Yıllardır, ülkemizin doğusuna bir yolculuk yapmayı planlıyordum, ancak bu yıl gerçekleştirebildim. 5 günlük bir geziyle, Doğu'nun bir bölümünü karış karış gezdim. Çok yorucu, ama bir o kadar keyifli bir yolculuk oldu.
Ankara'dan başladı yolculuk... Önce uçakla Erzurum'a ulaştım. 15 kişilik küçük bir grupla birlikte... Havaalanına indiğimizde, yolculuk boyunca bizi bilgi birikimi ve nezaketiyle kendisine hayran bırakacak rehberimizle buluştuk. Havaalanı deyince aklınıza Antalya Havalimanı gelmesin, küçük bir havaalanı Erzurum'daki. Kente şimdilik yetiyor görünüyor.
PALANDÖKEN'İN ETEĞİNDEKİ ERZURUM
Gezimiz Erzurum'dan başladı. Uykusuzluk, yol yorgunluğu falan dinlemeden kentin sokaklarında dolaştık. Bütün turistler gibi, bizim de yolumuz önce Erzurum Kalesi'ne uzandı.
Kale'den önce biraz Erzurum'dan bahsedeyim size. Kentin tarihinin, M.Ö. 4000'e, yani yaklaşık 6 bin yıl öncesine kadar uzandığı düşünülüyor. Erzurum, doğu-batı, kuzey-güney yollarının kesişim noktasında bulunması nedeniyle, tarih boyunca stratejik bir önem sahip olmuş. Sayısız uygarlık yaşamış Erzurum'da. Hattiler, Haldiler, İskitler, Subariler, Urartular, Medler, Persler, Partlar, Selevkoslar, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Selçuklular, Osmanlılar... Her uygarlık, ardında izler bırakıp silinip gitmiş tarihten.
Bizim için Erzurum'un yeri apayrı, bağımsızlık mücadelemizin başladığı yer diyebiliriz Erzurum için. Bütün tarihine sahip çıksak da, 1919 ve sonrasında, apayrı bir değeri var gözümüzde.
Sayısız uygarlık, farklı isimler vermiş kente: Karintis, Karin, Karana, Karnakç Roma döneminde Theodosiopolis, Bizans döneminde Anastasius, Ermeni ve Abbasi dönemlerinde Karin ve Kalikala, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde ise Kara arz, Karaz, Arz-ı Rum, Erzen-i Rum, Erzürüm ve Erzurum...
Erzurum, çok sıcak bir yazın ardından, serinliğiyle bize nefes aldıran tek kent oldu gezimiz boyunca. Soğuğuyla ünlü bu kenti Evliya Çelebi şöyle tanımlamış: "Erzurum o kadar soğuk ki kışın bir kedi, bir damdan diğer dama atladığında havada donup kalıyor."
ERZURUM KALESİ
Bilindiği gibi eski kentlerin bir çoğu bir kale ve onun çevresindeki yerleşimden oluşuyordu. Erzurum da öyle... Kentin ortasında yönetici sınıfın yaşadığı bir iç kale ve onun etrafında halkın yaşadığı dış kale... Savunma amacıyla inşa edilmiş kale surları, kim bilir kaç savaş gördü, kaç kez yıkılıp yeniden yapıldı. Bugün iç kale sağlam kalmış olmasına rağmen, şehri çevreleyen dış kale surları yok olmuş.
İç Kale, farklı dönemlerden mimari eserler barındırıyor. Bunlardan biri Tepsi Minare... 1881 yılında üzerine eklenen bir saat nedeniyle, minareye 'Saat Kulesi' de deniliyor. Minarenin hemen yanında Kale Mescidi yer alıyor. Her iki eserin de 12. yüzyılda Saltuklular tarafından birlikte yapıldığı tahmin ediliyor.
ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE
Erzurum'un sembolü Çifte Minareli Medrese'dir. Tipik bir Selçuklu eseridir. 13. yüzyılın sonlarında yapıldığı kabul edilir. Medresenin, muhteşem işlemelere sahip bir taş kapısı var. Taş oymalar, Moğol istilası nedeniyle tamamlanamamış. Minarelere hakim turkuvaz rengi, binaya eşsiz bir güzellik kazandırmış. Evliya Çelebi, Çifte Minareli Medrese için, "Bu cami tamir edilse kürre-i arzda misali bulunmaz bir eser olur" diye yazmış.
ERZURUM KONGRE BİNASI
30 Ekim 1918... Birinci Dünya Savaşı'nda yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, zehir zemberek Mondros Mütarekesi'ni imzalamış. Mütarekenin 24. maddesi, 'Vilayet-i Sitte' olarak adlandırılan ve içinde Erzurum'un da bulunduğu Doğu'daki 6 ilin, karışıklık çıkarsa İtilaf Devletleri tarafından işgal edilebileceğini belirtiyor. Amaç, bu bölgede bir Ermeni devleti kurmak... Bunun üzerine, Erzurum, işgali önlemek amacıyla, örgütlenip direnmeye başlıyor.
Mondros Mütarekesi'ni kabul etmeyen sadece onlar değil, yurdun birçok yerinde halk örgütlenmiş, direniyor. Sonradan ülkedeki tüm direnişin lideri olacak Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak ülkenin kurtuluşu için ilk adımı atıyor. Bu tarihte, Erzurum'da 15. Kolordu var ve kumandanı Kazım Karabekir Paşa. Erzurum'da bir Doğu İlleri Kongresi toplanarak, ortak mücadele edilmesine karar verildiğinde, Kazım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal'i Erzurum'a davet ediyor. Mustafa Kemal Paşa, 3 Temmuz 1919'da, Rauf Orbay ve beraberindekilerle Erzurum'a gelir, 5 gün sonra da, görevinden azledilip İstanbul'a çağrılınca askerlikten istifa eder. Ertesi sabah, Kazım Karabekir, yanında bir manga askerle gelir. Mustafa Kemal, tutuklanacağını düşünür, ancak Kazım Karabekir Paşa şunları söyler: "Siz bundan evvel olduğu gibi bundan böyle de muhterem kumandanımsınız. Hepimiz emrinizdeyiz."
İşte milli mücadelenin, artık sadece bir sivil olan Mustafa Kemal tarafından başlatıldığı yerdir Erzurum... 23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında, Erzurum Kongresi, eski bir okul binasında toplanır. Kongrede "milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz" denilerek, uzun ve zorlu bir bağımsızlık mücadelesine başlanır.
Erzurum Kongresi'nin yapıldığı bina, 1864'te Ermeni Kız Yatılı Okulu olarak yapılmış. Cumhuriyet öncesinde kamulaştırılmış ve sonra yıllarca okul olarak hizmet vermiş. 2014 yılında da Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne devredilmiş.
FOTO ALTI 4 : Mustafa Kemal, Nutuk'ta, Erzurum Kongresi'nin toplandığı salonu, "pek mütevazı mektep salonu" olarak tanımlar.
Erzurum'da cağ kebabı ve kadayıf dolmasını yedikten ve oltu taşından yapılmış birkaç hediyelik aldıktan sonra kentten ayrıldık. Oltu taşı, bu bölgede bulunan yarı değerli siyah bir taş. Bu taştan, tespih, kolye ve küpe gibi eşyalar yapılıyor. Erzurum'un kapalı çarşısı olan Taşhan'daki dükkanlarda, her türden oltu taşı eşya bulmak mümkün.
SARIKAMIŞ ŞEHİTLER ANITI
Yolculuk Kars'a... Ama önce yolda bir şehitlikte durmamız ve şehitlere şükranlarımızı sunmamız şart...
Kars deyince ilk akla gelen, Sarıkamış'tır. Türk tarihinin en acı sayfalarından biri, bu topraklarda yazılmıştır. O günleri anlayabilmek için biraz geçmişe gitmek şart... Birinci Dünya Savaşı'na katılan Osmanlı İmparatorluğu, aslında her anlamda savaşabilecek güçten yoksundu. Hazine boştu. Anadolu'da yollar yetersizdi, ordunun lojistik ihtiyacı tam olarak karşılanamıyordu. Yeterli hayvan olmadığı için, askeri malzemeyi askerler taşıyorlardı. Yürüyerek... Salgın hastalıklar kol geziyordu. Halk yoksuldu, karnını doyurmakta zorlanıyordu.
Bütün bu koşullar altında, 3. Ordu Komutanı Enver Paşa, Sarıkamış Harekatı kararını aldı. Enver Paşa Erzurum'a geldiğinde, bu harekatın ne kadar zor olacağını görmüş ve şunları söylemişti: "Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınızın, sırtınızda paltonuzun olmadığını da gördüm. Lakin karşınızdaki düşman, sizden korkuyor. Yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya’ya gireceğiz. Siz orada her türlü nân-ü nimete kavuşacaksınız. Âlem-i İslam’ın bütün ümidi, sizin son bir himmetinize bakıyor."
Enver Paşa'nın, çarıksız paltosuz askerlerle harekatta ısrar etmesi, on binlerce askerin donarak ölmesine neden oldu. 22 Aralık 1914 tarihinde başladı ve 15 Ocak'a kadar sürdü Sarıkamış Harekatı ve Allahüekber Dağları, her köşesinde 90 bin genci aldı bağrına...
Sarıkamış Şehitler Anıtı, her yıl yerli ve yabancı binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Şehitlikte, adları belirlenebilen çok az sayıda askerin isimleri, yaşları ve memleketlerinin yer aldığı panolar var. 17-43 arasındaki gençler, ülkenin dört bir yanından gelip savaşa katılmışlar. Şehit ateşi, memleketin her yanına düşmüş.
Birbirine destek olup hayatta kalmaya çalışan askerlerin heykeli, kar yağdığında, harekat günlerinin atmosferini daha iyi yansıtıyor.
Konu Sarıkamış'sa, Prof.Dr. Bingür Sönmez'den söz etmemek olmaz. Sarıkamışlı olan Sönmez, çocukluğunu Sarıkamış şehitleri için yakılan ağıtları dinleyerek geçirmiş. Bir yetişkin olduğunda, Sarıkamış'ta yaşananları unutturmamak için, Sarıkamış Dayanışma Grubu'nu kurmuş. 2003'te, 100 kişinin katılımıyla, Soğanlı Dağları'ndan Sarıkamış'a kadar sembolik bir yürüyüş düzenlemişler. O zaman ilk kez basın, Sarıkamış şehitlerini anma töreninden bahsetmiş. Bu etkinlikten sonra, her yıl, katılım hızla artarak, şehitleri anmak için o bölgede binlerce insanla yürüyüş düzenleniyor.
"Öyle bir savaş yaşanmış ki, dağ taş şehit doluymuş" diyen Sönmez, Genelkurmay'ın da yardımıyla, 100'e yakın şehitliğin tespit edilmesini sağlamış.
Sönmez, Sarıkamış Harekatı'yla ilgili üç kitap kaleme almış. Ayrıca, Sarıkamış'la ilgili her dilde yayınlar, gazeteler, tezler, makaleler ve tabanca, tüfek, kılıç gibi malzemeleri toplamış. Bunları, Sarıkamış Kafkas Cephesi Araştırma Tanıtım Merkezi'ne armağan etmiş.
Amacı, Sarıkamış'ta yaşananların unutulmaması Sönmez'in. Diyor ki; "Tarihimizde yaşanan önemli olayları anlatarak gelecek nesillere aktarmalıyız. Çocuklarımız savaşmayı değil, savaşı öğrensinler. Savaşın ne olduğunu bilmeliler ki barışın değerini kavrayabilsinler. Ancak o zaman yaşadıkları topraklarda özgürlüğün neler, kimler pahasına kazanıldığını, bu yüzden ne kadar mübarek olduğunu anlayabilirler."
TARİHE HÜZÜNLÜ BİR YOLCULUK: KANLI TABYA
Kars'a varır varmaz önce Kanlı Tabya'yı ziyaret ettik. Tarihimizin kanlı ve iç acıtan sayfaları barındırıyor bu tabya. Aslında adı Yeni Tabya imiş, 1803'te 3. Selim döneminde yapılmış. Ancak 1828'de Rusların yaptıkları bir gece baskınında tabyadaki askerlerin tamamının şehit edilmesi sonrasında, halk arasında Kanlı Tabya adını almış.
Tabya binası, Cumhuriyet'in kurulmasından sonra müze olarak hizmet vermeye başlamış. 2017 yılında da Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi'ne çevrilmiş.
Müzede 8 salon bulunuyor. Bu salonlarda, 1828 yılında Cumhuriyet'e kadar yaşanan olaylar sergileniyor. Özellikle revir bölümü, savaşın acımasız yönünü gözler önüne seriyor.
Askerlerin mektuplarından örnekler de var müzede. Okurken gözyaşlarını tutamayacağınız içinde bir tanesi var ki, hafızama kazındı kaldı, ölünceye kadar da çıkmaz sınırım. Bir anneden oğluna yazılmış mektup, diyor ki;
"Analar bir bir ağlıyor Anadolu'da. Çok oğul gitmiş diyorlar. Hep sarılıp ağlıyoruz, ne yapalım?
Oğlum, hani sona çorap yapmıştım, Eda anan yün vermişti de. Giyiyorsun onu değil mi? Üşüme gavur memleketinde ağzı süt kokan oğlum. Ah, analar ne ağıtlar yaktı bir bilsen! Aman ha bizi düşünmeyesin.
Kızma ama, gavurun anasını da düşünür oldum ben. Ah ana olmak ne zor bu cihanda! Sulh içinde tarlamızda çalışıp gitsek, Moskof anası da ben de, olmaz mıydı? Tövbe estağfurullah. Yüce Rabbim ne emrettiyse odur, düşmanın gözyaşına bakılır mı hiç? Ama yine de düşünür dururum Moskof analarını da oğlum. Ana yüreği, ne yaparsın?
Aç kalmayasın e mi? Çorabını ayağından çıkarmayasın, sağ salim gelesin inşallah yanımıza."
İnteraktif bir müze olan Kanlı Tabya'da, canlı görünen heykeller, ışık ve ses efektlerinini kullanılması, ziyaretçilere geçmişi neredeyse yaşatıyor.
Sarıkamış tabi ki unutulmamış Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi'nde. Sarıkamış şehitleri anısına hazırlanan Şehitler Yolu, beni en çok etkileyen bölüm oldu. 90 adet çarık, Sarıkamış'ta şehit düşen 90 bin askerimizi simgeliyor. Çarıkların içerisinde yanan ışıklar ve karşılıklı konulan aynalarla yaratılan sonsuzluk duygusu...
Yorumlar
Kalan Karakter: