Başlarken; Türkiye’de bu yıl 1 Ağustos’tan itibaren yeni bir dönem başladı. Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı koyan Türkiye, kadına yönelik şiddet ile mücadelede dünyada büyük bir adım atılmasına ön ayak oldu. İstanbul Sözleşmesi’nden doğan hakla Antalya’da da bir ilk gerçekleşti. Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi Derneği, 13 yaşında bir kıza cinsel istismar girişiminde bulunan kişinin yargılanma sürecine ‘müdahil’ olabilecek. Eskiden sadece suçtan doğrudan zarar gören ile ailesinin müdahil olma hakkı vardı. Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi Derneği avukat üyeleri Aylin Onursev, Şengül Bayram, Dilşad Sarıca ve emekli sağlık çalışanı Nuray Kaya ile kadına şiddete dair konuştuk.
Yeşim ERSOY'un röportajı
Kadına şiddet ile mücadele amacıyla bir araya gelen kadın avukatların üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir iddiası var: Kadınlar sanık sıfatıyla yargılandığı zaman mahkemeler cezalandırmak için, cezanın en yükseğini verebilmek için itinayla hareket ediyor. Mahkemelerde kadının, ‘namus’ nedeniyle öldürülmesinin doğru olduğu ön kabulü ile davranılıyor! Avukat Aylin Onursev, kadın konusunda düşünmemiş ve duyarlılığı gelişmemiş kadın savcı ve yargıçların da rutin geleneksel mahkeme karar ve tavırlarıyla davrandığını söylüyor.
-Kadına yönelik şiddet ile mücadele amacıyla hazırlanan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014’de yürürlüğe girdi. Buna göre hangi sivil toplum örgütleri, kadına yönelik şiddet davalarında müdahil olabilecek?
Nuray Kaya-Kuruluş amaçları buna uygun olan sivil toplum örgütleri.
-İstanbul Sözleşmesi’nden önce de mahkemelere müdahillik taleplerinde bulunmuştunuz değil mi?
-Bir çok kez. Çünkü Türkiye, çok önce ilk imzayı atmıştı.
-Ve mahkemeler talebinizi hep reddetti, öyle mi?
Av.Aylin Onursev-Türkiye genelinde pek çok kadın örgütü müdahillik talebinde bulunuyor ama çok azı kabul ediliyor. Oysa sürekli olarak durumun vahametinden söz ediyoruz.
-Antalya’da bir davada bir dernek ilk kez müdahil olacak. Dava nedir?
- 13 yaşında bir kız çocuğuna bir cinsel istismar girişimi söz konusuydu. Olayın ayrıntılarından söz etmiyoruz ki çocuğun bundan sonraki yaşamında bunun travmasını tekrar tekrar yaşamasın. Annesi derneğimize (Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi Derneği) avukat desteği verebilir misiniz diye başvurdu.
-Derneğinize başvuruyu nasıl yapabilir kadınlar?
-Sosyal medya üzerinden olabilir. Facebook’ta sayfamız var. Twitter hesabımız var. İnternette sayfamız var. Broşürler dağıtıyoruz.
-Dernek ne zamandan beri faaliyette?
Nuray Kaya- 2000 yılından beri. Bir kısmımız Antalya Kent Konseyi’nde tanıştık. İlk başta kadın bilincine sahip, feminist 10- 15 kadındık. Şiddete uğrayan kadın ve istismar gören çocuklar başvuruyor. Onlara avukat arkadaşlarımız danışmanlık hizmeti veriyor.
-Son 14 yıldır kaç mağdura dokunabilmişsinizdir?
-Dernekte kayıtlarımız var, ezbere söyleyemem ama çok fazla. Başvurular özeldir, kimlikleri saklı. Tacize, tecavüze, şiddete uğrayanların dışında iş arayan kadınlar da geliyor.
-Siz de kadınlara ulaşıyor musunuz?
-Elbette. Geçen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Santral Mahallesi’ne gittik. Orada bir gösterimi yaptık. Orada broşürlerimizi dağıttık.
-Film gösterimine katılan hanımların ilgisi nasıldı?
-Çok iyiydi. Yaklaşık 40 kadındı. Film üzerine sohbet ettik. Söyleşiden sonra (Ben size geleceğim) deyip de derneğe gelenler oldu. Derneğin bazı etkinliklerine katılanlar da oluyor.
KADININ CEZASI İTİNALI
-Derneğin avukat üyelerine sormak istiyorum. Yasalar önünde kadın- erkek eşitsizliğinden söz edebilir miyiz?
Aylin Onursev- Kadınlar sanık sıfatıyla yargılandığı zaman mahkemeler cezalandırmak için itinayla davranıyorlar. Cezanın en yükseğini verebilmek için itinayla davranıyorlar. Erkeğe yönelik suç işleyen kadınlara ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veriliyor. Ama erkeklerin sanık sıfatıyla yargılandığı kadına yönelik şiddet durumlarında olabilecek bütün indirimler yapılıyor. Artı, iddianamenin oluşması sırasında eksikler oluyor.
-Yakın zamandan bir örnek verebilir misiniz?
-Örneğin kamuoyunun dikkatle izlediği Esma Ekinci cinayetinin canavarca his saiki ile ve planlayarak yapılmış olması söz konusu. Çünkü kadın parçalara bölünerek bavula konulmuş. Buna rağmen iddianame, sadece adam öldürme olarak geçiyor. Duruma ta o noktada el konulması gerekir. Ancak kadın cinayetlerinden, soruşturma safhasında haberdar olmuyoruz. Biz ancak basına yansıyan ve kamunun vicdanını yaralayan şeylerden haberdar oluyoruz ya da birileri bize başvurursa... Kadına yönelik bir bakanlık olmalı ve kadına yönelik şiddet dosyalarını inceleyip takip etmesi gerekiyor.
BAKANLIK İLGİLENSE…
-Buna ekleyecek bir şeyi olan var mı?
Av.Dilşad Sarıca- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın polis ile doğrudan irtibatı var. Bakanlık avukatı da var. O da gelip davaya müdahil olabilir. Bize haber vermelerini geçtim, kendileri de müdahil olsa yeter.
-Peki kadına yaklaşım neden farklı?
Av.Aylin Onursev- Ataerkil sistemin kendisini üretmesi olarak tanımlıyoruz. Kadının özel hayatı, tırnak içinde ‘kadının erkeğin namusuna halel getirmesi’, kadının rutin tanımlanan kadınlık görevleri dışında davranması durumlarında öldürme olaylarının canice olmasını göz ardı ediyorlar. ‘Namus’ kelimesiyle öldürmenin belki de doğru olduğu ön kabulü ile davrandıkları için böyle olduğunu düşünüyorum.
KADININ NAMUSU
-Erkek savcı ve hakimler, kendilerini ‘namus’ açısından karşıdaki suçlu erkek ile özdeşleştirdiklerini söyleyebilir miyiz?
-Evet, doğru.
-Benzeri bir durumda kadın savcı ve hakimler ne yapıyor?
-Kadın bakış açısı, cinsiyetten bağımsızdır. Yani kadının bu konuda düşünmüş ve duyarlılığının gelişmiş olması gerekiyor. Eğer duyarlılık gelişmezse rutin geleneksel mahkeme karar ve tavırlarıyla davranıyor kadınlar da ne yazık ki. Kadının ‘namusunun’, hayatının özel alanında yaptığı herhangi bir davranışın ‘namus’ adı altında öldürmeye gerekçe olabileceği yolunda ‘Sessiz bir kabul’ var. Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerde geçerli olmayan sessiz bir zihniyetten söz ediyoruz.
KAMUNUN BOŞLUĞU
-Topluma yerleşmiş ortak bir zihniyet yani…
-Bu zihniyetin yıkılması için buradayız. Aslında bu görevin kamuda olması gerekir. Kamunun kadına yönelik şiddet davalarını kendiliğinden takip etmesi, müdahil olup davaların özenle görülmesi için çaba harcaması gerekiyor. Devletin mağdurun tarafında olması gerekiyor. Pozitif ayrımcılık açısından, cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından öyle olması gerekiyor. Ama ne yazık ki bunlar pratikte uygulanmıyor. Asıl görevi, kamu politikalarına etki etmek olan sivil toplum kuruluşları görevi üstleniyor. Sivil toplum örgütleri, kamunun altını boş bıraktığı alanları dolduruyor.
DEVLET EĞİTİMDE DE YOK
-Kadının hakları konusunda eğitilmesi açısından devlet ne durumda?
Aylin Onursev- Kadının İnsan Hakları Eğitimi Projesi, 1995-2001 yılları arasında devlet destekli olarak halk eğitim merkezlerinde de verilmiş. Türkiye çapında ünlü insanlarla televizyon programları da yapılmış. Kadınların farkındalığı için çaba sarf edilmiş. 2002 yılından itibaren devlet, halk eğitim merkezlerindeki eğitimi desteklemekten vaz geçiyor. Bu proje sadece kadına yönelik şiddet ile mücadele eden derneklerde sürdürülüyor. Bu proje çok güzel ve devlet, desteğini sürdürmeli. Kadının öz güvenini sağlamlaştırıcı bir eğitim bu.
FARKINDALIK KAZANMAK
Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi Derneği’nin avukat üyeleri Aylin Onursev, Şengül Bayram, Dilşad Sarıca’ya ortak bir soru yöneltiyorum: Kadın farkındalığını nasıl kazandınız?
Dilşad Sarıca: Antalya Barosu Kadın Hakları Kurulu’nda çalışmaya başladım. Orada önümüze gelen vakalardan fark ettim ki, farkındalığım çok fazla değilmiş. Yeni Çözümler Derneği’nin Kadının İnsan Hakları Eğitim Projesi’ne katıldım. 16 haftalık bir eğitim sonrasında daha net bir şekilde farkındalık gelişti. Hepimiz aynı toplumda yetişiyoruz ve aynı ataerkil ahlaki değerleri alıyoruz. Kendi kendime bunların içinden çıkabilir miydim? Sanmıyorum!
Aylin Onursev- Dilşad ile birlikte Kadının İnsan Hakları Eğitim Projesi’ne katılmıştım. Ama daha önce kendimce kadın farkındalığı üzerinde okuduğumu, Ankara’daki yüksek öğrenimim sırasında çeşitli etkinliklere katıldım. Buradaki davalara birebir katılmak, kadınların yaşadıklarına mahkemelerin bakış açısıyla karşılaşmak da çok şey öğretti. İnsanın içini acıtıyor. Hiçbir şey yapıladığını, görmezden gelindiğini, cezasız kaldığını görmek insanı biliyor.
Şengül Bayram: Kadın cinayetlerinin arttığı bir dönemdi. Antalya Barosu Kadın Hakları Kurulu’nda yer alan Zeliha Şengöz arkadaşımız sürekli oraya çağırıyordu. İlk çıkış noktam orası. Kadının İnsan Hakları Eğitim Projesi’ne katıldım. Bilincim çok yükseldi. İki yıldır dava takibi yapıyoruz. Hayatımda duymadığım, yaşamayacağım şeyleri gördüm. Bazen insanın ne kadar canavarlaşacağını görüyorsunuz. Tüylerim diken diken oluyor.
İSTİSNAİ KOŞUL ŞART
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda mağdura avukat atanması ile ilgili bir düzenleme var. Beş yılın üstünde hapis cezası isnat edilen suçlar durumunda mağdurlara avukat atanması söz konusu ama aile içi ya da kadına şiddet durumlarında; dayak, hakaret ve izleme gibi suçların cezası 5 yılın altında tanımlanmış. Ancak kadınların ekonomik koşulları çok kötü, avukata başvurmaktan çekiniyorlar, karakollardan geri döndürülüyorlar. Bu durumda istisnai bir koşul getirilmeli ve kadına yönelik şiddet vakalarında 5 yılın altındaki suçların mağdurlarına da avukat atanmalı. Bu yapılmadığı için defalarca dayak yiyen kadın, şikayetini her geri çekişinde takipsiz kalıyor, adli tıbba gidip dayak raporu almadığı için elinde kanıt yok. Benim bir dosyamda kadın 10 kez dayak yemiş, her seferinde şikayetini geri çekmiş. Daha sonra bıçaklanmış. Bıçaklanma sonrası miyom patladığı için rahmi alınmak zorunda kalmış. O ameliyat ve iyileşme evresindeyken adam çocuğunu kaçırmış. 10 yaşındaki oğlundan 6 ay boyunca uzak kalıyor. Adam bu sefer çocuğuna bakmadığı gerekçesiyle velayet davası açıyor. İşin içinde bıçaklanma olduğu için ve hastane kayıtları bulunduğundan velayetin adama verilmesini engelleyebildik.
YARIN: Akıllarında kalan şiddet
Yorumlar
Kalan Karakter: