Marka’ kavramının ‘Batı’nın icadı-ürünü olmadığını, ‘marka’nın, ‘mal’ın ‘özel-farklı-değerli’ halini ifade ettiğini biliyoruz. Bütün bunlar, insanlık serüveni boyunca ‘yeteneklilerin’ üretimlerine işaret eder.
‘Yetenekli’, ‘farklılığı’ nedeniyle, genelin ‘objektif’ düşmanıdır.
insanlık, ‘yetenekli’ olanlarının mirası üzerine yükselir ve ancak gündelik yaşamda ‘genele ait olanlar’ (vasatlar), farklılıkları nedeniyle ‘azınlığı’ (yeteneklileri) iterler, yok sayarlar.
Adeta, toplumsal bir kuraldır bu.
Bildiğimiz bir fıkra; Türkler, Cehennemin çukurundan çıkamazlar, çünkü yukarıya çıkmaya çalışanlar, alttakilerin paçalarından aşağıya çekmesi nedeniyle başarısız olurlar.
Neredeyse, her toplumda bir ölçüde böyledir bu.
Bizde, biraz daha fazlasıyla...
Naomi Klein'ın eseri ‘No Logo’, ‘best-seller’ olunca, kendiliğinden eleştirdiği marka sisteminin bir parçası oluvermişti. ‘Marka’ sistemine eleştiri de, içeriden, yani bir ‘yetenekli’den gelmişti çünkü.
Birçok örnek vermek mümkün.
HÜRSES, mal mıdır, marka mı?
Mal mı olacaktır, marka mı?
Aile yadigarı olarak mı kalacak? Yoksa, nüshaları koleksiyon değeri kazanacak mı?
Soru budur...
Cevabım, temenniden de öte;
HÜRSES, herhangi bir ayakkabı değil, NIKE'dır...
HÜRSES, herhangi bir içecek değil, COCA-COLA'dır.
HÜRSES, herhangi bir giysi değil, CALVİN KLEIN'dır.
HÜRSES, herhangi bir gazete değil, HÜR-SES'tir...
Yorumlar
Kalan Karakter: