Kah, ‘Kaşık düşmanı’
Kah, ‘Karnından sıpayı, sırtında sopayı eksik etmemeli’
Daha neler, neler.
Her daim küçümsenip, ciddiye alınmayan, kullanıldıkta sonra atılması gereken eşya muamelesi gördü…
‘Kaşık düşmanı’ bunun özeti gibi…
İhtiyaç gideren malzeme muamelesi gördü, görüldü…
Onun içindir ki, ‘Evdeki, bizimki, avrat, karı, hane halkı’ basit genellemeye tabi tutuldu…
…
Bir başka kadınla ilişkiye girilmesi, ‘hovardalık’ oldu.
Marifetmiş gibi…
Kadının, karşı cinse en küçük meyli, farklı algıyla ‘o..pu’ aşağılanma, dışlanmasına yol açtı…
Erkek kuma getirdi, ‘erkek adam’ oldu…
Kadın, geçinemediği eşinden ayrıldı, ‘dul avratlıkla’ nitelendirilerek, kötü muamele gördü…
Erkeğe mübah olan, kadına günah oldu.
Gülmek, oynamak, şarkı söylemek, ayak ayak üstüne koymak, okumak, çalışmak…
Uzatmaya ne hacet…
Handiyse, yaşamaları bile günah oldu. 13’ünde evlenmeleri yetersiz bulunup, 9’unda evlenip, eve kapanmalarına fetva verilir oldu.
Erkek çocuk doğdu
Şenlik yapıldı.
Kız çocuk olunca…
‘Hane halkına bir boğaz daha eklendi’ oldu...
Erkeğe yakıştırılan hiçbir güzellik, kadında yerini bulmadı…
…
Atatürk ve dönemi hariç.
Çünkü kadına en büyük değeri ve hak ettiğini Atatürk verdi.
TBMM’nde en çok Atatürk döneminde temsil edildi.
Seçme seçilme hakkına kavuşturuldu.
Atatürk dönemi dışında, erkek egemen iktidarlar, ‘kadın gibi kadın’ siyasetçileri devlet yönetiminden uzak tutmak için büyük çaba gösterdi.
Evde kadına uygun görülen, toplumda, siyasette de aynen benimsendi.
Dün de, bu gün de böyle...
Kadına hep görece önem verildi. Hiçbir zaman sınıf olarak görülmedi.
Kadın, erilin hegemonyasına mağdur bırakıldı.
O nedenledir ki, 1923 yılından, 26 Mart 1971 birinci Nihat Erim Hükümeti’ne kadar geçen 48 yıl içerisinde, hiçbir kadın hükümetlerde yer almadı.
İlk, Nihat Erim, Türkan Akyol’u Sağlık Bakanı yaptı.
Bu faslı özetlersek;
Cumhuriyet tarihimiz boyunca, kurulan 61 hükümette 1656 bakan içinde sadece 34’ü kadın oldu…
Tansu Çiller ise Başbakanlık yapan 29 kişi içinde tek kadın oldu.
…
‘Cennet anaların ayağının altında’
‘Kadınlarımız kutsalımızdır’
‘Analarımız, başımızın tacıdır’
Doğru…
Öyledir, olmasına da…
İş icraata, gereğinin yapılmasına gelince…
‘Bizim olsunlar, ev de olsunlar’ oldu.
…
Gün geçmiyor ki, ülkenin doğusundan, batısına.
Kuzeyinden, güneyine bir kadın cinayeti işlenmesin…
Çoğu, eftiri püftük, sudan nedenlerle katlediliyor, öldüresiye dövülüyor, yaralanıyorlar…
Kadın örgütleri, şunlar, bunlar…
Çoğu zaman sokakta, eylemdeler…
İletişimciler de aynı duyarlılıkla ilgi gösteriyor.
Ama nafile…
Umurlarda bile değil…
Kafalarının tası atmaya görsün…
Hoca bildiğini okuyor, işin fıtratı gibi…
Hani derler ya, ‘balık baştan kokar’ diye…
Bu işlerin başı da çok, çok eski evveliyatından geliyor.
Yukarda da uzun uzun özetlediğimiz, herkesin malumu olan…
Kullanılacak sıradan eşya gibi görülmenin devamı, tüm bu olanlar…
….
Kadın ve denize gelince;
‘Kadın deniz gibidir. Ne zaman fırtınası kopar, bilinmez’ denir
Müstehzi bir şekilde, işin içinden çıkamadıklarında…
Doğru…
Kadın deniz gibidir…
Çünkü özeldir…
Özeli bilmek, anlamak da zordur…
Kültürün oluşturduğu birikim ister…
Yüzmesini bilmeyenlerin denizde işi olmadığı gibi,
Kadını anlayacak yetide olamayan, kabahati neden kendinde aramaz?
Okur yazar olmayanın kütüphanede olması gibi.
Yorumlar
Kalan Karakter: