Hasan Ali Toptaş, ilk defa okuduğumdan bu yana en çok hayran duyduğum yazarlar arasında. Zülfü Livaneli'yi ilk okuduğumda, bütün kitaplarını okuma arzusu duymuş ve her birini tek tek okumuş, yeni kitaplarını dört gözle bekler olmuştum. Aynı duyguyu Toptaş'ta da yaşıyorum. Betimlemelerindeki zenginlik, hayal ile gerçek arasına çizdiği ince çizgi ve olağanüstü Türkçesiyle kitaplarını okumuyor adeta yaşıyorum. Heba romanı da inanılmaz betimlemeler içeriyor. Yazar çok basit bir nesneyi öyle bir şekilde betimliyor, öyle anlamlar yüklüyor ki, o nesne birden devleşiyor. Sadece betimlemeleriyle değil, olay örgüsüyle de bir başyapıt Heba. Alışılagelmiş romanlardan çok farklı bir olay örgüsü olan Heba'nın sonu da okuyucunun beklemediği bir şekilde olageliyor. Üstelik yazar, yazdığı eserin sonunun bir kısmını okuyucunun hayal gücüne bırakıyor...
ZİYA'NIN MUĞLAK YAŞAMI
Kitabın başkahramanı Ziya. Ziya üstünden akan hikayede kah Ziya'nın geçmişine konuk oluyoruz kah bugün yaşadıklarına geliyoruz. Kitap boyunca yazar, okuyucusunu geçmişe götürerek Ziya'nın geçmişiyle ilgili bilgileri aktarıyor. İlk olarak Ziya'nın çocukluğuna dönüyor, yaşadığı köyü, komşularını, ailesiyle ilişkilerini okuyoruz. Ziya'nın kim olduğunu, nasıl bir insan olduğunu hemen öğrenmiyor, sayfalar aktıkça Ziya zihnimizde netleşiyor yavaşça. Çocukluğundan sonra Ziya'nın yalnızlığına ve askerliğine dönüyoruz. Hamile eşini bir alışveriş merkezinin kitapçısında patlayan bombayla kaybeden Ziya'nın yaşadığı acıyı şu cümlelerle yüreğimizde hissediyoruz; "... Onlarla birlikte ölmedim diye derin bir mahcubiyet duydum sonraki yıllarda. Hatta zaman zaman onların yaşayamadığı yılları da yaşıyormuşum gibi utandım."
ASKER ARKADAŞI KENAN
Hasan Ali Toptaş'ın kendine has bir yazma tekniği var. Diyaloglar, sıkça karşımıza çıktığı gibi tırnak içinde özel olarak sunulmuyor okuyucuya. Yazarın hakim bakış açısıyla yazdığı romanda, betimlemeler ve diyaloglar iç içe yazılmış. Ziya'nın çocukluğundan çıkıp, yaşadığı döneme geldiğimizde, asker arkadaşı Kenan'ın köyüne yerleştiğini okuyoruz. Hemen ardından da Ziya'nın askerlik yıllarına dönüyor, Kenan'la dostluğunun başladığı anlara tanıklık ediyoruz. Bir hayli geniş tutulan askerlik bölümünde sadece Ziya'nın anılarına ortak olmakla kalmıyor, 1970'li yılların sonunda Türkiye'nin durumuna dair bilgiler de ediniyoruz. Hikayenin bazı bölümlerinde yazar gerçekle hayal arasında ince bir çizgi bırakarak, kararı okuyucunun vermesini istiyor.
ZULMEDENE GÜLMEK...
Kitabın pek çok sayfasında can alıcı cümleler yer alıyor. Bu cümleler hem kahramanların ruh haline dair ipuçları veriyor okuyucuya hem de durup düşünmemizi sağlıyor. Durup düşünüyor ve o cümleleri kendi hayatımızda bir yerlere koymaya çalışıyoruz. Sanırım Toptaş'ın sırrı da tam olarak bu. Bu cümlelerden biri de; "Bir insanın, kendine zulmedene gülümsemeye mecbur bırakılmasından daha beter bir zulüm olamaz yeryüzünde." Bu cümleyi hemen herkes hayatının bir köşesine koyup, bazı hayallere dalıp gidebilir; eşinden şiddet gören bir kadın, evladını kaybetmiş bir anne, dayak yiyen bir asker, sistemin acımasızlığını hisseden işçi, politik çoğunluğun içinde sinip giden vatandaş... Herkesin hayatında bir noktaya dokunabilir bu cümle.
İNANILMAZ SON!
Kitabın sonu okuyucunun hiç beklemediği bir şekilde sonlanıyor. Her şey Ziya'nın dağın eteğinde bir karaltı görmeye başlamasıyla oluyor. Ziya'dan başka kimsenin göremediği bu karaltı, aslında son hakkında okuyucuya ipucu veriyor. Kenan'ın beklenmedik bir şekilde ölmesiyle de son hızlanıyor. Ancak okuyucu kitabın son iki sayfasında, birden 'ben' cümleleriyle karşılaşıyor. Kitabından başından sonuna kadar her şeyi bilen yazar, kitabın sonunda birden kendi cümlelerini kurmaya başlıyor. Olayı yaşayan kişinin cümleleriyle ilk defa son iki sayfada karşılaşıyoruz. Sonuyla ilgili bilgi vermek niyetinde değilim ancak yazar, olayı yaşayan bu kişinin kim olduğuna dair ufak bir ipucu bile vermeden (bana göre), okuyucunun hayal gücüne bırakıyor. Okuyucu o kişinin kim olduğuna, okurken hissettiklerine göre karar versin istiyor. Bununla birlikte şöyle bir cümle de pekala okuyucunun kafasında canlanabilir; Ziya'nın yaşadığı gerçek bir son muydu yoksa hepsi Ziya'nın kafasının içinde mi yaşandı? Buna da siz karar verin... Keyifli okumalar!
Yorumlar
Kalan Karakter: