Fethiye ve Çorum’da müzeler gezdim.
Sonra mı?
Nerede eski konaklar, camiler, çeşmeler var gezmek için oraları aradım.
Camii bahçesinde ihtiyarların saatlerce süren sohbetlerinden, ya da kahvede “taş” oynayanlara “yancı” olmaktan kaçtım, durdum.
Oruç olmamama rağmen; sırf araştırma ve merakla Aksu yakınlarındaki bir dağa tek başıma yürüyüş yaptım.
Antalya gibi değil oralar! Turist hiç yok sayılır!
Benim elimdeki mini foto makinesiyle fotoğraf çektiğimi görenler; sık sık yolumu kesip “neden?” diye sorguluyorlardı.
Ben ise aldırış etmeden; sokak sokak gezerek nerede eskimeye, yıkılmaya terk edilmiş konak varsa onları bulup fotoğraflarını çekmeye devam ediyordum.
…
Konakların fotoğrafını çekmek; bana “zaman yolculuğu” yaptırıyor!
O zamanlara, o günlere gidiyorum.
Orada, o evlerde yaşayanları görüyorum. Hatta o güzel evlerin nasıl yapıldıklarına bakıyorum.
Her şehrin, her bölgenin konakları birbirine benzese bile, yine aralarında yapısal farklılıklar oluyor!
Benim yaşlarda olan birçok insan gerçekten de buradaki yaşamlara şahit olmuşlardır.
APARTMAN
Evet adına apartman denilen lüks yaşam şekli; yaşlı genç bir çok ailelerin tarihi konakları terk etmelerine neden olmuştur.
İkinci bir neden de; o konaklara “bir çivi bile çakmak yasak” diye yasaklanması olmuştur. Tamir etmeye korkan aileler; “Devlet Baba” korkusundan o konakları terk etmişlerdir.
Köy ya da kasaba gibi yerler de ise durum biraz farklı!
“İşsizlik”
Köyün gençleri iş bulmak için en yakın yerlere gidince; ebe-dede evleri yine o “yaşlı” insanlara kalmış!
Onlar vefat ettikçe; konaklar da “yıkılmış” gitmişler!
Ekmek parasını zar-zor kazanan gençlerden “geri” dönüp de “ebe-dede Konakları”nı tamir ettiren hiç olmamış!
“Yok pahasına” satılan konakları, tatil için oraya gelenler sahiplenmişler.
Yıkıp yerine “apartman” konduruvermişler!
Devlet ve Bakanlık hangi birini takip etsin de yıktırmasın!
…
Benim bu gezi izlenimlerim aynen böyle!
Konakların dış “harabe” görüntülerini fotoğraflarken; bazen de “detay” denilen yakın çekimler de yapıyorum.
Hatıllar, çatılar, pencereler ve süslerini çekerken; bazen de kapı açma kollarına ve onlara yapılan süslemeler görüyorum.
EĞİRDİR
Eğirdir Gölü’nün içine doğru uzanan çok şirin bir yarım ada var! Gezip görmeye değer…
Oradaki eski konakları ve kapılarının fotoğrafını çekerken; kapı açma kolunun yanında küçük bir “kertenkele” yavrusunun bir “kabartma” gibi kıpırdamadan durduğunu gördüm.
Ve hemen fotoğrafını çektim.
Bu çektiğim fotoğraf; Kaleiçi ve dışındaki konakların o yıkıntı döküntülü hallerinin bende oluşturduğu karamsarlığı alıp götürüverdi, inanın.
Bakın sizler de “mutlu” olun, istedim.
Yorumlar
Kalan Karakter: