Günümüz gençlerinin “Kanto neyi ifade ediyor acaba?” diye düşündüklerini tahmin ediyorum. Fakat orta genç okurlarımız, TRT’nin Ramazan eğlencelerindeki şen-şakrak Nurhan Damcıoğlu gösterilerini hatırlayacaklardır… (Paylaştığım resimde, Kantocu Peruz Hanım görünüyor.)
‘Tuluat Tiyatrosu’ kavramını ise herkes; son yıllarda genç kuşak tiyatrocuların ilgi gösterdiği ‘Doğaçlama Oyun’ örneklerine kolayca bağlayacaktır. (Televizyon kanallarında bile örnekleri var: Mesela yeni adıyla ‘Arkadaşım Hoş Geldin’ tam anlamıyla tuluat tiyatrosunun uzantısı sayılabilir. Esprilerin dozu giderek zıvanadan çıktı; ancak iri-yarı sempatik piyanist, gitarıyla güzel aşk kantoları söylüyor…)
Benim çok sevdiğim ‘Cici Bey’ adlı bir kanto vardı. Sevgili Melih Özaltıner arkadaşımızın, sayıları neredeyse 3000’i bulan taş plak koleksiyonundan seçip, borulu gramofonda çalmasını defalarca rica ederdim. Kantonun coşkun havasına rağmen, zihnimde hüzünlü bir atmosfer yaratırdı. O rüya gibi sesli kantocunun, bir hayat kadını olarak yakarışını düşünürdüm. Giriş sözleri şöyleydi çünkü: “Cici Beyim gel, işte kıvrak bel / Yalanım yoktur, sevmem başka el”
Kanto, ‘kantat’ sözcüğünden kaynaklanıyor.Biz İtalyanların söylediği gibi kullanmayı tercih etmişiz. Kanto, aslında; Ramazan eğlencelerinin en vazgeçilmez seyirliği haline gelen tuluat tiyatrosu gösterilerinin girişini yapan şarkıları tanımlıyor. Seyirciyi oyuna hazırlayan eğlenceli ‘ön oyun’ olarak kabul edilebilir... ‘Tuluat Tiyatrosu’na gelince… Her gösterinin bir konusu vardır, fakat diyalogların yazılı olduğu bir metin yoktur. Hazırcevap usta oyuncular tarafından ‘irticalen’ (doğaçlama) sergilenen kaba-saba komiklik sanatını ifade eder. (Bizim ‘içinden geldiği gibi’ anlamı yükleyebileceğimiz ‘tuluat’ Arapça kökenlidir. Türkçede ‘doğaçlama’ dediğimiz gibi; Batı dillerinde ‘emprovizasyon’ sözcüğü ile karşılık bulmaktadır.)
Tuluat Tiyatrosu bir bakıma, çevresinde ayakta duran seyircilerin, ortada boş bıraktığı daire veya elips biçimli alanda ve açık havada sergilenen ‘Ortaoyunu’nun; kapalı salonlara taşınmış hali gibidir. Ama artık seyirciler oturmuşlardır, karanlıktadırlar ve aynı yöne bakmaktadırlar. Baktıkları yer ‘sahne’ adını taşır. Salona göre yüksektedir ve lambalarla aydınlatılmıştır.
Karagöz’den Ortaoyununa, oradan Tuluat Tiyatrosuna aktarılan; ama bu aktarımlar sırasında giderek çok yozlaşan bu seyir rezaletini durdurmak için... Batılı tiyatro salonlarını Osmanlı ile tanıştıran değerli tiyatro adamı, oyuncu ve yönetmen Güllü Agop Ustayı, huzurlarınızda saygı ile anıyorum. O dönem derme-çatma Tuluat Tiyatrosu salonları; biliyorsunuz ‘İtalyan Sahne’ denen, Batı Tiyatrosunun güzel örnekleri olarak günümüze kadar geldiler…
Yorumlar
Kalan Karakter: