken Türk Eczacıları Birliği, Sağlık Bakanlığı’yla 1997 yılında bir protokol imzalamış. Bu ilaçlar yetim kaldı; yok, getiren, satan yok. Satmıyor firma. Veya yurt dışında yeni bir molekül çıkmış, ama Türkiye’ye getirip satmak istemiyor. Çünkü onlar da bir referans takibi var. Türkiye’de bir referansa girerse diğer ülkelerde de çok düşük satması lazım. Böyle bir paradoks var. Türk Eczacıları Birliği burada bir protokol imzalamış bakanlıkla. Daha sonra SGK ile imzaladı. Burada bulunmayan ürünleri, hasta bize reçetesiyle başvurursa, biz bunu sizin izninizle yurt dışından getirelim. Bunu yaparken de bir kar amacı gütmeyelim. Amacımız para kazanıp, sistemi sömürmek olmasın. Sizin belirlediğiniz marjlarla biz bu ilacı getirelim. Eğer hasta bu ilacı SGK kapsamında karşılatabiliyorsa, biz SGK ile protokol imzalayalım. Hasta da oraya ödesin parasını. Çok uzun yıllardır bu hizmet devam ediyordu. Daha sonra bu işin özel şirketlere ihale edilmesi yönünde çalışmalar yapıldı. Türk Eczacıları Birliği bunları hep hukuk kanalıyla durdurmuştu. Şimdi 2017 Mayıs’ında SGK ile yaptığımız protokol sona eriyor. Açıklama geldi. SGK bu ilaçları PTT kanalıyla dağıtacağını söyledi. Burada bir sürü bilinmeyen şey var. Türk Eczacıları Birliği ilacın alınmasını, hastaya ulaşıncaya kadar olan süreci, ilacın kullanılmasını bu zamana kadar çok profesyonelce yaptı. Dediğim gibi burada amaç para kazanmaktan ziyade, hastayla ilacı buluşturmaktı. Bu ilaçları yurt dışından getirmek o kadar kolay değil. Türk Eczacıları Birliği bu işi 20 yıldır yapıyor. Parayı peşin ödüyor. Getiriyor burada stok yapıyor. Stok maliyetine katlanıyor. Firmalarla ilişkiler var. 20 yıl içinde yavaş yavaş tanınarak, kimseye borçlanmayarak ve gerçekten burada halk sağlığını düşündüğünü göstererek bu ilaçların ulaşmasını sağlıyordu. Şimdi Türk Eczacıları Birliği’nin elinden alıyorlar.
MUAYENE ÜCRETLERİ DE BÜYÜK SIKINTI
Sektörünüzün en büyük sorunu ne?
Birçok sorun var aslında. İlaç fiyat politikası en büyük problemlerden birisi. Şu an üzerimizdeki en büyük yüklerden bir diğeri de muayene ücretleri. Şu an kanayan yaralarımız. Biz ilaçla ilgili birikimimizi hastaya aktarmak istiyoruz. Bunun için kamu maliyetini düşürmek ve bunun karşılığında da meslek hakkı almak istiyoruz. Çok yüksek rakamlarda bir beklentimiz yok ama Türkiye’de eczanelerin ayakta kalabilmesi imkânsız hale geliyor artık. Sadece ilaç fiyatı üzerinden değil, eczacıların yaşayabilmesi için çok acil bir şekilde bir meslek hakkının tanınması gerekiyor. Muayene ücretleri de bizi çok zorlayan bir başlık. Daha önce hasta devlet hastanesine de gitse, özel hastaneye de gitse bir veznesi vardı. Muayene olduktan sonra ödemesi gereken katılım payını hastane de ödüyordu eczaneye geldiği zaman eczası ve hasta arasında böyle bir problem yaşanmıyordu. Bunlar sağlık politikalarıyla alakalı şeyler. Devlet hastanelerden vezneyi kaldırdı. Bunun yerine hastalar muayene olduktan sonra muayene katılım payını eczanelerden tahsil edilmesi yoluna gitti. Bugün Eğitim Araştırma Hastanesi’nde 2000 hastaya bakılıyor desek. Bu 2000 hastanın bir de vezne sırasına girmesi lazım. Bunu Türkiye çapına çevriğiniz zaman, devlet için korkunç bir rakam oluşuyor. Devlet bundan kurtulmak iç,n eczaneleri kullanmaya karar verdi. Bu beraberinde birkaç sorun getiriyor. Hasta randevu alıyor. Randevu aldığı zaman TC kimlik numarasından ücret belli oluyor. Hasta ister gitsin ister gitmesin muayene oluyor. Muayene olduktan sonra gittiği kurum SGK’ya bir fatura kesiyor. Bu faturayla beraber o hastanın TC numarasına bir muayene ücreti yansıtılıyor. Elektronik ortamda bu çok kolay yapılıyor. Hasat daha sonra reçetesiyle eczaneye geldiği zaman anında döküm listesi çıkıyor. Hastanın muayene ücreti de çıkıyor. Bana diyor ki ilaçları verirken bu ücreti tahsil et. Sen benim adıma bunu tahsil edeceksin. Ancak hasta sana ne diyor. Ama ben onu veremiyorum. Çünkü reçetesini kaydettiğim zaman o muayene ücreti benim hesabıma işleniyor. İlaçları verdiğimi kabul ediyorum. Ay sonunda da muayene ücretini otomatik düşüyor. Hasta ‘benim param yok’ diyor, veremiyoruz ilacı. Bunun takibini yapmak bizim görevimiz değil. Biz sosyal bir devletsek sağlık hizmetleri ücretsiz olmalı. Gelişmiş birçok ülkeden çok daha ileride bir güvence sunuyoruz ama bu katılım payları olmamalı. Biz diyoruz ki hasta bize geldi, reçetesini verdi. Biz onu tanıyoruz. O aynı zamanda diyabet hastası. Sen bu ilaçları alıyorsun da diğer kullandığın ilaçları söyledin mi? Söyledi ya da söylemedi. Bizim bunları hastaya anlatmak istiyoruz. Şu ilacı şöyle kullan, bunu kullanma. Benim bunları anlatmam lazım hastaya ama ben ne yapıyorum? Muayene ücreti tahsil etmeye çalışıyorum. Zaten sınırlı vaktimiz var. Ben ona anlatmak istediklerimizi çok kısıtlı sayıda anlatıyorum. Çünkü ben bürokratik işlerler uğraşıyorum. Maalesef böyle. Biz hataya ilaçla ilgili bilgi aktarmak isterken devletin bize zorladığı başka şeylerle uğraşıyoruz.
Yorumlar
Kalan Karakter: