Biz Name Ekin’i motosiklet dalında Türkiye şampiyonu ve ilk kadın yarışçısı olarak tanıyoruz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1977 İstanbul doğumluyum. Komple sporcu bir ailenin şanslı kızlarıyım. 16 yaşında kızım Nida ve 17 yaşında oğlum Kerim’in gururlu anneleriyim. Spora çok küçük yaşta, ailemin spor salonları olması sebebiyle başladım. Her ne kadar ben o yaşları hatırlamasam da, 6 aylıkken çekilmiş fotoğraflarımda babamın bana pedagojik jimnastik yaptırdığını biliyorum. Daha sonrasında karate, judo, aikido, akrobatik jimnastik, dans, aerobik, step, kick boks, fitness, pilates vb. gibi branşlarla devam ettim. Genç yaşta birçok branşta müsabık oldum ve Türkiye derecelerim var. Uzunca yıllar erkek egemen sporlarla uğraştığım için bana “erkek Fatma” derlerdi. Fakat bundan hiç gocunmazdım aksine hoşuma giderdi çünkü birçok sporcunun idolü olan babam Namık Ekin benimde idolümdü ve hep ona benzemek isterdim.
Bugün kendi adıma; hem bir kadın, hem de bir anne olarak bir şeyleri başardım diyebiliyorsam bunun tek sebebi ailemin öğretileri ve sporu hayatıma bilinçli bir şekilde işlemeleridir.
Spora bildiğimiz kadarıyla babanızın yönlendirmesiyle başladınız, peki motosiklete olan ilginiz nasıl başladı?
Babam her zaman “İmkansız sadece bir kelimedir” der. İmkansız diye baktığımız olaylar aslında sadece bizim düşüncelerimizle kendimize koyduğumuz engellerdir. Motosikleti ilk gördüğümde yaş olarak baya küçüktüm. O zamanlar sadece her duran motosikletin üzerine tırmanma çabasındaydım. 15 yaşında arkadaşım abisinin motosikletini kaçırıp benim yanıma gelmesiyle başladı ilk adım. O yaşta korkular daha az oluyor ve arkadaşımı 15 yaşında bir kıza motosikleti deneme için vermeye ikna etmek çok zor olmadı. 1. Vitesle aynı alanın içinde daireler çizerken, arkadaşımın da bana frenin nerede olduğunu anlatmaya çalışarak peşimden koşması halen gülümseyerek hatırladığım güzel bir anı.
Türkiye’nin ilk ve tek bayan motosiklet yarışçısı olmak ilişkilerinizi de etkilemiş olmalı. Sıkıntı çektiğiniz dönemler yaşadınız mı?
İlk olarak 2005 yılında erkekler kategorisinde yarışa katıldım. O sene yarış motosikletimi alalı daha 2 ay olmuştu ve bu motosiklette tecrübemde azdı. Daha önce yarışlara katılmış bir kadın olmayışı ve erkeklerin bir kadın rakibe hoş bakmamaları sebebiyle yol gösterecek fazla kişi yoktu çevremde. Bunu daha öncede erkek egemen diğer masküler sporlarda da yaşadığım için bana engel değildi.
İlk katıldığım yarışmada, sıralama turları sonrasında birkaç kişiyi geçmiş olmam “bir kadın tarafından geçilmek” fikrini benimseyemeyen kişiler tarafından engellenmeye çalışıldı. Girdiğim kategorideki birkaç yarışçı aralarında imza toplayıp “pistte kadının ne işi var” dedi. Akabinde zaman barajı konuldu ve imzası olanlarda dahil birkaç yarışçı daha bu zaman barajına takılıp yarışa giremedi. Bu ilk tecrübeydi. Demek ki kendimi kabul ettirmek için daha iyi olmalıyım dedim. Rakiplerim beni hoş karşılamamıştı ve bu biraz moralimi bozmuştu. Oysa bu kadar zor ve tehlikeli bir spora cesaret edip katılmış olmam karşısında biraz daha misafirperverlik bekliyordum.
“Yenilgiyi sindirmek sizi zafere götürür”. Eksiklerinizi görürsünüz ve ne yapmanız gerektiği konusunda daha çok fikir sahibi olursunuz. Bir sonraki yarışımda (aslında bu katıldığım ilk yarış) o kadarda kolay pes etmeyeceğimi gösterdim ve erkekler arasında 2’ncilik kupamı alarak varlığımı bir şekilde kabul ettirmiş oldum.
Artık bayanlar kupası bile var ve birçok kadın yarışçı pistte boy gösteriyor. 2005 yılında beklediğim düşünce tarzı zamanla oturmaya başladı ve rekabet daha keyifli bir hale geldi.
Tek bir dala yönelmek yerine, spora dair neredeyse tüm branşlarla ilgilendiniz. Hepsinde de başarıyı yakaladınız, bunu neye borçlusunuz?
Tabi ki aileme borçluyum. Spor onlar için bir hayat biçimi. Ablam ve benim içinde küçük yaşlarda hem bedenimize, hem zihnimize bu şekilde yerleştirildi. Mesela asansör yerine merdiveni fırsat olarak görürüm. Kısa mesafe gidilecek yerlerde yürümeyi tercih ederim. Tv seyrederken mutlaka oturuş pozisyonum stretching (esneme/germe) hareketlerine bağlı olur. Hareketi hayatınızın her anına yerleştirmeniz gerekir.
Her hangi bir branşta başarı elde etmek istiyorsanız; sabır ve bol tekrar gerekmektedir. Bunların en başında hayatımızın diğer alanlarında da; kendinize ve yapacağınız işin oluşumuna “inanmak” bu işin tek anahtarıdır.
Motosiklet, en tehlikeli araçlardan biri, kaza riskini en aza indirmenin yolu nereden geçiyor.
Hiç ciddi kaza yaptınız mı?
Bence motosiklet tehlikeli değil, kişinin kendisi tehlikelidir. Diğer araçlar içinde aynı düşündeyim. Bu durumda riskleri en aza indirmek kişinin kendi eğitimiyle olur. Zaten hayat başlı başına bir eğitimdir.
Ben halen aktif bir şekilde eğitim alıyorum. Bilmediklerim karşısında daha yolun çok başındayım. Kimse “tamam, ben oldum” dememeli. Eğer bunu kendiniz için söyleyebiliyorsanız tehlikeye en açık olan sizsiniz.
Evet, çok ciddi kazalar yaptım ama korumalı kıyafetlerin ne kadar önemli olduğunu her seferinde tecrübe ile gördüm. Caddede yaptığım bir kazan 2 gün hafıza kaybım oldu. Korumalarım olmasaydı kaybım daha fazla olacaktı. En son 2014 Ağustos ayında pist yarışında arkamdan gelen yarışçının bana çarpması ve motosikletinin üzerimden geçmesi sonucunda ciddi hasar aldım. Kuyruk sokumumda; Sacrum'da kırık ve Coccyx denilen bölgede eğilme oldu. Göğüs kafesimde travma oluştuğu için uzun süre rahat nefes alıp veremedim. Şu an halen Miha egzersizleri ile aktif tedavi görüyorum. Sporun faydası bir kez daha ortada çünkü doktorumun söylediğinden çok daha hızlı iyileşiyorum.
Çocuklarınız da sporcu, onlar en çok hangi branşlara ilgili duyuyorlar?
Kızım ve oğlumu çok küçük yaşlarda jimnastiğe başlattım. Daha sonra karate ve aikido yaptılar. Dedeleri sayesinde küçük yaşta balıkadam oldular. Şimdilerde ise benim gibi motosiklet yarışçısı olmak istiyorlar. Her ne kadar bir çok branşta eğitmen olsam da kendi çocuklarıma motosiklet konusunda eğitim vermekten çekiniyorum. Anne olmak bu noktada beni zorluyor.
Bir sporcu olarak nasıl bir yaşam tarzına sahipsiniz. Spordan ve motosikletten artakalan zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu soru karşısında gerçekten bir süre durup düşündüm. Çocuklar, spor, motosiklet ve arkadaşlarım hayatımı yeteri kadar dolduruyor ve bu durumdan çok memnunum. Yapmak istediğim her şeyi onlarla bir arada yapabiliyorum. Hayatımda özel bir insan var ve tüm bu saydıklarımı onunla paylaşmak benim kendim için ayırdığım en güzel zaman.
Antalya’ya sık sık gelir misiniz? Neler düşünüyorsunuz şehrimiz hakkında?
Antalya’ya bayılıyorum! En son Aralık ayının başında Harley Davidson etkinliği için gelmiştim. Yine beni Antalya’ya aşık edip gönderdiler. Havası, doğası, yolları ve sıcakkanlı insanları aklımdan çıkmayan başlıklar. Özellikle yollardaki asfalt içimde motosiklet kullanma isteğini arttırıyor. İstanbul’da mont ve kazaklarla dolaşırken, orada t-shirt ile gezmenin cazibesi muhteşem. Gerçekten birçok sebepten çok şanslısınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: