Bizim mesleğimiz dışarıdan bakıldığında çok havalıdır. Devlet yöneticileriyle, seçilmişlerle oturup kalkmak, hatta onlara vatandaşın merak ettiği soruları yöneltmek gazeteciliği cazip hale getirir. Havası bol, parası az olan gazeteciliği, gerçek anlamda yapıyorsanız ne aç kalırsınız, ne de zengin olabilirsiniz. Gazeteciliği yapanlar, öyle bir eli yağda, bir eli balda insanlar değillerdir. Kendi yağında kavrulan, en zenginin, en güçlünün, en yetkilinin karşısında adeta ‘vicdanı’ gibi durup, yaşadığı kenti, ülkesi adına hesap sorabilenlerizdir.
Zenginlik yerine başarıyı hedefleyenler, bu meslekte her daim kalıcı kalır ve gazetecilikten ekmek yer. Bu nedenle gazeteci olmak, her baba yiğidin harcı değildir. Tıpkı gazetecilik gibi bir gazetenin patronu olmak, yöneticisi olmak öyle her baba yiğidin harcı değildir. Çünkü, bizim sektöre şöyle bir baktığınızda, her meslek grubundan insanın patronluk yaptığını göreceksinizdir. Esnaf; gazete patronu, tüccar; gazete patronu, iş adamı; gazete patronu, öğretmen; gazete patronu… Bu örneklemeyi sayısız çoğaltabilirim. Dün esnaflık yapan biri, parasını verip aldığı gazeteden beklentisi; bir koydum 2 kazanırım olacaktır. Çünkü gazeteciliğin G’sini bile bilmeden, patronluk koltuğuna oturmuştur bile…
Param var, gazete patronu oldum demekle olmadığını yıllar yıllar sonra acı tecrübeyle öğrenecektir ama, sorumluluğunu taşıdığı kentinin ve yayıncılığının bedelini gazetecilik sektörü ödeyecektir. Para kazanmış, mesleğinde başarılı olmamış herkesin tek derdi kalır; İTİBAR. İhtiyacı olan itibarı da patronluk koltuğuna oturduğunda kazanacağını zannedenlerin sorumsuzluğuyla her gün kötüye giden gazetecilik, bir bakmışsınız itibarsızlaşmış…
İşte tam bu noktada söylenmesi gereken cümle; gazete yönetici ve patronu olmanın sorumluluğu çok ağırdır. Yaşadığınız kentin dengelerini iyi bilecek, Türkiye’nin geleceğine yönelik doğru öngörülerde bulunacak ardından da tarafsızlık ve güvenilir ilkesiyle yayın yapacaksınız.
Attığınız her manşettin, yazdığınız her yazının nerelere varacağını bilmeniz gerekir. Patronun ve yöneticinin sorumlu yayın politikası çalışanlarına da yansır. Bu durum gazeteyi dışarıda temsil eden yöneticiler ve muhabirlerin de kalitesini arttırır. Böylelikle sadece çıkmak için çıkan, Basın İlan Kurumu’ndan (BİK) alacağı parayı hesaplayarak emeksiz ortaya çıkan gazeteler, sorumsuz gazete sahipleri, kendini geliştirmemiş gazete yöneticileri itibarsızlaştırdıkları mesleklerine ihanet eder.
Her ne kadar kamu görevi yaparken, ticari anlamda da gelir gider dengesini doğru dengelemesi gereken gazeteler, birer canlı organizma gibi ömrünü uzun tutar. Ekonomik krizin herkesin etkilediği bir dönemde sizi ayakta tutacak ise, yine kaybetmemeniz gereken itibarınızdır.
Bu kadar zor dönemde bir bakkal dükkanı bile ayakta durmakta zorlanırken, ciddi manada istihdam sağlayan gazete ve televizyonlar adeta yaşam mücadelesi verdiği gerçeğini de göz ardı edemem. Dayanamayacak duruma gelen 3 yerel gazetenin satışının konuşulduğu şu günlerde, bir yerel televizyon kanalının el değiştirmesi ise, basının Antalya’da yeniden dizayn edileceği gerçeğini de önümüze getirmektedir. Siyasiler hem gazetecilere yakın olmak ister, hem de korkar. Çünkü yapılan en ufak bir eleştiriye bile tahammülleri yoktur. Oysa ki, kendisini sürekli alkışlayan bir gazete ya da televizyon siyasilere faydadan çok zarar verir.
NE OLACAK BU GAZETECİLERİN HALİ?
Antalya İl Emniyet Müdürü Sayın Celal Uzunkaya, geçtiğimiz hafta basın toplantısı düzenleyerek, çalışmaları hakkında bilgi verdi. Oldukça kalabalık bir basın çalışanı karşısında Uzunkaya, samimiyetle ve bana göre doğru olan şu cümleyi kurdu. “Antalya’da geldiğimde başlıkları aynı, içeriği görünce gazetelerin tek patronu olduğunu zannettim.”
Bildiğiniz gibi Sayın Celal Uzunkaya, yerel basının en etkili illerinden biri olan İzmir İl Emniyet Müdürü iken, Antalya’ya geldi. Ciddi manada habercilik yarışının yaşandığı İzmir’de, ben de yıllarca gazetecilik yaptım. Yerel basının gücünü bile Uzunkaya, ister istemez İzmir alışkanlığından haberlere karşı refleks gösterdi. Ancak, Uzunkaya’nın bu cümlesine kalkıp kimi ‘yasal olarak başlıkları değiştiremeyiz’ diye cümle kurdu, kimileri ‘şimdi buradaki basın toplantısı yazılmayacak ajanslardan gelen kullanılacak’ diye konuştu. Kendi haklarını bile bilmeyen, her gün kendini her alanda geliştirmesi gereken gazetecilerin durumu gözler önüne serildi. Yetersizlik, bilgisizlik, kendini geliştirememe yanlış cümlelerin kurulmasına, yanlış söylevlere neden oldu. Bu ise, mesleğimizin itibarsızlaştırma adına gazeteci kimliğinde aramızda bulunanların ortaya koyduğu gerçekti. O an basın toplantısından kaçasım geldi. Benim yerel gazetecilik yaptığım yerlerde, kendi üretiğin haberler gazetende yer alır. Ancak bana göre ajanslar gazetecileri tembelleştirerek, hazıra konma rahatlığını beraberinde getirmiş. Bu durumda bırakın kendini geliştirmeyi, küfürlü yazı yazmayı delikanlılık zanneden, bilmediği konu hakkında ahkâm kesen, mevzuat, kanun nedir demeden herşeyi söyleyip, yazabilen egoları yüksek insanların hangi amaca hizmet ettiğini bilmeden kalemini kullanması anlamına gelir.
Sonuç mu?
Gazeteci mi? Aman uzak dursun! Zihniyetinde yapıyla karşı karşıyız…
Kimse söylenmesin…
Yorumlar
Kalan Karakter: