Ağustos ayında hafta sonlarını ayaklarım o suyun içinde, elimde bilgisayarım veya kitabımla geçirdim. Pek çok köpek sahibi, dört ayaklı dostlarını oraya serinletmeye getiriyordu. Suları şapırdata şapırdata oyun oynayan köpeklerin neşesinin çekiciliğine dayanamayıp onlara katıldığım da çok oldu.
* * *
Onunla da oynadım. Hani o boğazı kesilmiş, kanlar içindeki fotoğrafı hiçbirinizi etkilemeyen kara köpekle. Cinsi, ırkı filan yoktu. Bildiğiniz sokak köpeği. Çok sevimliydi, çok da oyuncu… Pazar günü oyunlar oynadık, sevimli yaramazlıklarına güldüm. Dört gün sonra 28 Ağustos’ta saat 17.30 sıralarında, yakındaki ormanlık alandan yükselen acı yakarışlarına civardaki diğer köpeklerin korku dolu havlamaları karıştı. Sesini duyanlar, ne olduğunu anlamaya çalışırken o çoktan ölmüştü.
* * *
Onun sahibi olduğunu söyleyen Ü. ile de tanıştım. Kahve ikram ettim, sohbet ettim. Yanında biri siyah, biri küçük beyaz iki köpek daha vardı. Hayvanları çok sevdiğini söyledi, inandım. Haber, internete düşünce o yüzden inanamadım. Ü. onu niye kessin ki? Onu seviyordu, gezdiriyordu. Civardaki güvenlik kameralarının görüntülerini izledim. 6 dakika sürüyor. Bir kere, bir kere daha… Önyargılı olmayayım diye bir kez daha! Ormanlık alana 3 köpekle giriyor. İkisi siyah, biri küçük beyaz. Siyah köpeklerden biri önden koşarak çıkıyor. Huzursuzluğu belli hayvanın. Sonra katil ve küçük beyaz köpek çıkıyor ağaçların arasından. Siyah köpek kaçıp bir otomobilin arkasına saklanıyor. Katil yanına gidiyor, bir süre sonra birlikte aynı yöne yürüyorlar. Katil ve biri siyah biri beyaz iki köpek…
* * *
Antalya Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Jale Ünsal’a haber veriyor komşular. Köpeklerin çığlıklarına fırlamış komşular. Üzeri kanlar içindeki, eli bıçaklı adamı ağaçlıktan çıkıp koşar adam uzaklaşırken görmüşler. Ormana girip biraz ilerlediklerinde kara köpeği görmüşler bu kez. Boğazı kesik, bir soluk daha çekebilmek için belki, ağzı biraz aralık. Yüzüne yerleşen ölüme inat, tüyleri pırıl pırıl, canlı.
* * *
Jale Ünsal ile konuştum. “Ben anlamıyorum ki”, “Ben inanamıyorum ki” deyip durdu. Oysa çok düzgün konuşur, derdini gayet iyi anlatır. Ondan doğru bilgi alamadım sandım, bir de Antalya Barosu Hayvan Hakları Kurulu Başkanı Avukat Evrim Ercan’a sordum. Savcılıktan en iyi ihtimalle bir iki ay sonra bir dava dosyası bekliyorlar. Derneğin şikayeti nedeniyle dava açılmasına karar verilirse de sonuçta katile sadece para cezası kesilecek. Boğazlanan köpekcik, zanlının Hollanda asıllı eşine aitmiş. O da şikayetçi olmuş. Onun şikayeti dikkate alınırsa, “Malına zarar verildiği” için zanlı hapis yatabilirmiş.
* * *
Bir iki Amerikan gerilim filmi izleyenler bilir, eğer bir kişi bir insanın evcil hayvanına kast etmişse, sıradaki kurban hayvanın sahibidir. Bu durumda sıradakinin, zanlının Hollandalı eşi olma ihtimali çok yüksek… Kara köpeğin canını önemsemedik ya, eşini belki önemseriz diye bu bölümü yazıyorum. Hollandalı diye de sıkça vurguluyorum. Türk kadınının canının kıymeti, köpeğinki kadar ya; hani Hollandalı olunca belki değeri artar ne bileyim…
* * *
Ancak mevcut durumda Hollandalı hanımefendinin değeri eşittir Türk kadınını değeri. Eğer kara köpeğin katili Ü. ise Hollandalı hanım niye koruma altına alınmıyor? Yasalar “mal” sayabilir ama giden can! Öldüren de cani! O mahalledeki vatandaşlar, çoluğuyla çocuğuyla bir “Cani” ile niye burun buruna yaşıyor? Bu konuda buraya yazdığımdan çok daha fazlasını biliyorum. Ancak insanların can güvenliğini tehlikeye atmamak için şimdilik yazmıyorum. Benden daha fazlasını bilenlere soruyorum: Neyi bekliyorsunuz?
Yorumlar
Kalan Karakter: