Bilir misiniz Attila İlhan’ın, Ben Sana Mecburum’unu. Bilirsiniz tabii, bilmeyen de yoktur zaten. Ama biraz eksik bilir çoğunuz. Aşk şiiri değildir aslında o. Şiirin bütün hikayesi şiirde bahsi geçen Fatih’teki yoksul gramofonun çıkardığı seste gizlidir.
İlk gramofondan Berliner’in yaptığı gelişmiş olanına kadar gramofonlar; diyafram, kaydedici iğne, ses kaydedilen plak ve bir borudan meydana geliyordu. Her hangi bir ses gramofona söylendiği zaman, diyafram titreşerek kaydedici iğneyi harekete geçirir. İğne, plak üzerinde çeşitli hareketler yaparak plağı çizer. Bu sesler dinlenilmek istenildiği zaman ise, plak döndürülerek, çizintiler üzerinde yürüyen iğne diyaframı titreştirir. Diyaframın titreşmesi ile meydana gelen küçük çapta ses dalgaları ucu huni biçiminde açılmış bir boru ile yükseltilerek duyulacak şekle getirilir.
Yirminci asırda teknoloji ile birlikte gramofon da büyük gelişmeler göstermiştir. Önceleri kol ile çalıştırılan gramofonlar, çeşitli gelişmelerden sonra elektrik motoru ile işlemeye başlamıştır. Hızı ayarlanabilen bu motorlar sâyesinde bir plağa değişik miktarda kayıt yapmak veya kaydedilmiş sesleri istenilen hızda dinlemek mümkün olmuştur. Gramofonun gelişmesinde plak önemli bir yer tutar. Günümüzde kullanılan plaklar mikroyivli PVC disklerdir. Bu plakların en önemli özelliği pratikte kaydetme imkanı bulunmamasıdır. Plakların doldurulmasında özel bir ana plaktan istifade edilir. Bundan çıkarılan kopyalar gramofonlarda kullanılır. Plakların bu özelliği bir dezavantajdır. Ancak kaydedilen seslerin aslına çok yakın bir nitelikte dinlenebilmesi, bunu önemli bir faktör olmaktan çıkarmaktadır. Yine yüzyılımızda büyük gelişme gösteren pikap kafaları ve iğneleri günümüzde plak ve iğnenin yıpranmaması için elden geldiğince hafif olarak yapılmaya çalışılmakta, sesin niteliği içinde bu kısımlar kıymetli taşlardan imal edilmektedir. Otomatik pikaplarda herhangi bir plak bittiği zaman, makinaya müdahale edilmeksizin plak değiştirilebilir. Bugün ilk gramofondan beri kullanılan huni biçimli boruların yerini, hoparlörler almaktadır. Bunlardan elde edilen ses metalik olmakla birlikte borudan elde edilenden daha nettir. Günümüzde ismi değişen gramofon, artık pikap diye isimlendirilmektedir.
Edison’un gramofonu icadı ile ilgili önemli bir bilgi ise şöyle: Edison’un en özgün icadı gramofonu 1877’de yaptığı zaman bir makale yayımladı, bu makalede icadının kullanılabileceği yerleri on madde halinde belirtti. Bunların arasında ölmekte olan kişilerin son sözlerini kaydetmek, görme özürlü kişilerin dinlemesi için kitapları plağa almak, saatin kaç olduğunu duyurmak, hecelemeyi öğretmek vardı. Edison’un öncelikler listesinde müziğin yeniden üretimi ilk sıralarda yer almıyordu. Birkaç yıl sonra Edison yardımcısına icadının hiçbir ticari değeri olmadığını söylemişti. Daha sonraki birkaç yıl içinde düşüncesini değiştirdi, gramofon satmak üzere iş hayatına atıldı –ama bürolarda dikte ettirme makinası olarak. Başka girişimciler madeni bir para atıldığı zaman popüler müzik çalacak şekilde gramofonu değiştirip müzik kutusu adı verilen şeyi türettikleri zaman, ciddi büro işlerinde kullanılan icadının değerini düşürdüğü için olsa gerek, Edison buna karşı çıktı. Ancak 20 yıl kadar sonra istemeye istemeye gramofonun aslında müzik kaydetmeye ve çalmaya yaradığını kabul etti. Esmanur Karabakla
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Gramofonun tarihi 1877de Edison’un keşfettiği aletle başlar. Bu aletle bir diyafram, iğne ve iğnenin üzerinde gezdiği kalay yaprağı kullanıldı. Kaydetme ve dinleme işleri için iki ayrı sistem vardı. Bu zamana kadar fonoğraf olarak adlandırılan alet, 1885’te telefonun kaşifi Bellin kaydetmede balmumu kullanarak geliştirdiği makina ile birlikte grafofon adını aldı. İlk defa Graham Bellin kullandığı silindir disk üzerinde çalışan Alman Berliner, kaydetme sistemini geliştirerek plak üzerindeki çizintilerin derinliğine değil de yanlamasına olmasını sağladı. Berlinerin bu alanda kullandığı plakların ilkleri, üzerlerine balmumu sıkılmış çinko plaklardı. Grafofonun adı Berliner tarafından gramofona çevrilerek bu isimle patenti alındı. Berliner’in gramofona getirdiği yeniliklerin en önemlisi sadece bir plağa kaydedilebilme problemini ortadan kaldırarak kopyalanabilen plakları bulmasıdır. Berliner’in bu alanda yaptığı diğer bir önemli çalışması da gramofon sanayinin kurulmasına ön ayak olmasıdır.İlk gramofondan Berliner’in yaptığı gelişmiş olanına kadar gramofonlar; diyafram, kaydedici iğne, ses kaydedilen plak ve bir borudan meydana geliyordu. Her hangi bir ses gramofona söylendiği zaman, diyafram titreşerek kaydedici iğneyi harekete geçirir. İğne, plak üzerinde çeşitli hareketler yaparak plağı çizer. Bu sesler dinlenilmek istenildiği zaman ise, plak döndürülerek, çizintiler üzerinde yürüyen iğne diyaframı titreştirir. Diyaframın titreşmesi ile meydana gelen küçük çapta ses dalgaları ucu huni biçiminde açılmış bir boru ile yükseltilerek duyulacak şekle getirilir.
Yirminci asırda teknoloji ile birlikte gramofon da büyük gelişmeler göstermiştir. Önceleri kol ile çalıştırılan gramofonlar, çeşitli gelişmelerden sonra elektrik motoru ile işlemeye başlamıştır. Hızı ayarlanabilen bu motorlar sâyesinde bir plağa değişik miktarda kayıt yapmak veya kaydedilmiş sesleri istenilen hızda dinlemek mümkün olmuştur. Gramofonun gelişmesinde plak önemli bir yer tutar. Günümüzde kullanılan plaklar mikroyivli PVC disklerdir. Bu plakların en önemli özelliği pratikte kaydetme imkanı bulunmamasıdır. Plakların doldurulmasında özel bir ana plaktan istifade edilir. Bundan çıkarılan kopyalar gramofonlarda kullanılır. Plakların bu özelliği bir dezavantajdır. Ancak kaydedilen seslerin aslına çok yakın bir nitelikte dinlenebilmesi, bunu önemli bir faktör olmaktan çıkarmaktadır. Yine yüzyılımızda büyük gelişme gösteren pikap kafaları ve iğneleri günümüzde plak ve iğnenin yıpranmaması için elden geldiğince hafif olarak yapılmaya çalışılmakta, sesin niteliği içinde bu kısımlar kıymetli taşlardan imal edilmektedir. Otomatik pikaplarda herhangi bir plak bittiği zaman, makinaya müdahale edilmeksizin plak değiştirilebilir. Bugün ilk gramofondan beri kullanılan huni biçimli boruların yerini, hoparlörler almaktadır. Bunlardan elde edilen ses metalik olmakla birlikte borudan elde edilenden daha nettir. Günümüzde ismi değişen gramofon, artık pikap diye isimlendirilmektedir.
Edison’un gramofonu icadı ile ilgili önemli bir bilgi ise şöyle: Edison’un en özgün icadı gramofonu 1877’de yaptığı zaman bir makale yayımladı, bu makalede icadının kullanılabileceği yerleri on madde halinde belirtti. Bunların arasında ölmekte olan kişilerin son sözlerini kaydetmek, görme özürlü kişilerin dinlemesi için kitapları plağa almak, saatin kaç olduğunu duyurmak, hecelemeyi öğretmek vardı. Edison’un öncelikler listesinde müziğin yeniden üretimi ilk sıralarda yer almıyordu. Birkaç yıl sonra Edison yardımcısına icadının hiçbir ticari değeri olmadığını söylemişti. Daha sonraki birkaç yıl içinde düşüncesini değiştirdi, gramofon satmak üzere iş hayatına atıldı –ama bürolarda dikte ettirme makinası olarak. Başka girişimciler madeni bir para atıldığı zaman popüler müzik çalacak şekilde gramofonu değiştirip müzik kutusu adı verilen şeyi türettikleri zaman, ciddi büro işlerinde kullanılan icadının değerini düşürdüğü için olsa gerek, Edison buna karşı çıktı. Ancak 20 yıl kadar sonra istemeye istemeye gramofonun aslında müzik kaydetmeye ve çalmaya yaradığını kabul etti. Esmanur Karabakla