Ruhumda sarsıntılar oluyor, bir daralma gelip gidiyor.
Kalabalıklar arasında sessizliği ve yalnızlığı yaşıyorum.
Ünlü bir düşünürün yaşam üzerine sözleri takılıyor aklıma;
"Hergün küçük bir yaşamdır, her uyanış ve yataktan kalkış, küçük bir doğumdur, her taze sabah küçük bir gençlik ve her yatağa gidiş ve uyuyuş küçük bir ölümdür"
Bu sözlere sarılıyorum.
Şubat ayının ilk haftası güneşli günler yaşadık. Ben de güneşe çıktım ve Ahmet Arif’in o güzel şiirini mırıldandım;
"..haberin var mı taş duvar? demir kapı, kör pencere, yastığım, ranzam, zincirim, uğruna ölümlere gidip geldiğim, zulamdaki mahzun resim, haberin var mı? görüşmecim yeşil soğan göndermiş, karanfil kokuyor cigaram, dağlarına bahar gelmiş memleketimin..."
Oysa, kıymetini bilemediğimiz cennet gibi bir coğrafyada yaşıyoruz. OzanAhmet Arif’in dediği gibi "Dağlarına bahar gelmiş memleketimin."
Bahar gibi bir memleketin!
Adaletsizliğin adaleti kırbaçladığı ve kimliksizlerin taçlandırıldığı, seçilmemişlerin seçilmişlerce haksızlığa uğratıldığı, karanlığın aydınlığa pusu kurduğu, iyi insanın kimsesizleştirilip ötekileştirildiği ve rezilliğin prim yaptığı bir düzenin boynu bükük insanları olduğumuzun farkında mıyız?
***
Cahit Sıtkı Tarancıda, "Memleket İsterim" adlı şiirinde nasıl bir memleket hasreti çektiğini anlatır;
"Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun."
Ne uzun bir hasretliktir bu!
Böyle bir memleket istemiyor muyuz?
Memleket sevginiz eksilmesin.
Yorumlar
Kalan Karakter: